Mısır’da ‘isyan hali’ devam ediyor…

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 27 Ocak 2013
  • 07:28

Halk ayaklanmasının ikinci yılında yüzbinler yine alanlarda

Mısırlıların “25 Ocak Devrimi” olarak andıkları halk isyanın ikinci yılında, yüzbinler yine alanları doldurdu. Başkent Kahire’nin yanısıra İskenderiye, Süveyş, İsmailiye, Dimyat gibi kentlerde de alanlara çıkan işçiler, gençler, emekçiler taleplerini dile getiren şiarları yükseltti, Müslüman Kardeşler (İhvan) yönetimine ise sert bir ihtar verdiler.

25 Ocak Cuma günü başlayan eylemler Cumartesi günü de devam etti. İhvan yönetimine karşı biriken öfke, halk isyanının ikinci yıldönümü vesilesiyle alanlara taştı. Gelecek Cuma günü büyük bir eylem yapacaklarını ilan eden muhalifler, mücadele sürecinin devam ettiğini ve Müslüman Kardeşler için işlerin sanıldığı kadar kolay olmadığını gösterdiler.

Kitlesel öfkenin hedefinde Müslüman Kardeşler var

İsyanın ikinci yıldönümü vesilesiyle alanlara çıkan yüzbinlerin İhvan yönetimine yönelen öfkesi, devrik diktatör Hüsnü Mübarek’e karşı biriken öfkeyi aratmayacak düzeyde. İki yıl önce işçi, emekçi ve gençlerin hedefinde Hüsnü Mübarek ve yönetimi vardı, şimdi Muhammed Mursi ve İhvan yönetimi var.

Yüzbinlerin alanlara çıkması, polisle çatışması, bazı kentlerde polis merkezi ve Müslüman Kardeşlere ait kurumların hedef alınması, Kalkınma Bakanlığı binasının yakılması, eylemin ikinci günün akşamında da devam ediyor olması, toplumun ileri kesimlerinin dinci-gerici İhvan yönetiminin kime hizmet ettiğinin farkında olduğunu gösteriyor. Gelecek Cuma günü yapılacak eyleme “Müslüman Kardeşlere karşı ‘Devrim Cuması’” adının verilmesi ise, İhvan karşıtı eylemlerin devam edeceğine işaret ediyor.

İkinci gününde de devam eden eylemlerde erken seçimlere gidilmesi, seçim sisteminin değiştirilmesi, İhvan’ın dayatması olan Anayasa’nın geçersiz sayılıp yeni bir anayasanın hazırlanması, “25 Ocak Devrimi” şehitlerinin katillerinden hesap sorulması, işsizlik ve yoksullukla mücadele edilmesi ve sosyal adaletin sağlanması talepleri öne çıktı.

Yönetime karşı alanlara çıkmalarının nedenlerini çeşitli televizyon kanallarına anlatan eylemciler “İhvanın diktatörlüğünü yıkacağız”, “devrim tehlikede, onu ihvandan korumalıyız”, “devrim devam etmeli”, “devrimin çalınmasını önlemek gerekiyor”, “sosyal adaletin sağlanması, özgürlük ve onurlu bir yaşam için, Mübarek rejimne karşı isyan ettik, oysa bu sorunların hiçbiri çözülmedi” gibi vurguları öne çıkardılar. Tüm bunlara işsizlik, yoksulluk ve yüksek enflasyonu eklemek gerekiyor. Yani isyanı tetikleyen ekonomik, sosyal, siyasal sorunların tümü yerli yerinde duruyor. İlk isyanın yarattığı koşulları istismar ederek iktidara tırmanmaya başlayan Müslüman Kardeşler, şimdiden ikinci isyan dalgasıyla karşı karşıya kalmış görünüyorlar.

Dinci-gerici İhvan, bir burjuva siyasal akımdır

25 Ocak isyanı patlak verdiğinde alanlardan uzak duran Müslüman Kardeşler, ancak milyonların harekete geçmesinden sonra eylem alanlarında göründüler. Eyleme geç katılan İhvan, iktidardan alacağı paya dair pazarlık yapmak için, Mübarek döneminde “işkencenin şeyhi” diye anılan istihbarat şefi Ömer Süleyman’la masaya ilk oturan kesim de oldu.

Bu gerici, ürkek tutum bir tesadüf değil. Zira Mısır burjuvazisinin bir kesimini temsil eden İhvan’ın Hüsnü Mübarek yönetimiyle çatışması, iktidar ve rant paylaşımına dair bir çatışmadır. Dolayısıyla böyle bir siyasal akımın direniş “alanına son giren/ilk terk eden” olması şaşırtıcı değil. Bu siyasal çizgi, doğası gereği isyan eden işçi, emekçi ve gençlerin sorun ve taleplerine uzaktır.

İktidardan pay alma konusunda gösterdiği tez canlılık, Mübarek rejiminin ordusu ile hızla ittifak yapması, geçmişte olduğu gibi, Mübarek devrildikten sonra da sokak eylemleri ve grevlere karşı düşmanca tutum takınması, İhvan’ın niteliğini, Mısırlı emekçiler nezdinde de gözler önüne serdi. Bu da Müslüman Kardeşler’i işsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, rüşvete karşı mücadele eden, sosyal adalet, özgürlük ve onurlu bir yaşam isteyen işçi, emekçi ve gençlerden uzaklaştırdı.

Mübarek döneminde biriken toplumsal sorunların tahammül edilmez boyutlara ulaşması ve pervasız polis rejimi uygulamalarına karşı patlak veren isyanı istismar ederek iktidardan önemli bir pay alan İhvan, zaman geçirmeden işçi ve emekçilere karşı açık saldırıya geçti. Emperyalistlerden aldığı desteye de dayanarak iktidara yerleşmeye heveslenen Müslüman Kardeşler, bazı iğreti değişikliklerle Hüsnü Mübarek yönetiminin misyonunu oynamaya başladılar.

İhvan, ABD-İsrail ikilisine güvence verdi

Mısır’da halk isyanı başladığında, ABD-İsrail ikilisi derin kaygılara düşmüştü. En büyük korkuları, emperyalist/siyonist güçlere karşı tutum alacak bir yönetimin kurulması idi. Böyle bir gelişme hem ABD-İsrail ikilisini önemli bir işbirlikçiden yoksun bırakacak hem Filistin direnişi açısından önemli olanaklar yaratacaktı. Fakat ABD-Müslüman Kardeşler diyaloğu veya pazarlığı, emperyalist/siyonist güçleri rahatsız edebilecek olası gelişmelerin önüne geçti.

İsrail’in Gazze’ye uyguladığı kuşatmayı kırmak bir yana, Filistin-Mısır arasındaki refah kapasının üç günden fazla açık kalmasına izin vermedi ordu-İhvan koalisyonu. Filistin halkının beklentileri boşa düşerken, büyük bir tedirginlik yaşayan ırkçı-siyonist İsrail rejimi ise, rahatlatıldı. Böylece siyonist rejim, Filistin halkına karşı saldırı ve katliamlarını pervasızca sürdürmeye devam edebildi.

İsrail’i tedirgin eden bir başka nokta, Filistin halkının sırtından hançerlendiği Camp Davıd Antlaşması konusunda İhvan yönetiminin nasıl bir tutum izleyeceği sorusuydu. Hüsnü Mübarek’in yerine Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Mursi, ilk açıklamayı, “Camp David Antlaşması’na sadık kalacaklarını” ilan etmek için yaptı. Görüldüğü üzere iç politika dış politikayı da belirliyor. İç politikada işçi ve emekçilere saldıran dinci yönetim, dış politikada ise mazlum Filistin halkını değil, İsrail’i destekliyor.

Geçerken belirtelim ki, son çatışmada Hamas ile İsrail arasında arabuluculuk yapan, Hamas-El Fetih arasındaki sorunların giderilmesi için ise, çaba harcadığı söylenen İhvan yönetiminin derdi Filistin halkının sorunlarına çözüm üretilmesine katkı sunmaktan çok, ABD emperyalizminin “İsrail-Filistin barışı” diye takdim ettiği politikasına hizmet etmektir.

Müslüman Kardeşler İMF ile de anlaştı

“Çiçeği burnunda” İhvan yönetiminin sınıfsal konumunu bariz bir şekilde ortaya koyan bir diğer icraatı, İMF ile anlaşma imzalamasıdır. Bu tercih, tıpkı Hüsnü Mübarek yönetimi gibi, Müslüman Kardeşler yönetiminin de ekonomik alanda neo liberalizmi benimsediğini gösteriyor.

İhvan yönetiminin politik duruşu iç ve dış politikada gericilik olurken, ekonomik alandaki tercihi ise burjuvazi ve uluslararası tekellerden yana, Mısır işçi ve emekçilerine işsizlik ve sefillikten başka bir şey vaat etmeyen bir duruştur.

Kuşkusuz ki, burada tutarlı bir burjuva sınıf tavrı var. Ekonomik, sosyal, siyasal alanda işçi ve emekçilere saldıran ihvan, buna uygun bir şekilde burjuvazi ile emperyalist/siyonist güçlerle işbirliği yapıyor.

İhvan “dinci dikta” peşinde

Alaşağı edilmeden önce Hüsnü Mübarek’e “Firavun” benzetmesi yapılırdı. Bir polis devletinin şefi olarak Mübarek, zorba bir Firavun’du. İhvan’ın şeflerinden Mursi de, artık sokaklara çıkan yüzbinler tarafından “Firavun” diye anılıyor.

Vurgulayalım ki, Mursi’nin Mübarek’le aynı kefeye konması bir tesadüf olmadığı gibi, bir yakıştırma da değil. Benzetmeye vesile olan olaylara bakıldığında bunun somut temellere dayandığı görülür. Yönetimde söz sahibi olduktan sonra, baskın bir seçimle dinci müttefikleriyle parlamentonun çoğunluğunu ele geçirmesi, oldubittiye getirilmiş bir anayasayı dayatması, Mursi’ye geniş yetkiler tanıyan yasal düzenlemeler yapılması... İşte Mursi'nin “Firavun” diye anılmasının bazı nedenleri.

İhvan’ın kolluk kuvvetlerini duruma göre kaba bir şekilde kullanması, yer yer işçi ve emekçilerin üzerine acımasızca saldırtması, kitle eylemlerini önlemeye polisin gücünün yetmediği yerde ise, Müslüman Kardeşler’e bağlı ‘sivil milislerin’ sokaklara salınarak provokasyonlar gerçekleştirilmesi… Tüm bunlar İhvan şefi Mursi’deki “Firavun” heveslerinin dışa vurumundan başka birşey değildir. Elbette Mursi’nin bu türden icraatları, kişisel değil; o bir sınıfın temsilcisi ve o sınıfın çıkarlarını esas alan bir politikacı olarak hareket etmek durumunda olduğu için Firavunluğa hevesleniyor.

Mücadele sınıfa karşı sınıf mecrasına doğru ilerliyor

Müslüman Kardeşler ve onların temsilcisi olarak Muhammed Mursi’nin izlediği politikalar, temsil ettiği sınıf veya sınıflara en iyi şekilde hizmet etme kaygısından kaynaklanıyor. Bu da İhvan yönetiminin isyan eden emekçilerin sosyal sorunlarının çözüme kavuşturulmasına değil, tersine daha da derinleştirilmesine yol açan politikalar izlemesini kaçınılmaz kılıyor.

Kahire’deki Tahrir Meydanı ve Mısır’ın diğer kentlerinde isyanın ikinci yıldönümünde ortaya konan kitlesel, militan mücadele kararlılığı, bu ülkedeki işçi ve emekçilerin en azından ileri kesimlerinin, sınıfa karşı sınıf duruşu sergilemeye başladığına işaret ediyor. Mübarek’in devrilmesinden sonraki sürece bakıldığında, burjuvazi ve onun temsilcileri olan Müslüman Kardeşler-Ordu koalisyonuna karşı en kararlı mücadeleyi veren Mısır işçi sınıfı olmuştur.

İlerici-devrimci örgütlenmelerle bazı gençlik örgütlerinin de militan mücadeleyi devam ettirme konusunda kararlı oldukları gözleniyor. Bunlara ek olarak yaygın bir şekilde kurulan bağımsız işçi sendikaları da kimi  çıkışları yapmaktadır. Burjuva liberallerini dışta tutarsak, Müslüman Kardeşler yönetimine karşı en güçlü muhalefeti işçiler, gençler ve emekçiler ile sol/sosyalist örgütlenmeler ve sendikalar gösteriyor. 

Yeni mücadele dalgası, Müslüman Kardeşlerin sanıldığı kadar sağlam bir iktidar kuramadıklarını ve hareket karşısında bazı tavizler vermek zorunda kalabileceklerini gösterdi. Sıkıyönetim veya olağan üstü hal ilan ederek devlet terörünü de tırmandırabilirler. Ama isyan dalgalarının devam ettiği bir süreçte kitleleri zorbalıkla sindirmek kolay değil. sosyal yıkımın yanısıra, dinci gericiliği de yaygınlaştırmaya çalışan İhvan yönetimi ne yaparsa yapsın Mısır’da yeni bir mücadele sürecinin başlaması kaçınılmaz görünüyor.