Üniversiteler bir yarıyılı daha geride bırakıyor. Dinci gerici parti AKP’nin harçların kaldırılması üzerinden yaratmaya çalıştığı parasız eğitim yanılgılarıyla açılan üniversiteler, ilk dönemini YÖK yasasında yapılması öngörülen değişikliklerin tartışmaları eşliğinde kapsamlı bir saldırı paketi ile kapatıyor.
Aynı dönem, dünyada ve Türkiye’de önemli siyasal gelişmelere de sahne oluyor. Avrupa’da giderek derinleşen kapitalist kriz ve sosyal yıkım saldırılarına, Ortadoğu’ya yönelik emperyalist savaş ve saldırganlığa, Kürt halkı üzerindeki baskı ve asimilasyonun sürdürülmesine işçi sınıfı ve emekçi halkların meydanlarda yankılanan sesleri eşlik ediyor. Avrupa’da işçi ve emekçiler grevlerle hayatı durduruyor. Ortadoğu’da emekçi halklar diktatörlüklere karşı savaşımını sürdürüyor. Kürt halkı da tüm saldırılara karşı dilini ve kimliğini korumaya devam ediyor.
Emperyalist-kapitalist sistemin bu çok yönlü saldırıları, devrimci gençlik hareketinin de doğal gündemleri oluyor.
Yeni YÖK Yasa Tasarısı’na geçit vermeyelim!
Yeni YÖK Yasa Tasarısı’nın yakın zamanda meclise sunulması bekleniyor. Üniversiteleri işletme, eğitimi meta, öğrencileri müşteri, emekçileri köle yapmayı amaçlayan tasarı, güçlü bir karşı koyuş örgütlenemediği taktirde meclisin onayından geçecek ve bu saldırı da yasal bir kılıf kazanacak.
Bilindiği gibi, yeni yasayla birlikte üniversiteler sermayenin talanına açılacak. Yönetimde doğrudan yer alacak olan kapitalistler eliyle üniversiteler tümüyle ticarethaneye çevrilecek. Bunun doğal bir parçası olarak da öğrenciler müşteri, üniversitelerdeki eğitim emekçileri de ücretli birer köle olacaklar. “Avrupa standartlarına uyum” makyajı ile hayata geçirilecek yeni düzenleme, gerçekte sermayenin bugünkü ihtiyaçlarını karşılamak, bilimi kapitalist üretimin bir parçası haline çevirmek için gündeme getiriliyor. Bu sayede, bugün AR-GE’ler ve teknokentler üzerinden hayata geçirilen “bilimin metalaştırılması” süreci, yükseköğrenimin her alanında egemen kılınmış olacak.
Üniversite bileşenleri ve özel olarak da gençlik kitleleri, bu saldırıyı püskürtebilme sorumluluğu ve zorunluluğu ile yüze yüze bulunuyor. Zira sözkonusu olan bilimin ve kapitalist üretimin yollarının sıradan bir kesişmesi değil, üniversitelerin tüm bileşenlerinin bu kesişmeye tabi olarak yeniden tanımlanmasıdır. Eğitim emekçileri için kölece çalışma ve güvencesizlik, öğrenciler için müşterileşme ve geleceksizlik...
Saldırıyı püskürtebilmenin yolu ise açık ki birleşik, kitlesel ve militan bir süreç yaratmaktan, geniş kitlelerin saldırı karşısında alanlara çıkmasını sağlayabilmekten geçiyor. Yeni YÖK Yasa Tasarısı, ancak böyle bir mücadelenin sonucu olarak sokakta yırtılabilir.
NATO’ya ve emperyalistlere geçit vermeyelim!
Bugün bir başka önemli gündem ise emperyalist savaş ve saldırganlıktır. Bugün için Suriye üzerinden tartışılsa da, emperyalist savaş ve saldırganlık Ortadoğu’yu kapsayan bir tehdittir. Dün Irak’ta, Lübnan’da, Libya’da emekçi halkları kırımdan geçiren emperyalistler, bugün Suriye halklarını namlunun ucuna koymuş bulunuyorlar. Yarın ise bu İran ve diğer Ortadoğu ülkeleri ile devam edecek.
Bu savaş ve saldırganlıkta Türk sermaye devletinin de çok özel bir rolü var. Gelinen yerde Türk sermaye devleti emperyalizme aktif taşeronlukta tüm sınırlarını aşmış, emperyalizm adına doğrudan vurucu güç rolüne soyunmuştur. Dahası, Anadolu toprakları NATO karargahına çevrilmiş, NATO için bir komuta merkezi ve saldırı üssü haline getirilmiştir.
Türk devletinin bu uşakça tutumu Ortadoğu ülkelerinin emekçi halkları için olduğu kadar Türkiye’de yaşayan emekçiler için de yıkım demektir. Dışarda “sefere giden” Türk sermaye devleti, içerde de işçi ve emekçileri faşist baskı ve terörle ezmeye çalışmaktadır. Daha da önemlisi, emperyalist savaş hazırlıklarına milyonlarca lira harcarken emekçilere açlık ve sefaleti reva görmekte, insanca yaşam koşullarından her geçen gün biraz daha uzaklaştırmaktadır.
Gençlik de bu açıdan emekçilerle aynı kaderi paylaşmaktadır. Eğitime gerekli bütçe ayırmayan devlet, bu bahane ile eğitimin tüm kademelerini paralı hale getirmekte, fakat sözkonusu emperyalist savaş olunca milyonlarca liraya mal olan Patriotları kurmayı “ihmal etmemektedir.”
Gençlik, Ortadoğu’da kardeş halklara dönük emperyalist savaş ve saldırganlığa, Türk devletinin bu saldırganlıktaki uğursuz rolüne, emekçiler ve gençler için getirdiği yıkıma sessiz kalmayacaktır. Kavga bayrağını ‘68 yılında Dolmabahçe’de yükseltilen anti-emperyalist mücadeleden devralan devrimci gençlik hareketi, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleyi yükseltecek, emperyalizme ve onun savaş, saldırı ve iç savaş örgütü NATO’ya geçit vermeyecektir.
Kürt halkına yönelik baskı ve asimilasyona geçit vermeyelim!
Türk sermaye devletinin Kürt halkı üzerindeki baskı ve asimilasyon saldırıları sürüyor. Kürt halkının ulusal varlığını tanımayan sermaye devleti, askeri ve siyasal alanda yükselttiği saldırganlıkla Kürt halkının taleplerini bastırmaya, bir bütün olarak ulusal varlığını yok saymaya çalışıyor. Hemen her gün savaş uçaklarıyla gerilla alanlarını bombardımana tutarken, Kürdistan ve Türkiye’nin birçok yerinde en meşru talepleri için sokaklara dökülen Kürt emekçilerini de azgın polis terörü ile karşılıyor. Öte yandan, son dönemde Kürt halkının dayattığı anadilde savunma ve anadilde eğitim taleplerinin yeni yasal düzenlemelerle karşılanacağı yönünde yanılsama yaratmaya çalışarak mücadeleyi bastırmaya çalışıyor.
Biliniyor ki, Kürt sorunu birkaç demokratik talebin karşılanması ile çözülebilecek bir sorun değildir. Tarihsel ve toplumsal açıdan köklü bir yanı bulunan bu sorunun gerçek ve kalıcı çözümünün burjuva sınıf iktidarı altında sağlanamayacağı her yeni örnekle kendisini bir kez daha göstermektedir. Zira düzen Kürt halkının taleplerini masaya her yatırdığında bunu bir kez daha saldırı aracına çevirmektedir.
Yine de Kürt halkının haklı ve meşru demokratik taleplerini sahiplenmek, bunların masa başında değil, ancak dişe diş bir mücadele ile kazanılabileceğini tekrar tekrar dile getirmek gerekmektedir.
Bunun üniversiteler cephesindeki en somut başlığı ise anadilde eğitim olmaktadır. Devrimci gençlik hareketi, Kürt halkının bu en meşru talebini sahiplenmeli, mücadeleye üniversite kampüslerinden doğru destek sunmalıdır.
ODTÜ direnişinin ruhunu kuşanalım!
Yakın zaman önce ODTÜ’de yaşananlar, sayılan tüm bu saldırılara karşı izlenmesi gereken yolu göstermektedir. ODTÜ öğrencileri, savaş kışkırtıcısı AKP şefini üniversitelerinde istemediklerini haykırmıştır. Emperyalist savaş ve saldırganlığa, faşist baskı ve teröre karşı tepkisini militan bir eylemle ortaya koymuştur. Azgın polis saldırısı karşısında saatlerce direnmiştir.
ODTÜ’deki çatışmayı takip eden günlerde ODTÜ’lülere yönelik olarak hayata geçirilen saldırılar, bir dizi üniversitenin öğrencileri ve emekçileri tarafından tepkiye konu olmuş, direnişin sahiplenildiği, her geçen gün yeniden vurgulanmıştır.
Bu durum, yeni dönem için de ışık tutmaktadır. Birleşik ve militan bir çıkışın gençlik hareketinde yaratacağı etki, bu etkinin ülke gündeminde tutacağı yer bir kez daha somut bir örnekle anlaşılmıştır.
Yeni dönemde devrim bayrağını yükseltelim!
Böylesi yoğun ve kapsamlı gündemlerle karşı karşıya bulunan gençlik hareketi, yeni dönemi buna uygun bir hazırlık ile karşılamak zorundadır. Bahar günlerinin kavgayı iyice ısıtacağı yeni dönemde sermayenin karşısına militan ve kitlesel eylemlerle çıkabilmek, dönemin kazanılması için temel bir yerde durmaktadır.
Son olarak, tüm bunlar döne döne devrim sorununu gündeme getirmektedir. Gençlik kitleleri devrim mücadelesini yükselttikleri ölçüde saldırıları püskürtme gücü ve yeteneğine kavuşabilir. Yine, ancak bu sayede kavgayla elde edeceği kazanımlarını koruyabilir ve güvence altına alabilir.
Üniversitelerin ilk döneminin kapanacağı şu dönemde gençlik yeni dönem hazırlıklarına şimdiden başlamalı, “bunalımlar ve savaşlar döneminin” yeni devrimlere gebe olduğu bilinciyle devrime hazırlanmalıdır.
(Ekim Gençliği, sayı 142, Ocak 2013)