Türk medyası, 9 Ocak 2013’te Paris’te katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez ile ilgili olay daha sıcakken birçok haber geçti. Katliam ile ilgili haberlerde birbirleri ile yarışıyor ve katliamın arkaplanını kendilerine göre ortaya koyuyorlardı. Ama dikkat ediyor musunuz son birkaç gündür Türk medyasında Paris’teki katliam ile ilgili hiçbir haber yer almıyor. Oysa Türk medyasının çakma Kürt uzmanları, polis ve istihbarat kaynaklı muhabirler haberlerini hiçbir teyit mekanizmasını harekete geçirmeden verip duruyorlardı. AKP’li Hüseyin Çelik’in sözleri ile katliamı PKK’ye ve Kürtlere mal etme telaşındaydılar. Ama durum öyle çıkmayınca önce affaladılar, katliamın ardından Türk devletinin izleri, AKP’nin ve cemaatin ilişkileri çıkınca da bu konuda haber yapmaktan vazgeçtiler. Daha doğrusu “merkezi devlet kararı” ile Paris katliamı ile ilgili haber vermemeye başladılar. Sonra da MİT merkezli haberleri yeniden devreye koymaya başladılar.
Oysa bir haberci için haber maratonu daha yeni başlıyordu. Çünkü katliamın zanlısı olarak tutuklanan ve Kürt kurumlarına sızan Ömer Güney’in ilişkileri nereden bakarsanız bakın müthiş bir haber değeri taşıyor. Ömer Güney’in ilişkileri, yaşadığı alanlar, Türkiye’ye girip çıkması, Ankara Gölbaşı’nda pasaportunu uzatması, Türk ırkçı örgütleri ile samimi yaşamı üzerinde durulması ve iz sürülmesi gereken haberlerdi. Ama Türk medyası bu durumu görmezden gelmeye, olayı basit bir cinayet gibi sulandırmaya ve söndürmeye çalışıyor. Ama durum hiç de o kadar basit değil. Çünkü Roboskî katliamı Kürtlerde nasıl bir etki yarattıysa Paris’teki katliam da o kadar derin bir acı, büyük bir öfke yarattı.
Kürtler katliamın aydınlatılması için eylem ve etkinliklerini hiç durdurmadı. Durduracağa da benzemiyor. Peki Türk devleti ve medyası bu konuda neden birden suskunlaştı! Çünkü Türk devleti klasik suçluluk telaşı ile gerçeği gizleme telaşına düştü. Ancak gerçeğin gizlenemeyeceği ortaya çıkınca da bu kez ortamı bulandırmaya ve sulandırmaya hız verdi. Kürtlerin olgun ve örgütlü durumu bu politikayı da boşa çıkarınca ve katliamın ardında Türk devletinin somut izleri ve ilişkileri çıkınca bu kez de katliamı gündemden düşürme telaşına kapıldılar. Ancak Paris katliamının hiçbir şekilde gündemden düşmeyeceğinin iyi bilinmesi gerektiğinin altını çizmek durumundayız. Bunun nedeni ise;
Birincisi, PKK dünyanın dörtbir yanında derin ve geniş bir örgütlenme ağına sahip bir hareket. Kuşkusuz PKK’nin kurucusu ve diğer önemli iki Kürt kadın devrimcininin katledilmesinin peşini bırakacak bir hareket olarak düşünemeyiz. Dolayısıyla PKK’nin bu katliamı kendi örgütlenme ilişki ağı içinde soruşturabileceğini doğal olarak düşünmek zorundayız. PKK hangi ırkçı güçlerin ve hangi devlet organlarının bu cinayet içinde olacağını zorlanmadan çıkaracaktır. Zaten katliamın hemen ardından Türk devletinin yaklaşımlarından bu katliamın arkasında Türk devleti olduğunu söyleyen PKK’li yetkililer tezlerini son günlerde daha da somutlayıp ortaya koydular. Devlet ise bu konuda –özellikle AKP- kendi sorumluluğunu gizlemek, gizleyemezse de en aza indirmek için “Paris benzeri olaylar Almanya’da da olabilir” konuşmaları ile gidermeye çalışıyor. Ama bu çabanını da nafile bir çaba olduğunu özellikle vurgulamak gerekiyor.
İkincisi, Fransız devletinin olayı soruşturması ve yargı aşaması da giderek daha fazla verilerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Eğer Fransız devleti, Türk devleti ile uzlaşmazsa, katliamın arkasındaki devlet ilişkileri çok yönlü ortaya çıkacaktır. Bu durumda AKP’nin ortaya çıkardığı Yeşil Ergenekon yapılanmasının nasıl bir suç örgütü olduğunu da kamuoyu daha iyi görecektir.
Üçüncüsü; bu tür katliamları işleyen suçluluların umulmadık bir yerde verecekleri açıkların ortaya çıkması da an meselesidir. Örneğin Ömer Güney ile Almanya’da ilişkide bulunan bazı kişilerin katliamın hemen öncesinde ve sonrasında ortadan kaybolduğu belirtiliyor. Bu kişilerin yakın çevrelerindeki kişilerin anlatımları da bu konuda çarpıcı bilgiler içeriyor.
Sonuç olarak, Türk devletinin özellikle de yetkililerinin daha cenazelerde yerde iken “kendinden emin” yaptıkları açıklamalar ile Türk medyasında bazı tiplerin uyduruk tezleri ile katliamın sorumlularını bilinçli gizleme çabaları sonuçsuz kalmıştır. Türk devleti şu anda bu konuda büyük bir sıkışma içindedir. Katliamda kendi suçunu gizleyemediği için suskunluğu tercih etmiştir. Medya ise kendi varlık gerekçesi ile bir kez daha çelişen durumdadır. Yani yine kendi devletinin suçlarını örtme çabasındadır. 1990’lardaki rolünü şimdi yaşamaktadır. Türk devleti ve medyası gerçeği inkar etmeyi ve gizleme yöntemini seçmiştir. Biz ise gerçeği ortaya çıkarmaya ve toplumla gerçeği buluşturma uğraşısından bir milim bile geri adım atmadan katliamın arkasındaki güçleri ortaya koymaya devam edeceğiz.
Son not, Paris Katliamı olduğunda sevinen cemaatçiler, Türk ırkçıları şimdi acayip suskunlar! Zaman gazetesinin yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ise çok telaşlı ve Kürt medyasından şikayetçi. Şöyle yazıyor Fethullah Gülen’in kankası Dumanlı: “...son günlerde çıkan bütün haberlerin kaynağı PKK. Örgütün sitelerinde yer alan bilgilerin Türk basınında bu kadar geniş yer bulması şaşırtıcı değil mi?” Ee devletin aklı ile yola çıkanların yolda kalacakları daha ilk günden belli değil miydi? Türk devletinin ve istihbarat kaynaklarının ezberlettiği haber cümleleri bitince örneğin Namık Durukan ne yazabilir ki!.. Tabii ki MİT ve polis kaynaklarından edindiği yönlendirme bilgileri Emre Uslu vb’leri gibi haber diye yutturacaklar... Çünkü katil ya da katiller Türk devletinin örgütlenmesi içindedir!..
Yeni Özgür Politika / 31.01.13