Müslüman Kardeşler’e (İhvan) mensup olan Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, kanal kentlerinde (Port Said, İsmailiye, Süveyş) bir aylık süreyle sıkıyönetim ilan ederek, kitle hareketini zor yoluyla bastırmayı denedi. Ancak onlarca kişinin katledilmesi, bir o kadarının tutuklanması ve savrulan tehditler, beklenen sonucu yaratamadı. Hem başkent Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda hem kanal kentlerinde eylemler devam ediyor. Bu da terör sopasının, İhvan yönetiminin beklediği etkiyi yaratmadığını bir kez daha göstermiş oldu.
Kanal kentlerinde sokağa çıkma saatinin başlamasından sonra sokaklarda futbol maçları yapıldı, insanlar caddelerde dolaşmaya çıktı, esnaflar işyerlerini açtı vb. Tüm bunlar sokağa çıkma yasağının bir hükmü olmadığını, kanal kentlerinin sakinlerinin yasağı tanımama konusunda kararlı olduklarını kanıtladı. Bu da, kağıt üzerindeki yasalardan çok, mücadelenin pratik alandaki seyrinin önemli olduğunu gösteriyor.
İktidara yerleşme çabasını sürdüren İhvan ve diğer dinci-gerici güçler, kitlelerin sokak eylemlerine devam etmesine tahammül etmek istemiyorlar. Doğaları gereği, emekçilerin demokratik hak ve özgürlüklerden yararlanmasına tepki duyan dinsel gerici koalisyon, ABD’nin sağladığı gaz bombalarının ölçüsüz bir şekilde kullanılmasının yeterli olmadığını, eylem yapma hakkını kullanan muhaliflere kurşun sıkılması gerektiğini savunuyor. Nitekim eylemlerin altıncı gününde de kolluk kuvvetleri, Tahrir meydanında iki genci katletti.
Olayların devam etmesi üzerine Mursi ile muhalif güçlerin görüşme masasına oturması gerektiğini dile getiren Muhammed El Baradey’in çağrısına, tepki gösteren dinci-gerici güçler, İhvan-Muhalefet görüşmesine karşı çıktılar. Mısır’daki İslamcılar, Muhammed Mursi’nin muhalefetle, özellikle de Ulusal Kurtuluş Cephesi’yle görüşmesinin gereksiz olduğunu ilan ettiler. Dinci gerici parti ve selefi gruplar, görüşmelere değil devlet terörünün daha da azgınlaştırılmasına gerek olduğunu açıkça savunmaya başladılar.
Bu çağrı, dinsel gericilerin, emekçilerin demokratik haklarını kullanmasına bile tahammül edemediklerinin yeni bir kanıtıdır. Yani her yerde olduğu gibi, Mısır’da da dinsel gericilik, karşı-devrimci bir rol oynuyor.
Cumhurbaşkanı Mursi de, birçok icraatlarıyla, işçi ve emekçilerin sokaklara çıkmasına tahammül etmek istemediğini göstermişti. Bir oldu-bitti ile anayasaya eklediği maddelerle kendine ‘firavun’ yetkileri tanıyan Mursi, gerici zihniyetini tüm çıplaklığıyla herkesin gözleri önüne sermişti.
Oysa isyan halinin devam ettiği Mısır’da, kitleleri sopa ile zapturapt altına almak kolay değil. Bundan dolayı dinsel gerici İhvan yönetimi ve destekçileri, isyanın dolaysız kazanımı olan özgürlükler alanını ortadan kaldıramıyorlar.
“Rejimin kurumları parçalanacak, devlet dağılacak, kaos ortamı oluşacak” söylemiyle sıkıyönetim ilanı ve kolluk kuvvetlerinin zorbalığını meşrulaştırmaya çalışan dinsel gerici koalisyon, 25 Ocak isyanının kazanımlarını ortadan kaldırma hesabı içindedir.
Karşı-devrimci bir misyon üstlenen dinsel-gerici koalisyon, kısa sürede niyetlerini belli etmek zorunda kalmıştır. Bu pervasızlığa rağmen, İhvan temsilcisi olan Mursi’yi ‘Firavun’ yetkisiyle donatıp, toplumsal hareketi ezme girişimleri Mısırlı emekçilerin direnişine çarpacaktır. Kanal kentlerinin sıkıyönetim saldırısını püskürtmeleri, direnme kararlılığının gücünü göstermiştir. Olaylar halk isyanının dinamiklerini ezmenin kolay olmadığını, tersine daha da güçlenme eğiliminde olduğuna işaret ediyor.