Ömür boyu ya da ölümüne 'taşeronluk' – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 10 Ocak 2013
  • 01:33

Zonguldak Kozlu'da hayatını kaybeden sekiz taşeron madenci, eğer pazartesi günü üçüncü defa 'çalışma koşullarının iyileştirilmesi' talebiyle madene inmeselerdi büyük ihtimalle işlerini kaybedip üzerlerine özel güvenlikçi yollanan 'canlı' işçiler olacaktı...

Yani taşeron işçilik böyle bir şeydi hayattaysanız 'hakkınızın' peşine
düşünce taşeron firmanız, sizin peşinize gazlı-coplu güvenlik güçleri takarak 'kovardı'.
Ama sesinizi çıkartmaz, kanaat edip asıl işverenin üç gömlek altı alt yüklenicinin 'kiralık işçisi' olarak çalışmaya devam ederseniz bu defa sizi her gün vardiyanızda 'ölüm' kovalardı.
Çünkü sizin ölümcül çalışma riskiniz, uzun vardiya, ucuz ücret, olmayan iş güvenliğinizin toplamı aynı zamanda kamu ya da özel sektörün bir hizmeti taşeron firmaya ihale edebilirliğinin yani 'karlılığının' teminatını gösterirdi.
Bu nedenledir ki Bangladeş'ten daha iyi çalışma koşullarımızla övünen Çalışma Bakanlığımız, 'ulusal taşeronlaştırma teşvik yasasının yasal mevzuatını' medyamızda 'taşeron çalıştırma iyileştiriliyor ya da taşeron işçiye müjde' başlıklarıyla sunarken, çalışma hayatının kadrolu/güvenceli istihdamlarını derinden sökülerek yerine zaten iş yasaları ve anayasada var olan ama fiiliyatta işverenin 'gasp ettiği' hakları bu defa işçiye devlet 'lütfu' gibi tanıtırdı.
Ve biz de ölüsünü göçükten çıkartırken dirisini 'sendikalı oldu' diye kapıya biriktirdiğimiz taşeron işçileri görüp, milli ve küresel sermaye hatırına 'taşeron uygulamasını' gönülden desteklerdik.
BİRBİRİNE KIRDIRILAN EMEKÇİ...
Belki de tüm iş gücünü 'taşeronlaştırmaya' teşvik gayesi, 'kendi iş geleceği üzerinde söyleyecek sözü olmayan, emekçi kimliği çalınmış, her an iş kaybetme kaygısıyla kendi içinde rekabet halinde' olacak kitleleri yaratmaktı.
Öyle değil mi? Taşeron şirketten kiralanıp, geçici iş sözleşmesine tabi 'özel güvenlikçiler de' direniş çadırını basıp diğer taşeron işçileri dağıtıyor ve işletmenin yakınına sokmuyordu.
Elbette emekçi kimlikleri ve güvencesiz çalışma biçimleri 'ortak' ama birbirlerine bu derece 'yabancılaşmış' çalışanlar herhalde neoliberal-otoriter tahakkümünün maharetle parçaladığı sınıf yansımalarıydı.
Günümüz çalışma hayatı 'hak ve güvenlik' talep ederseniz işsiz kalacağınızı eğer etmezseniz adını bile hatırlamadığınız bir dolu işverenin 'geçici-isimsiz-kiralık -iş güvenliği belirsiz emekçisi' olmayı dayatıyordu...
TAŞERON ZİHNİYET DÜNYASININ DEVLETÇE İNŞASI...
Özelleştirme, kamu hizmetlerinin paralılaştırılması ve 'asıl işi' parçalara ayırarak taşeron firmalara dağıtan yeni İş Yasası daha fazla sayıda 'taşeron işçi' diye bağırırken milyonlarca mülksüzü 'işşizlikle' istihdam edip hizaya getiren devlet hazırladığı yasa tasarısıyla 'taşeron işçiliği' ve 'taşeron zihniyeti' ömür boyu yaşam biçimi haline getiriyor...
Ve çalışanların eşit/sosyal vatandaşlık statüsünü kaybetmiş, eşitsizliği içselleştirmiş, emek değerine başkalarının 'kar olarak' el koymasını kabullendiği bir dünyayı olağanlaştırıyordu.
Baksanıza taşeron işçi ölümler bile artık 'ekonomik rasyonelimiz' gibi kabulleniyor 'büyüdüğümüzü' her gün ölen onlarca işçiden idrak ediyorduk.
Yoksa 8 işçinin öldüğü Kozlu Maden Ocağı'nı çalıştıran madencilik alanında 'tecrübesiz' taşeron firmanın en az beş sabıkalı iş güvenliği raporları hala Çalışma Müfettişliği'nde öylece durur muydu?

Akşam / 10.01.13