Paris'teki katliamın gazeteci ortakları mı var? – Baki Gül

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 12 Ocak 2013
  • 12:51

1990’lı yıllarda Kürdistan’da Amed’de üslenen bazı gazeteciler vardı. Türk kontrgerillası, JİTEM vb güçler binlerce cinayet işlediğinde, binlerce köy yakıldığında ya gerçeği ters yüz ediyordu ya da yapılan katliamlara başka kılıflar hazırlıyordu.

O dönem Kürt basını büyük bedeller ödeyerek işlenen cinayetlerin faillerinin JİTEM ve Türk devletinin kontrgerilla elemanları tarafından yapıldığını açık açık yazıyordu. Aradan 20 yıl geçti. Yine Türkiye, Kürdistan ve Avrupa’nın göbeğinde Türkiyeli aydınlara, siyasetçilere ve Kürt devrimcilerine yönelik cinayetler işleniyor. Bu cinayetleri işleyenlerin birçoğu açığa çıkmadı. Ancak ortaya Hrant Dink cinayeti, Kürdistan’daki sivillerin öldürülmesinde faillerin yüzde 99’unun Türk derin devleti olduğu belgeleri, tanıkları ile ortaya çıktı. En son 9 Ocak 2013 günü Fransa’nın başkenti Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda PKK’nin kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve genç Kürt devrimcisi Leyla Şaylemez katledildi. Haberi Kürt medyası dünya kamuoyuna ilk duyurdu. Cinayetin mekanının Paris olması, katledilenlerin PKK ve Kürt siyasetinin aktörleri olması, daha önceki deneyimler, sürecin siyasal özellikleri bu katliamın ilk anda gözleri Türk derin devleti ve kontrgerilla yapılanmasına çevirdi. Kürt siyasi örgütleri bu konuda sağduyulu bir şekilde olasılıkları açıklamalarıyla kamuoyuna duyurdu. Ancak cinayetten sonra telaşlanan siyasi çevreler ve gazeteciler hemen dikkat çekti.

Bu telaşlı durumun başta gelen AKP’li Hüseyin Çelik’ti. Ardından Fetullah Gülen’in medyası ve bazı Türk gazetecileriydi. Hüseyin Çelik, daha cenazeler yerde iken, polis araştırmaları yapılıyorken, Kürt örgütleri –özellikle KCK, PKK- ve de Fransa devlet yetkilileri daha açıklama yapmadan katliamın “PKK içinde iç infaz” olarak gazetecilere açıklaması dikkat çekilmesi gereken en temel noktadır. Bu açıklamanın ardından Yeni Şafak, Zaman, Bugün, Sabah ve Habertürk gibi gazeteler ve ana akım medya bu “tez” üzerine haberlerini kurguladı. Merkezdeki ana akım medya bu haberleri PKK ve KCK açıklamaları ile Fransız devlet yetkililerin açıklamaları ile dilini değiştirmeye çalıştı ve başka olasılıklara dikkat çekti. Ancak Hüseyin Çelik, Sabah, Zaman, Milliyet ve Habertürk gazeteleri bu katliamı “PKK üzerine yıkma” faaliyetlerini durdurmadılar.

Oysa PKK Yürütme Komitesi, KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, PAJK, YJA Star (kadın gerilla ordusu), KJB (Kürt kadınlarının çatı örgütlenmesi), KONGRA GEL, KNK (Kürdistan Ulusal Kongresi), CDK (Avrupa Demokratik Kürt Toplum Koordinasyanu), Komala Ciwan (Kürt gençlik örgütlenmesi), KONKURD (Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu) ve aklınıza gelebilecek bütün Kürt örgütleri açıklama yaptılar. Avrupa’da yaşayan Kürdistanlıların onbinlercesi Paris’e akın etti. Diğer Avrupa ülkelerinde, Türkiye kentlerinde, Kuzey Kürdistan’da, Güney’de ve Batı Kürdistan’da on binlerce kişi bütün Kürt kurumları (Kemal Burkay’ın partisi hariç) bu katliamı protesto etti. Öfkeliydi ve ‘intikam’ sloganları atıyordu. Ama bütün bu açık tepkiye rağmen Zaman gazetesinin bütün haber ve yorumları, Sabah gazetesinden özellikle Duygu Leloğlu, Habertürk’ten Fatih Altaylı, Milliyet’ten Namık Durukan haber ve yorumlarında bu cinayetin “PKK işi” olduğu tezini ısrarla sürdürmeleri ise dikkat çekti. 12 Ocak 2013 tarihli gazetelerin çoğunda “cinayetin Türk derin devleti ve uluslararası destekçileri” tarafından işlenme olasılığı ağır basarken Sabah gazetesinden Duygu Leloğlu ve Zaman gazetesinin tümü bu cinayeti PKK üzerine yıkma telaşı ile Hüseyin Çelik’in sözlerini ısrarla doğrulama çabasına girdiler.

Kürtlerin siyasal ve toplumsal tutumu bütün açıklığı ile ortada iken ve bu cinayetin Türk gladiosu ve uluslararası destekçileri tarafından işlendiğine işaret ederken, Fransız devletinin Cumhurbaşkanlığı düzeyinden bakanlarına kadar bu konu üzerinde bizzat durdukları dikkat çekerken bu cinayetin PKK işi olduğu tezini ısrarla yaymaya çalışan gazeteciler 1990’larda Diyarbakır’da JİTEM ile ortak çalışan, JİTEM tetikçilerine kimlik sağlayan gazeteciler gibi hala haberler yapması çok dikkat çekicidir.

Bu gazetecilerin haberlerini ve yorumlarını bir yere kayıt edin ve daha sonra göreceksiniz ki çoğu bilinçli ve örgütlü bir kısmı ise cahilliğinden kaynaklı Türk derin devleti ile ilişkili olduğu açığa çıkacaktır.

AKP’li Hüseyin Çelik: Kürt’tür. Bu sürecin çözüme evirilmesinden korkmaktadır. Çünkü savaş ve çatışmalı dönemde devlete işbirlikçilik yapmıştır. Hüseyin Çelik’in (Yeminli PKK düşmanı Selahattin Çelik ile akrabadır) Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemlerde Yatılı Bölge Okullarından Kürt kız çocuklarının fuhuş çetelerine pazarlandıkları ve bunun tanığı ve mağdurlarının anlatımları ortaya çıkacaktır. Eğer sorun çözüme giderse Hüseyin Çelik, savaş suçlusu olarak yargılanacaktır. Çelik bunu iyi biliyor. O nedenle çözüm ve barış isteyenler gibi değil, savaş ve kandan beslenenler gibi konuşmaktadır. Aslında İ. Naim Şahin’in Kürt versiyonudur.

Mehmet Baransu: Yeşil Ergenekon’un Tuncay Güney’idir. Valizlerle önceki dönemin Ergenekon yapılanmasının arşiv belgelerini kozmik odadan valizlerle çıkaran bu Fetullah Gülen cemaatinin ulağı kendince PKK’li kadroların kaçının nasıl öldürülmesi gerektiğini sosyal medyada yazıp durdu. Ve bunun arkasında durduğunu da yazdı. Mehmet Baransu’nun aklı, fiziki ve ruhsal duruşu bu sözleri söylemeye yetmiyor. Ardındaki yeni Ergenekon gücünün telkini ile bunları yazdığını iyi biliyoruz. Önümüzdeki dönemde de “Bu belgeleri bizim oğlana yetiştirin” diyen cemaatçi savcı ve polislerin itiraflarını gördüğümüzde biz şaşırmayacağız.

Duygu Leloğlu: Avrupa Birliği, Brüksel vb merkezlerde Türk medyasına çalıştı. Bu merkezlerdeki en önemli kaynakları ve ilişkilerinin Türk istihbaratı ve Türk istihbaratının yabancı ortakları ile olduğunu çok iyi biliyoruz. Duygu Leloğlu bu kaynaklara bir haberciden daha fazla “temas ve mesafe” içindedir. Dolayısıyla Sabah gazetesinin geçmişteki “polis ve savcıların” has gazetesi olma geleneği ile birleştiğinde Duygu Leloğlu’nun Türk gladiosu içinde Avrupa’da yer aldığını düşünmemek elden gelmiyor. Kürtlerin yaptığı her etkinliği Türk istihbaratçılarına ve büyük elçilere dayanarak haberleştiren bu hatun geçmişteki JİTEM’cilerle içli-dışlı olan gazetecilerin bugünkü Avrupa versiyonundadır.

Fatih Altaylı: Kompleksli bir PKK ve Kürt düşmanıdır. PKK’nin kurucusu Abdullah Öcalan ile yıllar önce yaptığı röportajdaki duruşunu şimdi tam bir komplekse çeviren Fatih Altaylı’nın gazetesi ve televizyonu son dönemlerde Kürtler konusundaki “bel altı özel savaş haberleri ve yazılarıyla” dikkat çekiyordu. Paris’teki katliam ardından ne kadar alçakça düşünen bir gazeteci olduğunu gösteren bir yazı yazdı. Altaylı’nın “siyah” kod adlı MİT ajanlığı dönemden kalma alışkanlığı şimdi değişmeden devam ediyor gibi.

Zaman gazetesini tek tek şahıslara ayırmaya pek gerek yok. Misyonu Kürt düşmanlığına dayalı olan bu gazete yeni gladionun resmi yayın organıdır. Bunda bir olasılık payı yoktur. Yeşil Ergenekon’un yayın organı Zaman gazetesi, Türkiye’de bütün KCK tutuklamalarını, polis operasyonlarını ve savcıların iddianamelerine ortak olduğu belgelidir. Açıktır.

Gelelim diğer bir kategoriye. Bu kategoride Namık Durukan gibi diyebileceğimiz bir kategoridir. Kürt’tür. Kürtlerle Türk devleti arasında ‘denge’ kurmaya çalışan ama devlete yakın gazetelerden geçinen “çakma Kürt uzmanı” olarak görev yapar. Arada bizimle de konuşup sözde objektif yorumlar yapacağını söyleyen Namık Durukan’da haberlerinde sözde olasılıkları ortaya koyup cinayeti haberlerinde PKK’ye yıkma çabasındaydı. Dolayısıyla daha da çoğaltabileceğimiz bu örneklerin bir yere not edilmesi ve önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkacak Derin devlet belgelerinde bu politikacı ve gazetecilerin isimlerini görürsek şaşırmayacağız.

ANF / 12.01.13