Üniversiteye ait tarihi Tevfik Efendi Sarayı'nda tüm kablolar açıkta. Yangın vanaları var ama hotumları yok. Hasar ise tahminlerden daha büyük.
Yangınla yok olan Galatasaray Üniversitesi ’ne ait tarihi Tevfik Efendi Sahil Sarayı’nI ilk kez detaylarıyla Radikal görüntüledi. Herhangi bir yangın tertibatının bulunmadığı binadaki klimalar, üçlü prizlerin bolluğu, sarkan kabloların çokluğu dikkat çekici. Bu manzara yangında ihmalin de büyük payı olduğunu gösteriyor.
Binada bana izin verilen bölüm binada merdivenlerin hemen başı. Ancak görevlinin kısa süre uzaklaşmasını fırsat bilerek birinci kata hızlı çıkıyorum. Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na ait sahanlıkta, boş bir yangın tüpü duruyor. Belli ki işe yaramamış. İkinci kattaki İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’ne çıkan merdiven ise yanık molozlarla kaplı. Görevli molozların çatıdan indiğini söylüyor. Cuma gününden beri iki kez çökme yaşanan binanın zemini hâlâ suyla dolu. Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ve dört öğretim görevlisinin daha paylaştığı odada bir su sebili göze çarpıyor. Su sebili bir üçlü priz ile bağlanmış durumda. Aynı şekilde bir başka duvarın dibinde de üçlü priz bulunuyor.
Hukukta hasar büyük
Prof. Dr. Yıldızhan Yayla, Prof. Dr. Erdoğan Bülbül ve üç hocanın daha paylaştığı İdare Hukuku Bölümü’ndeki hasar oldukça büyük. Bu bölümün çatısı çöktüğü için içeri girilemiyor. Odanın girişinden itibaren kömürleşmiş kitaplar insanın içini kanatıyor. Yangının ilk günlerinde konuşan bir öğretim üyesinin de ifade ettiği gibi herkesin kütüphanesi kendine zengin ve özel...
Bir başka odada klima göze çarpıyor. Yangının ilk günlerinde Koruma Kurulu izin vermediği için yangın söndürme sistemi yapılmadığı üniversite yönetimi tarafından açıklanmıştı. Ancak klimalar için Koruma Kurulu’nun izin vermesi herhalde gerekmiyor. Aynı şekilde yine bu odada da üçlü prizler açıkta, bilgisayar kabloları ortada görülüyor.
Yangın tertibatı eksik
Hukuk Bölümü’nde dikkat çeken iki nokta ise yangın tertibatı. Tertibatı şöyle özetlemek mümkün: Tavanda duman detektörleri var. Bazı noktalarda yangın muslukları da bulunuyor. Ama bu muslukların hortumları yok. Bir görevli, hortumlara izin verilmediğini söylüyor. Ancak kimin izin vermediği hakkında bilgisi yok. “İçinde su var mı?” diye sorduğumda ise cevap yine “bilmiyorum” oluyor. İfadelere göre, tarihi binada olası bir yangına müdahale ancak ve ancak tüplerle yapılabiliyor. Ancak sahanlıktaki boş tüp ahşap bir binadaki dehşet verici yangını bir değil on tüpün bile önleyemeyeceğini adeta belgeliyor.
İlber Hoca’nın tarihi kitaplığı kül olmuş
Tarihi binanın yanması kadar dikkat çeken bir başka konu İlber Ortaylı Kütüphanesi. Son durumu merak edilen kütüphaneye doğru giderken görevli tarafından durduruluyorum. İnadımı görünce o bölüme dışarıdan götürebileceğini söylüyor. İzin yine merdiven başına kadar. Bir fırsatını bulup odanın tümünü görme şansı yakalıyorum. Yaklaşık altı bin kitaptan bazılarının kurtarıldığı daha önce açıklanmış olmasına karşın, binlerce kitap raflarda ve yerlerde kömürleşmiş halde yatıyor. Bazı kitaplar ise yanmadıkları halde sırılsıklam vaziyette. Bu arada bölümün koridorlarında son derece ilginç ayrıntılar dikkatimi çekiyor. Binada büyük ihtimalle yıllar içinde çok fazla kablo döşenmiş. Duvarlar ve tavanlar adeta bir kablo mezarlığı durumunda. Duvarların içinden geçen kablolar, duvarların kenarından geçen kablolar, duvarların altından geçen kablolar... Her yerde kablolar var. Bunun dışında aydınlatma sisteminin de tarihi bir binaya inat basit ve kabloları dışarıdan çekilmiş fluoresan lambalarla sağlanıyor olması ayrıca dikkat çekiyor. Bu bölümde de tavandan hâlâ sular sızıyor. Merdivenlerdeki süslemeler ise binada belki eski günlerin anısını yaşatan tek ayrıntı. Bir bölümü kararmış olsa da bir iki süsleme halen sağlam görünüyor.
Radikal / 30.01.13