Pippa’dan Sarai’ye… - Umur Talu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Gençlik / Kadın
  • |
  • 04 Şubat 2013
  • 11:43

Dünya bu iki “sansasyonel” kadın cinayetini biliyor.

Arada daha kaç kadının öldürüldüğünü ise biz bile bilmiyoruz!

Tabii ki tek cinayet ülkesi Türkiye değil. Tek şiddet ülkesi de değil.

Çelik yelekten sırt çantalı minik çocukların ABD’sinin hele, kimseye bu konuda medeniyet, insanlık dersi verecek hali yok.

Ama bizim için biz varız.

Terör” diye konuşup dururken, trafikten iş kazalarına, kadın cinayeti denen erkek cinayetlerine kadar onca katliamla, her gün eksile eksile varız!

Pippa Bacca adıyla bilinen sanatçı Gisepina de Morineo, Milano’dan yola çıkmış, gelinlikle Ortadoğu’ya barış mesajı taşımak isterken, cennet yurdumuzda erkeklerin amansız savaşının kurbanı olmuştu.

6 yıl sonra bu kez fotoğrafçı Sarai Sierra’nın cesedi İstanbul sur dibinde bulundu.

New York’un öteki adası Staten Island’dan ilk kez denizaşırı yolculuğa çıkmış iki küçük çocuk annesi.

Tarlabaşı’nda bir oda; İstanbul heyecanı; Galata Kulesi önünden son haber.

Namustu, töreydi” diye, ister mazur görmek için, ister “aşağı” gördüğünüz insanları, katiller vesilesiyle daha da aşağılamak için kullanılan “sebepler” pek geçerli değil.

Zaten aranmış, zaten fahişeymiş, zaten travesti imiş” diye iğrenç bir erkek (ve öyle kodlanmış kadın) ağzıyla; ne yazık ki sık sık medya marifetiyle cesetlere, mağdurlara, kadınlara atılan taşlar da zayıf bu vakalarda.

Etnik kokulu Samatya cinayeti ve seri şiddetinden de başka bir şey.

Elbet bu vahşetlerin kimi henüz çözülmeyen özel hikayeleri var.

Ama hepsinin en önemli ortak paydası şu:

Erkek şiddeti!

İster histeri kriziyle ister namus histerisiyle; ister etnik nefretle ister töre diye; ister soygun ister karasevda; ister karakolda, ister ailede, ister kuytuda, ister baba evinde, ister sokak ortasında; ister evinden çıkmamış gencecik kız, ister dünyayı dolaşmış yabancı kadın, ister dünyaya ilk kez çıkmış bir anne…

Gücü, otoritesi, şiddeti, nefreti, hatta aşkı sözde cinsiyetinin gücüyle katlanan, kanatlanan; bazen ahlak bekçiliğinden ahlaksızlık cinnetine; bazen milliyet bazen iffet neferliğine, kışladan en modern işyerine uzanan bir sentez.

Esasen nice erkeği de ezip duran erkek muhakemelerin, erkek mahkemelerin, erkek meclislerin, erkek yüksek yargıların, erkek medyanın, erkek idarecilerin, erkek güvenlik konseptlerinin, erkek gelenek ve göreneklerin, erkek kanunların, erkek maçların ve maçolukların, erkek militer ruhların, emir komutaların, erkek açlıklarının, erkek kibirlerinin bir köşesinde ya uyur ya saldırıya hazırdır.

Ana gibi yâr olmaz diye büyüyen bir erkek ordusu; yârları yaralar, yâr’a dünyayı dar eder!

İşin özü budur…

13 yaşındaki kıza tecavüz mangasından… yabancı bir kadını yutan şiddetli girdaba kadar!

Aşklık grevi… Sessiz gemi

Nazım Hikmet’in annesi Ressam Celile Hanım’ın oğluna Yahya Kemal’den şiir dersi aldırdığını bilir miydiniz?

Bahriye Mektebi öğrencisi Nazım’ı dışarı gönderip kırıştırdıklarını?

Babasıyla annesi ayrı Nazım’ın Kemal’in palto cebine, “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz” diye not bıraktığını?

Herkesin bildiği, Hümeyra’dan dinlemeye doyamadığı şiirin, “Artık demir almak günü gelmişse zamandan… Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan… Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol… Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne de bir kol” dizelerini, Kemal’in, ölüm için değil, Ada’dan İstanbul’a uğurladığı Celile Hanım için yazdığını?

Sonra iki âşık kopar. Sosyalist olan Nazım özellikle askeri mahkemedeki Bahriye Davası ile yıllarca hapse atıldığında, Celile Hanım, eski aşığı, İstanbul mebusu şairden de imza ister. Ne bir mendil kalkar, ne bir kol, ne bir el. Ne de bir parmak oynar!

Nazım açlık grevindeyken, Galata Köprüsü’nde bildiri dağıtan Celile Hanım’ı gören Yahya Kemal’in kaldırım değiştirdiğini bilir miydiniz?

Nebil Özgentürk ve arkadaşları “Sanatımızın Hatıra Defteri”nde böyle çok sayıda sanatçı ve insan hikayesi yazdı; kitap DenizKültür’den çıktı; birçok ünlü oyuncunun canlandırdığı öyküler de TV’de yayınlanacak…

Hatıra arşivimizin bir köşesinde kalacak ve iktidar palamarına bağlı koca Sessiz Gemi’nin, Galata Köprüsü’nün dibinde, iki büklüm süklüm püklüm karaya vuruşunu da belki unutmayacağız!

Haber Türk / 04.02.13