Türkiye siyasetinin hamasi rejim değişikliği tartışmalarının gölgesinde stratejik yasal düzenlemelerle aslında piyasaların kontrolüne bırakılmış yeni çalışma rejiminin kurulumu tamamlanıyordu.
Yakın Asya'nın "Kuralsız-güvencesiz" iş gücünü yaratmada medya ve dilin olanakları sonuna kadar kullanılıyor ve "reform, iyileştirme, yaşasın" haber başlıklarıyla çalışma haklarının alt üst edilişine ortak oluyorduk.
Çünkü Türkiye 2023'e kadar Ulusal İstihdam Strateji Belgesi gereğince "taşeron çalışma-esnek istihdamı" kabullenmiş ve sendikal örgütlenmeden temizlenmiş "ucuz emek piyasası" vatanı olacak böylece neoliberal otoriter hegemonyaya rızası yüksek toplum tasarımı da nihayetlenip 2071'e erişecektik.
Nitekim 26 Ocak'ta Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Bakanlığı verilerinden 10 milyon 882 bin toplam işçimizin 1 milyonunun sendikalı işçi olduğunu öğrendik.
Daha da vahimi 1 milyon sendikalı işçinin ancak 500 bini toplu sözleşme hakkını kullanabiliyordu 2009'da yüzde 60 olarak beyan edilen sendikalaşma oranının gerçekte yüzde 6 olması siyasi-sosyal-ekonomik toplumsal yapıyı yansıtıyordu ama fazla üzerinde durmanın lüzumu yoktu.
Uluslararası standartlara göre toplam 16.2 milyon ücretlinin yüzde 6'sı yani her 16 işçiden birinin sendikalı olduğu ülkede çalışma hayatına büyük "değişiklikler" vaat eden "Sendikalar ve Toplu İş Sözleşme Yasası'nın" yürürlüğe girmesiyle "sendikasızlaşmanın" hızı artacaktı.
Taşeron işçiye sendika hakkı mı?
Mutad tecrübemizle "takke" düşmüş kel "görünmüştü".
Koca başlıklarla "taşeron işçiye iyileştirme geliyor" ya da "artık taşeron işçi de sendikaya üye olacak" medyatik ajitasyonun sonunda yeni yasa yüz binlerce taşeron işçinin sendika üyeliğini düşürüyordu.
Taşeron işçinin yeni yasadaki "sendika üyeliği" yıllardır anayasanın 51. maddesinde gayet sarih yazılı ama işveren ve devletin fiiliyatta zımnen yasakladığı "sendikal hakkı" gibi tarih dışı kalıyordu.
Çünkü yeni yasa işçilerin sendikal üyeliklerini taşeron şirketlerin Sosyal Güvenlik Kurumu'na gönderdiği verilere göre kabul ediyordu.
Ama taşeron şirketlerin sağlık işçisini "temizlik sektörü", maden işçisini "inşaat sektörü" gibi farklı iş kollarında sigortalı gösterdiği sendika üyelikleri yasal değildi.
Örneğin Dev Sağlık İş'e üye 10 bin taşeron sağlık işçisinin sendika üyeliği bir anda yok sayılmıştı.
Aynı zamanda sendikal örgütlenmenin meşakkati, emeği de bir anda sıfırlanınca yeni yasanın taşeron şirketleri pek sevindireceği muhakkaktı.
Yine yeni Sendika Yasası'yla "teşvik-i şirket mesaisiyle" 30'dan az işçi çalıştıran iş yerlerindeki 6 milyon işçinin sendika hakkı ortadan kaldırılmıştı..
Şimdilik sayıları 1 milyon olan ama taşeron tanımı yasada yeniden "düzenlenip" kamu ve özel sektörde yaygınlaştırılmasıyla önümüzdeki yıllarda sayıları birkaç milyonu bulacak taşeron işçilerin sendikal hakları şimdiden yasal engellemelere takılıp buharlaşacaktı.
12 Eylül referandumu paketine iliştirilen "çalışanlar iki sendikaya birden üye olabilir" ibaresiyle demokrasi gözbağcılığı yapan hükümet, iki yıldır sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten atılan işçileri karakollara çekip, çadırlarını sökerken, sendikacıları "terörist" suçlamasıyla yargılarken, "taşeron işçiye sendika" güzelliği de buraya kadardı...
Akşam / 07.02.13