Geçtiğimiz haftalarda ÇHD'nin (Çağdaş Hukukçular Derneği) avukatlarına ve grup yorum üyelerine eşzamanlı bir operasyon düzenlenmiş, gözaltıların ardından dokuz avukatın tutuklanmasıyla 'ÇHD operasyonu', 'DHKP-C' operasyonuna dönüşmüştü.
Meselenin içine DHKP-C adı karışınca insan ister istemez irkiliyor.
Her zaman açık olmaktan yanayım.
O yüzden bu konuda da açık olacağım.
Operasyonun düzenlendiği gece haber kanallarını, haber bültenlerini izlerken '11 çelik kapının ardındaki kozmik oda' vurgusu ve kırılarak, yıkılarak, patlatılarak açılmış kapı görselleri dikkatimi çekmişti.
Açıkçası inandırıcı bulmamıştım.
Sonuçta mevzu bahis olan avukatlar ve ilgilendikleri davalar malumumdu.
Polis işkencesine savaş açtıklarını biliyordum.
İşçi haklarının savunucusu olduklarını, tutuklu öğrencilerin vekaletini aldıklarını, ifade özgürlüğü kapsamındaki davalarla ilgilendiklerini, gözaltına alındıktan sonra kaybolmuş insanların cesetlerini bulmak için çabaladıklarını da biliyordum.
Yani bu avukatların benim için temsil ettikleri şeyler ile '11 kapılı kozmik oda' bilgisi örtüşmüyordu.
Arzum gidip o kapıları görmekti.
İdil Yapım'ın binası ve ÇHD'nin 'basılan' mekânlarını gidip görmeli, o meşhur 11 kapıyı gözlerimle tespit etmeliydim.
Ancak çekindim.
Hatta korktum bile diyebilirim.
***
Korkumun yersiz olduğunu düşündüğüm anlar da oldu ama en nihayetinde teslim olmuş ve bu haberi yapmamaya karar vermiştim. Dün Ahmet Hakan'ın yazısını okuduktan sonra aslında beni bu ruh haline sürükleyenin ne olduğunu çok daha iyi adlandırabildim.
Hakan yazısında şöyle demişti; aykırı fikirlere önce 'darbeci' dendi sonra 'Ergenekoncu'. 'Tutuklanacaksınız' demek de epey popülerdi bir ara. Sonra 'Balyozcu' olundu. 'Seni gidi KCK'lı seni modası' da başladı. Şimdi son moda 'DHKP-C'li demek...
Sanırım şu gencecik yaşımda o kadar çok 'bir şeyci' olmakla suçlandım ki bir de DHKPC'li olmayı kaldıramayacaktım.
Bir kere daha 'hayır ben bir şeyci değilim, sadece doğrunun, adaletin peşindeyim' başlıklı bir mücadeleye daha girişmeye enerjim kalmamıştı.
Cesaret ve ümidimde de belli ki ciddi bir zayıflama olmuş!
İşte bu sebeplerle mesleğime dürtülerim ve iç sesimin emrettiği yöne gitmeyerek ihanet etmiş oldum.
Tam da bu durumla yüzleşmenin acısı içindeydim, ağır bir öz eleştiri dönemecindeydim ki BirGün gazetesinin manşetiyle karşılaştım.
Ben 'tırsıp' mesleğimin hakkını veremezken cesaretle gazetecilik yapmaya devam edenler vardı!
BirGün gazetesinden Onur Erem o '11 çelik kapı' efsanesinin peşine düşmüş ve habercilik yapmıştı.
'Olay yerleri'ni gezerek, bahsedilen odaları ve kapıları fotoğraflayarak efsaneyi çökertmişti.
Sonuçta; '11 çelik kapı kırılarak kozmik odaya ulaşıldı' denilen o 11 kapı bulunamamıştı. Erem, operasyon düzenlenen mekânların tamamını, 'kozmik oda' olduğu iddia edilen noktaları ve çelik kapıları tek tek incelemiş, ne 11 kapıya ne de 11 çelik kapıyla ulaşılabilen bir kozmik odaya rastlamıştı... Bana ise korkudan haberimi kaptırmış olmanın acısı kaldı...
Not: BirGün gazetesinin
4 Şubat tarihli Onur Erem imzalı '11 çelik kapıya kozmik takip' haberini internetten okumanızı tavsiye ederim.
Akşam / 06.02.13