Ortadoğu bataklığı ve Antep’deki bomba – Ahmet Kahraman

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 23 Ağustos 2012
  • 07:10

Hiç kimse “ücret mukabilinde tuttuğu” adama, “köle” muamelesi yapmaz. Ulvi (yüksek) değerler yükleyerek, hamasetle sarmalayarak, onu öne sürer. Mafya’nın tetikçileri de, Kürdün pişmanlaşmışları da “yüksek değerler uğruna” öldürüp, öldüdüklerini söylüyor, kiralık devletler aynısını yapıyorlardı.

RT Erdoğan, Bülent Arınç, İdris Naim, Hüseyin Çelik, Davutoğlu’ndan oluşan ekip, Ortadoğu prejesinde “lider” payesine kadar, Suriye ile ilişkilerde karşılıklı aile ziyaretleri tazeleniyor, “tek devlet” gösterisinde ortak bakanlar kurulu düzenleniyor, esir alınmış ortak düşman Kürt alış-verişi yapılıyor, candan dost ve kardeş İran’la ortak paraya geçme görüşmeleri yürütülüyor, Irak’tan petrol akıyordu. İsrail ise Kürtlerle savaşta müteffikti.
Fakat, sokak kültüründe vefa duygusu bir yana, insanlık öte yanaydı.
RT Erdoğan, 2007 yılında partisinin grup toplantısında, aldığı görevin kibriyle gücünün, artık sınırlar ötesine taştığını söylüyor, “ben Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin eş başkanıyım” diye böbürleniyordu.
Evet, bir proje vardı, ama bu petrol kuyularının muhafazası ve Suudilerle Katar gibi rejimlerin güvenceye almasıydı. Tetikçi konumundaki TC’nin payına düşen ise “sen artık bölgede lidersin” payesi, İsrail de birden bire düşmandı.
Sokak kültüründe tetikçilik ile övünme, mahallenin yalancı kabadayısının ağzında “beni tutmayın” narasıydı. Kafasının çapı ile Ortadoğu gerçeğini kavramaktan yoksun olan RT Erdoğan, başından aşağıya dökülmüş paye ile “sevindirik” ruh halinin sarhoşluğuyla, “dünya devleti olduk” naraları atıyor, bulutların üzerinde dolaşan akıl hocası Dışişleri Bakanı “dünyaya seyirci değil, artık yön belirleyiciyiz. Bölge dizayn (düzenleme) edilirken fikrimiz alınıyor” diyor, bir ay önce efendisinin göğsüne madalya takan Kaddafi’nin ruhunu alacak katillere, çanta dolusu dolar taşıyordu.
Libya kanlı arenasındaki “afferim”den sonra İran, gözüne füze kalkanı sokulacak düşman, Irak karıştırılan ülkeydi. Suriye ise sınırında terör kampları kurulmuş, içeriye ölüm ve yıkım ekipleri salınmıştı.
Oysa Ortadoğu tilki kurnazlığıyla, yılan zekasının bir arada yarıştığı bir düzlemdi. Kafasının içinde onlarca tilki besleyip, hiç birinin kuyruğunu ötekine değdirmeyen hayata kalabiliyordu. Günü kurtarmayı marifet bilen Türk tipi işportacı kafa, bunu görüp, anlayacak yetenekte değildi. Antep’te patlayan bombaya rağmen hala ayılmamışlardı. Bombayı zorlama ile, bugüne kadar hiç bir olayı inkar etmemiş, bunu da üstlenmemiş, Kürt ulusal mücadelesinin omzuna yüklemeye çalışıyorlardı.
Oysa Suriye’nin müteffiği İran’ın Parlamento Dış Politika Komisyonu Başkanı Hüseyin Nakavi, sıcağı sıcağına, “rüzgar ekersen fırtına biçersin” anlamında bir açıklama yapıyordu:
“Türkiye’nin teröre desteği, sadece Suriye’deki günahsız insanların hayatnı kaybetmesine sebep olmuyor, kendi güvenliğini de tehlikeye sokuyor.”
TC, bir kaç cambazı aynı anda akrobasi yaptığı Ortadoğu’da lider olayım derken bataklığın içine çekilmiş ve Lübnan ile Irak’da sıkça tanık olan bombalardan birinin hedefi olmuştu.
Kürtlere karşı kaplan kesilenler, gerçek karşısında kediydi. Asıl darbenin nereden geldiğini gizleme kurnazlığıyla, el altında rehin tutup, gücüne göre gördüğü Kürtlere babalanıyor, diş gösteriyorlardı. Saldırı emri, Bülent Arınç’ın “milletimiz gereken cevabı verecektir” sözünde saklı sokak güruhu, polisin gözetimi altında, aklını yitirmiş “galeyancı” görünümünde, Kürt avına çıkıyor, iş yerleri, parti binalarını ateşe veriyorlardı.
“Galeyancı” adıyla katil ve talancıları ileri sürüp, gerde seyre durma yeni değildir. 1970’lerde Çorum’da, Sivas, Maraş’ta 1992’de yine Sivas’ta bunu yaptılar. Geçtiğimiz günlerde Ortanca’da, İstanbul’da tekrarladılar. Ama Kürtler, eski Kürtler değildir. Onlar da örgütlüdür. Kim kazançlı çıkar bilinmez, ama karşılık göreceklerdir. Üstelik, onların da Kürdistan’da kiralık Kürt ajanı, işbirlikçisiyle adamları, parti tabelaları, politikacı adıyla değirmenlerine su taşıyan propagandistleri vardır.
Bu durumda, devlet eliyle “galeyancılık” oyununu sahnelemek çare ise eğer, bu, topyekün ayrışmaya sınır çizmektir. 
Ama görülen o ki, RT’si, İdris Naim’i, Bülent Arınç’yla ekip, olan aklını da yitimiştir. Küfrün diliyle konuşuyor, katilleri, talancıları teşfik ediyorlar.
Bu ekibin insanlıktan nasipsiz bir yaratığı da, Erzurum’da küfrü Kürtlerin kutsallarına “geberdiler” demeye vardırıyordu.
Kürtlerden insanlık dersi almaya niyetli olmadıkları da bu arada ortaya çıkıyordu. Cepheye gönderilirken minibüsün devrilmesiyle ölen asker, sekiz ay önce 34 evladını katile kaptıran Roboskîliler tarafından, enkazdan çıkarılıyordu. Küçücük oğlunu kaybetmiş anne Emine Ürek, kurtarmaya çalıştığı askerin başı dizinde, yüzüne göz yaşı akıtıyordu.
115 Kürt gencini öldürmeyi övünme yapan RT Erdoğan, Emine Ürek’in ortaya koyduğu Kürt vicdanına bakıp utandı mı, sanmıyorum. Çünkü, Kürdistan şehidi için, “onlara geberdi diyelim” diyen yaratığa, kaşını bile kaldırmıyordu.

Yeni Özgür Politika / 23.08.12