Mursi ve efendilerine karşı emekçiler ayakta / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 08 Aralık 2012
  • 10:26

Müslüman Kardeşler ve Selefiler tarafından oluşturulan Anayasa Hazırlık Komisyonu, günlerdir süren halk hareketinin protesto gösterileri altında alelacele anayasa taslağını hazırlayıp oylayarak Mursi’ye sundu. Mursi zaman kaybetmeden, anayasayı halk oylamasına sunarak şehir ve kır burjuvazisinin diktatölüğüne yasal kılf geçirmeye çalışacaktır.

Mübarek diktatörlüğü yıkılıp, devlet erki yerli yerinde duruken Obama halk hareketinin hızla denetim altına alınması için, kısa, düzenli (yani hakim aparata herhangi bir tehdidin olmadığı) bir geçişin sağlanması çağrısında bulunmuştu. Bölgenin efendisi ABD emperyalizminin ve bölgedeki uşakları olan S. Arabistan, Türkiye ve İsrail’in çıkarları, eski rejimin tek örgütlü gücü ve devamcısı olan Müslüman Kardeşler tercihinde üst üste düşüyordu. Dahası, Mübarek rejiminin yıkılmasından sonra muhalefin giderek daha çok emekçi ağırlıklı olmaya başlaması da bunların korkularını arttırıyordu. Bu durum ‘kısa, düzenli bir geçişi’ çok daha zorunlu hale getirdi.

Mursi’nin 22 Kasım kararları ve hazırlanan anayasa taslağı, eski rejimin başka biçim altında sürdürülme çabasından başka birşey değildir. Tek “değişen” şey Mübarek atının yerine Mursi uşağına gem takılması olmuştur. Baltacılarını ve yandaşlarını sokaklara salan din bezirganları, devlet terörünü de arttırarak, emekçi halk hareketini bastırarak bir an önce, yasal kılıfa bürünmeye çalışıyorlar. Mursi çetesinin Müslüman Kardeşler’iyle Selefilerin yaptığı çağrıyla sokağa çıkan kalbalık, “Ülkeyi temizle, liderimiz, biz seninleyiz: Bizim anayasamız Kuran’dır” sloganları atarak, Mursi çetesine destek vererek, anayasa mahkemesi üyelerinin toplanmasını engelleyerek, Mursi çetesine zaman kazandırmaya çalıştılar.

Mısırlı düşünür Samir Amin, Mübarek sonrası dönemde, eski rejimin ‘değişik’ biçim altında sürdürülmesinin mümkün olup olmayacağını tartıştığı bir makalesinde şöyle diyordu: “Böyle bir İslamileşme biçimi mümkün müdür? Belki de, ancak bedeli son derece şiddetli olacaktır. Mücadele alanı, devrilen rejimin anayasasının 2. maddesidir. ‘Şeriatı yasaların kaynağı’ sayan bu madde, Mısır’ın siyasal tarihi için yeni bir şeydir. Ne 1923 anayasası ne de Nasır’ınki böyle bir madde içermemektedir. Bu maddeyi, Washington’un (geleneklere saygı gösterilmesi gerekir!), Riyad’ın (gereken tüm anayasa Kuran’da mevcuttur) ve Tel Aviv’in (İsrail bir Yahudi devletidir) üçlü desteği ile yeni anayasasına koyduran Sedat’tır.’’

Anayasa taslağında el Ezher Üniversitesi, şeriatla ilgili konularda fetva kurumu olarak tanınmıştır. Bu da yeni bir şey değildir. El Ezher Üniversitesi Sedat ve Mübarek döneminde ayrıcalıklı kurum olma özelliğine sahiptir. Bunun nedenini de şöyle betimliyor S. Amin: “Müslüman Kardeşler, varlığı sadece tolere edilmekle kalmayıp aynı zamanda eski rejim tarafından etkin şekilde desteklenen tek siyasal gücü oluşturmaktadır. Sedat ve Mübarek, onlara üç temel kurumun kontrolünü devretmiştir: Eğitim, mahkemeler ve televizyon. Müslüman Kardeşler, bırakınız ‘demokratik’ olmayı, hiçbir zaman ‘ılımlı’ olmamıştır ve olamaz. Liderleri–mürşid (“rehber”–Führer’in Arapçası)–kendi kendini atamaktadır ve örgüt, liderlerinin emirlerinin hiçbir sorgulama olmaksızın disiplinli bir şekilde yerine getirilmesi ilkesine dayanmaktadır. Üst düzey liderliğin tümü, (kısmen Suudi Arabistan–işin özü Washington–tarafından finanse edilmeleri sayesinde) son derece zengin adamlardan oluşmaktadır, ikinci düzey liderliği oluşturan adamlar orta sınıfın gerici katmanlarından, aşağı tabakası ise Müslüman Kardeşler tarafından işletilen (aynı şekilde Suudiler tarafından finanse edilen) yardım hizmetleri üzerinden devşirilen alt sınıf tabakalardan gelmektedir. İnfaz kolu ise kriminal unsurlardan devşirilen milislerden oluşmaktadır (baltacılar).

Modern Mısır’da, kır zenginleri daima gerici bir sınıf oluşturmuşlardır, bugün daha da beterdirler. Aynı şekilde, devlet görevlileri ve din aparatları (Mısır’daki El Ezher Üniversitesi, örgütlü Müslüman Kilisesine eşdeğer bir konuma sahiptir) ile yakın (sıklıkla ailesel) bağları üzerinden, ülke çapındaki muhafazakar İslam’ın ana sponsorları olarak, kırsal toplumsal yaşama hükmederler. Dahası, kentsel orta sınıfların büyük bir kesimi de (özellikle de ordu ve polis görevlileri ile hakeza teknokratlar ve tıp/adalet alanı çalışanları) doğrudan kır zenginlerinden çıkarlar.

Bu gerici bloğun hizmetinde güçlü bir siyasal aygıt vardır: Ordu ile polis güçleri, devlet kurumları, Sedat tarafından kurulan ayrıcalıklı Ulusal Demokratik siyasi partisi (fiilen tek parti durumundadır), dini aparat (El Ezher) ve siyasal İslamcı fraksiyonlar (Müslüman Kardeşler ve Selefiler).

Bu burjuvazinin safları arasında sayısız askeri general ve üst düzey polis, devletle ve Sedat ile Mübarek tarafından oluşturulan egemen Ulusal Demokratik Parti’yle bağlara sahip ‘siviller’ ve dini kişilikler bulunmaktadır–Müslüman Kardeşler liderliğinin tümü ve El Ezher Üniversitesi’nin önde gelen şeyhleri; bunların tümü ‘milyarderler’ arasındadır.’’

S. Amin’in ‘Böyle bir İslamileşme biçimi mümkün müdür? Belki de, ancak bedeli son derece şiddetli olacaktır.’ diye vurguladığı yol ayrımına gelmiştir Mısır halkı.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 7 Aralık 2012, Sayı 15-48)