Redhack belgeleri gümbürtüye gitmesin – Mehveş Evin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 14 Ocak 2013
  • 06:51

Yolsuzluk, ırkçılık, mezhepçilik, sahtekarlık, say say bitmez... Redhack’in yayınladığı YÖK belgeleriyle, üniversitelerimizde türlü yüz kızartıcı suçun işlendiği ortaya çıkıyor.

Çıkıyor da ne oluyor?  

Adı geçen üniversite yönetimlerinden, Cumhurbaşkanı’ndan, hükümetten açıklama yok! Buna karşılık Redhack’e dava açıldı. 12 Eylül kalıntısı YÖK, belgeleri haberleştiren gazetecileri tehdit etti!

Bir tek İstanbul Üniversitesi, bahsi geçen araçlarla ilgili hiçbir usulsuzlüğün yapılmadığına dair açıklama gönderdi, araçların ruhsatlarıyla birlikte.   
Medyada da durum pek farklı değil. Daha belgelerin yayınlandığı günün ertesinde “Manşet olması gereken belgeler, bazı yayınlarda hiç yer almayacak... Bazılarında küçük yer bulacak” diye yazdım.

Birgün gazetesinden başka manşet/sürmanşet yapan olmadı “netekim”!

Üç maymun nereye kadar?

“Normal” şartlarda gündemi ilk sıralarda işgal etmesi gereken skandallar zinciri ifşa edildikçe, medyada “yandan yandan” haber oluyor. Üç maymunu oynayan iktidar medyasının haricinde tabii...
Elbette gündemde çok önemli haberler var. PKK’yla görüşmeler, barış umudu, derken Paris’teki suikast...

Ancak haber yayınının her saatini, gazete sayfasının her satırını “bilinmeyen” sürece ve suikasta dair birbirine benzeyen yorumlarla doldurmak da bir yere kadar.
YÖK sitesinin hack’lenmesiyle yolsuzluğun, adam kayırmanın, öğrencilerden usulsuz toplanan bağışların yanı sıra, mezhepçiliğin de belgesi çıktı:

Ergenekon davasında tutuklanan Malatya Üniversitesi rektörü Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu, annesi Alevi olduğu ve Alevileri işe aldığı için iki defa soruşturulmuş!

Denklemde tek değişen

Dün Milliyet’te, Nil Mutluer’in hazırladığı “Türkiye’de Alevilik” yazı dizisinin ilk bölümünde anlatılıyordu:

“Aleviler, işyerlerinde kimliklerini saklıyor. Kariyerlerinde yükselmeleri engelleniyor. Bürokraside neredeyse yoklar.”

Sünni yönetenlere sorsanız, gevrek bir gülümsemeyle “Olur mu öyle şey, hurafe bunlar” der... Ama Anadolu’da Aleviler’in kapıları işaretlenirken bile gereken titizliği göstermediler.
Aynı çevreler, 28 Şubat’ta başörtülülere uygulanan ayrımcılığı, ordudan yapılan ihraçları, beyaz Türklerin seçkinciliğini titrek bir sesle anmaktan vazgeçmez.
Elbette o günleri unutmayalım, muhafazakâr kesime yapılan haksızlıklarla yüzleşelim. Ama sadece bir grup insana uygulandığı zaman mı ayrımcılık oluyor?

Denklemde sadece laiklerle muhafazakarlâr yer değiştirdi. Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Yahudiler, ateistler, eşcinseller, kadınlar hâlâ devlet düzeyinde ayrımcılığın hedefleri.
Kimse başkalarının ayrımcılık ve sömürgecilik tarihine laf atmakla uğraşmasın. Alası bizde var. hâlâ.

YENİ AKİT SALDIRISI

* Nefret söylemiyle yüklü, hedef gösteren ve yalan yayınlarını eleştirsem, karşılığında bol bol beddualarını alsam da... Yeni Akit matbaasına atılan ses bombasını kınıyorum.
* Elmayla armutu birbirine karıştırma sanatının pek gelişmiş olduğu bu ülkede, bir yayını eleştirmek, yetkilileri göreve çağırmak, yargı yoluyla cezalandırılmasını talep etmek başka... Şiddet içeren eylemleri tasvip etmek başka...
* Yeni Akit’in bir yazarı, geçen hafta yazdığım yazı üzerine “başına Akit kadar taş düşsün” demiş. Küfürden başka cevabı olmayan bu zata, Mevlana’nın şu sözlerini hatırlatayım bari: İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.”

Milliyet / 14.01.13