Bir de şöyle düşünüver.
Yani zahmet olmazsa!
Bakma Anayasa’da “Herkes kanun önünde eşittir” filan yazdığına.
Kanun önünde eşit olabilmek için; suçlanırken de, ama ille savunma hakkı bakımından da eşit olabilmek lazım!
Aynı…
Gerçekten özgür olabilmek için özgürlüğünü kullanabilme imkânlarına; bir hakkı kullanabilmek için onu kullanabilecek fırsat ve imkâna sahip olmak gibi.
Hadi, seyahat özgürlüğün var diye dilediğin yere git… Barınma hakkın var diye dilediğince barın… Eğitim çocuğunun hakkıdır diye eşit bir eğitim fırsatı um!
***
Birçoğu iktidara da oy vermiş (vermemiş) milyonlarca insanın hakkı güçlüler tarafından çiğnenir, gasp edilir.
Hak arama imkânları, güçlünün kuvveti, kudreti, serveti, şiddeti karşısında zayıf kalır.
O güçlü, devlet olabilir, Emniyet olabilir, TSK sıralı amirleri olabilir, patron olabilir, şirket olabilir, ağa olabilir.
Onların zaten hak, hukuk gasp edebilen, kolayca mağdur kılabilen gücü karşısında hadi dört başı mamur savunma hakkı kullan.
***
Memleketin ünlü avukatlarından kaçı, sıradan, mağdur, mazlum, yoksul, güçsüz insanların davalarında koşturur?
Elleri altında şöhretli, akademik unvanlı avukat ordusu bulunduranlara, “bağımsız yargı”yı etkileme potansiyelleri bulunanlara karşı, sıradan insanın savunma gücü nedir?
Kanun önünde eşitlik imkânı ne kadardır?
***
Karakolda şiddet görmüş, Emniyet’te amirince ezilmiş, her köşede yargısız infaz edilmiş, ordudan haksız atılmış, her işte hakaret-mobbinge uğramış, mütevazı toprağına-hayat damarı suyuna-sığındığı evine el konmuş, ücreti ödenmemiş, işyerinde hakkı çalınmış, kapı önüne konmuş, kapı önünde bir de şiddete maruz kalmış, okuma hakkı çalınmış yüz binlerce mağdur var.
Davalı-davacı şöhretli, servetli, apoletli, kudretli değilse; hangi ünlü-unvanlı avukatı bu davalarda sık sık görürsünüz?
Cüzdan ile vicdan arasında salınan ve yamulan bir adaletten bahsediyoruz! Sadece mahkemede de değil hem.
***
O yüzden bir de şöyle düşünüver:
Bu adaletsiz, eşitsiz düzen ile kanun önünde bile mevcut eşitsizlik…
Ya onca mağdurun, mazlumun hukukunu savunmayı “teröristler”e bıraktı…
Ya da onca mağdurun, mazlumun hakkını savunana da “terörist” diyor!
Not: Gazetecilik açısından da, yani oradaki “bilgi, haber, eleştiri, savunma hakları” bakımından da kafamız böyle karışabilir Halim!
Afyon’daki sinsi bomba!
Benim için gazetecilik biraz da “haberin, yazının inadı”dır.
Tabii yazanın da inadı!
O yüzden, bazı konular öyle paramparça, un ufak edilse dahi adalet inadından vazgeçilmiyor.
***
Yarın Meclis’te belki sessiz sedasız bir grup insan olacak.
Onlar, medyanın ve vatandaşın “şehit-gazi” sandığı, ama tilki devletin tasarruf için “malullük” mamul ettiği insanlar ve artık hayatta olmayanların yakınları.
Bakmayın “dini, kültürel” manası ve yüceltilişine; “şehitlik-gazilik” devletin; aman her ölen askere, her kolu, ayağı, kafası parçalanana fazla para vermeyelim diye kılı kırk yardığı, o yüzden “malul”ü imal ve tabii ihmal ettiği bir mevzu.
***
Böyle 3 bin 500 “şehit” ile 5 bin “gazi”nin olduğu belirtiliyor ama onlar fiilen “görev zayiatı” sayılıyor!
Aynı sinsi durum Afyon patlamasındaki 25 huzursuz ruh için de mevcut belki.
Hatırlarsanız önce “doğal afet” denmeye çalışıldı; derken tutuklular serbest kaldı.
Şimdiki endişe de, “şehit” diye ilan edildikten sonra bile, yakınlarından o hakkın, maaş ve tazminatın geri alınma ihtimali.
Sanmayın ki hiç olmuyor. (Tanıtım kartında 5434’e 45 yazıyorsa, işte o sinsi kanun!)
Bu ikiyüzlü, alttakiler üzerine yıkılan, paramparça edip bir de hakkını, hatırasını çiğneyen düzende hepsi mümkün!
Öyle ya, askeri darbelerde, YAŞ’la veya keyfi atılmış askerler arasında bile ayrım yapmış düzen! Darbeler, müdahaleler içinde dahi ayrım yapılmış. Kimine itibarını, hakkını, rütbesini iade etmiş; kimini daha da çok yerin dibine batırmış!
***
Dilerseniz, “Cinnet ordusu” neferlerinden birinin kurşuna dizdiği arkadaşı üç ere de “şehit” dendiğine de hemen ikna olmayın.bakmayın.
İçiniz yansın bu çocuklara; ve sonra, takip edin bakalım “şehit” olmuşlar mı hakikaten?
Çünkü sıvasız hanelerin sırasız çocuklarına “Ne şehittir ne gazi” diye de bir unvan veriyorlar Niyazi!
Cüzdana geleceğine cana, kana, vicdana gelsin diye bir yanı da var bu düzenin!
Haber Türk / 06.02.13