Uzun yıllardır reformist sol harekette, Kürt hareketinde ve KESK’te kadın sorunu çerçevesinde feminizmin etkisi altında bir gelişme yaşandı. Feminist düşünceler ise dünyada ve Türkiye’de çeşitli evrelerden geçerek gelişti.
Dünya ölçeğinde gelişen liberal dalga, ‘80 darbesi, SSCB ve Doğu Bloku’nun çözülüşü ile üst üste iki darbe yiyen Türkiye sol hareketini de etkisi altına aldı. “Demokratik devrim” eksenli “halkçı-küçük burjuva devrimci” akımların önemli bir bölümünün “parlamentocu reformizm”e evrimi olarak tanımlayabileceğimiz bu süreç, ‘90’ların ortalarından itibaren işçi hareketinin geri çekilişi ile birlikte hız kazandı. Küçük-burjuva devrimciliğinden parlamentocu reformizme yaşanan bu “evrim”, KESK’te de hızla etkisini gösterdi. Fiili-meşru mücadele çizgisi yerini diyalogcu, protestocu çizgiye bıraktı. Sınıf mücadelesi “toplumsal muhalefet” derekesine düşürüldü.
Bu dönüşümün toplumsal mücadelenin çeşitli alanlarında da sonuçlar üretmesi kaçınılmazdı. Bu alanlardan birisi ise kadın sorunu oldu. Reformcu sol akımlar, hızlı bir biçimde feminist düşünceden etkilenerek, “sosyalist feminizm” kavramı üzerinden “sosyalizm” ile “burjuva feminizmi”ni buluşturdular.
Bugün bu reformist hareketler, KESK’e yön veren hareketler olarak, KESK’in politikalarının belirleyicisi konumundadırlar. Bu nedenle, KESK’in feminist yaklaşımı, bu reformist akımların kadın sorununa yaklaşımının izdüşümüdür. Mor renge boyanmış eylemler, reformist akımların popülist yaklaşımıyla tam bir uyum içinde gerçekleşmektedir. Erkeksiz kadın yürüyüşleriyle kendini taçlandıran süreç, tüm demokratik örgütlenme ve faaliyetlerde tam bir kadın-erkek ayrışmasına doğru evrilmektedir. Toplumsal bütünlüğünden soyutlanmış kadın sorunu, salt erkek egemenliğine karşı mücadeleye ve demokratik reformların elde edilmesine indirgenebilmektedir. Bu yaklaşımı, söylemlerinden politikalarına, örgütlenme tarzından eylem biçimlerine kadar görebilmekteyiz.
KESK’te “kadın” politikaları
“Kadınların kurtuluşunun toplumsal cinsiyet temelinde emek/üretim, cinsellik/beden ve aile alanlarındaki ilişkilerimizin kadınların ortak mücadelesi ile yeniden düzenlenmesi ile mümkün olacağına inanıyoruz.” (“KESK’li kadınlar Şiddetin Her Türlü Biçimine Karşı”, KESK Kadın Dergisi, KESK’in Sesi özel sayısı, 25 Kasım 2012, S: 4 )
“Bu direnç ve ısrar yargının başta feministler olmak üzere kadın hareketi tarafından ‘erkek adalet’ olarak tanımlanmasına yol açmış ve bu doğru tarif, mücadelenin rotası konusunda da bir berraklık sağlamıştır(…) En haklı politik taleplerimizden birisi kadınların ‘erkek adalet değil gerçek adalet’ talepleri olmuştur.” (Candan Dumrul, “Mevzu Kadına Yönelik Şiddetse Adalet Teferruattır!”, KESK Kadın Dergisi, KESK’in Sesi özel sayısı, 25 Kasım 2012, S: 13)
“Var olan toplumsal cinsiyet rollerinin kadınlar ve erkekler tarafından sorgulanması, kadını meta olarak gören zihniyetin değişmesi gerekiyor. Yoksa erkek bir yolunu bulup öldürmeye devam ediyor.” (Sakine Esen Yılmaz, “25 Kasımdan 25 Kasımlara”, EĞİTİM-SEN Kadın, Kasım-2012, S: 4)
KESK’in yayınlarına yansıyan yukarıdaki alıntılar, KESK’te kadın sorunundaki hakim politikalara ayna tutuyor.
Bir emek örgütü olan KESK’te de, KESK’e hakim siyasal anlayışların evrimi ile birlikte, emekçi kadın mücadelesi kadın mücadelesine, kadın-erkek kamu emekçilerinin birleşik mücadelesi yerini “kadınların örgütlü mücadelesi”ne bırakmıştır. Bu evrim, kadın kamu emekçilerinin bir sınıfın parçası olarak örgütlü mücadeleye daha ileriden katılma çabasını, kadın emekçilerin cinsiyet eşitsizliğine ve erkek egemenliğine karşı mücadele zeminine daraltmıştır. Kadın kamu emekçilerinin sorunlarının bir kısmını ifade eden cins eşitsizliği temelindeki mücadelenin yönü de, sistemin temellerine değil, erkeğe doğru çevrilmektedir. Böylelikle kadın emekçilerin bilinçleri bulandırılmakta, kadın kamu emekçilerinin vermesi gereken mücadele salt cinsiyet temelli sorunlarına sıkıştırılmakta, aynı zamanda kadın-erkek kamu emekçilerinin birleşik mücadelesi zedelenmektedir. Elbette ki bu politikalar, kadın emekçilerin örgütlenme ve eylem tarzını da doğrudan belirlemektedir.
KESK’in örgütlenme ve eylem tarzına egemen olan feminizm
KESK de dahil olmak üzere, mevcut sınıf örgütleri içinde, bu örgütlerden bağımsız olmayacak komisyon-komite-kol vb. oluşumların, kadınların mücadeleye katılımını kolaylaştırması açısından işlevsel oldukları çok açıktır. Bu komisyonlar ile emekçi kadınlar, hem yaşadıkları sınıfsal sorunları hem de kadın olmaktan kaynaklı sorunları doğrudan ve rahat bir şekilde ifade etme olanaklarını yakalamış olacaklardır. Böylesi bir örgütlülük, emekçi kadınların öne çıkmasına ve mevcut sınıf örgütleri içinde etkinleşmesine hizmet edecektir.
Peki, KESK’te kadın örgütlenmesi bu işlevi mi taşımaktadır? KESK kadın örgütlenmesi (Kadın Meclisi, Kadın Sekreterlikleri ve Kadın Komisyonları) kadın mücadelesini diğer tüm mücadele alanlarından kopararak kendi içine hapsetmektedir. Kadın emekçileri ilgilendiren sorunlar ve talepler, KESK’in örgütlülüğünün dışında ele alındığı gibi, kadın emekçilerin ufku da salt kadın olmaktan kaynaklı sorunlara daraltılmaktadır.
Bazı örnekler vererek bu durumu somutlayalım:
* 2005 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”, İstanbul başta olmak üzere pek çok kentte iki ayrı miting kutlamasına sahne oldu. Devrimciler kadınlı-erkekli, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutlarken, liberal-reformist akımlar sadece kadınlardan oluşan yürüyüş kortejleriyle “Dünya Kadınlar Günü” mitingi yapmışlardı. KESK tabii ki reformist-feminist mitingde yerini almıştı. Sonraki yıllarda da KESK’in bu tablosu değişmedi. Dahası KESK Kadın Meclisi üzerinden bağlayıcı kararlara da dönüştürüldü.
* KESK’in 25 Kasım 2009’da “toplu sözleşme ve grev hakkı” talebiyle gerçekleştirmiş olduğu grev, 25 Kasım “Kadına yönelik şiddete hayır günü”nü gölgelediği ve buradan hareketle kadın sorununu önemsizleştirdiği gerekçesiyle KESK içindeki kadın örgütlerinden tepki almıştı. Bu da göstermektedir ki, KESK içinde var olan kadın örgütleri, sendikal mücadeleyle kadın sorununu ayrıştırmakta, bunları birbirlerinin karşısına koymaktadır. Toplu sözleşme ve grev hakkıyla kadına karşı şiddet olgusunu birleştiremeyen KESK ve KESK kadın örgütleri, bu olay vesilesiyle sığ anlayışını bir kez daha ortaya koymuştur.
* 2012 tarihli KESK Kadın meclisinin aldığı kararlar ise ibretliktir. Kararda; Hizmet üretiminden gelen gücümüzü kullanarak 8 Mart’ın tatil ilan edilmesi talebinin öne çıkarılması; 8 Mart’ın kadın örgütlerinden, emek, meslek örgütlerinden ve siyasi partilerden kadınlarla ortaklaşarak örgütlenmesi ve kutlanması; Anayasa mücadelesinin bu konuda çalışma yürüten kadın örgütleriyle ortaklaştırılması, KESK organlarında, 25 Kasım ve 8 Martlar’da kadın eylemleri dışında eylem kararı alınmaması maddeleri yer almaktadır. Bu kararlar çerçevesinde, “8 Mart resmi tatil ilan edilsin” talebiyle gerçekleştirilen ve yalnızca KESK üyesi kadınların katılımıyla gerçekleşen iş bırakma eylemi, erkeksiz yürüyüşlerden sonra erkeksiz grevler dönemine girildiğini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak…
Kadın sorunu, feminist akımların çizdiği yüzeysel çerçevenin çok ötesinde güçlü toplumsal temelleri olan bir sorundur. Ataerkil sisteme karşı verilen mücadele kapitalizme karşı mücadelenin, yani kadın mücadelesi sınıf mücadelesinin bir parçası olmadığı sürece, kadınların yaşadığı sorunların çözüm yolunu açacak olan güçlü mücadeleler örgütlenemez.
KESK, kadın dayanışması yerine sınıf dayanışmasını, kadın kadına mücadele yerine emekçi kadınla emekçi erkeğin birlikte mücadelesini temele almalıdır. Kapitalizmin sınıf çelişkilerine ve özüne dokunmadan kadın sorununun çözülemeyeceği döne döne ortaya konularak feminist-reformist anlayış teşhir edilmelidir. Öte yandan kadın sekreterlikleri, kadın komisyonları sınıf mücadelesini temele alan bir örgütlenme anlayışıyla yeniden yapılandırılmalıdır. Tüm sendika birimlerinde tarihsel olgu ve olaylar sınıfsal özüyle birlikte ele alınarak, kadın sorunu sınıf sorununun bir parçası haline getirilmelidir. Bu hiç de kadın sorunu çerçevesindeki mücadelenin demokratik boyutunun küçümsenmesi değildir; tersine bu mücadelenin de, doğru bir bakış açısıyla ele alınması ölçüsünde, daha güçlü bir biçimde yükseltilmesine hizmet edecektir.
Bu görev ise, kadının kurtuluşunun, sınıfsal sömürünün ve özel mülkiyetin ortadan kalkmasıyla mümkün olacağını düşünen ilerici-devrimci sosyalist kamu emekçilerine düşmektedir.
Sosyalist Kamu Emekçileri
(Kızıl Bayrak, 1 Şubat 2013, Sayı 05)