İşçinin canı sermayeye emanet

  • Arşiv
  • |
  • Sol Hareket
  • |
  • 11 Ağustos 2012
  • 09:31

“Ölü emek, canlı emeğin kanıyla beslenir.”
Karl Marx

İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunu işçi sınıfının en yakıcı sorunlarının başında geliyor. Sermayenin aşırı kar hırsına bağlı olarak, hemen her gün ülkenin her yanından ölüm haberleri geliyor. Türkiye iş cinayetleri konusunda Avrupa’da birinci dünyada 3. sırada yer alıyor. Yılda 1500 işçi sermayenin aşırı kar hırsına kurban oluyor. Sadece geçtiğimiz Haziran ayında 59 işçi iş cinayetine kurban gitti. Bunlar sadece kayıtlı olan ölümlerdir. Gerçek tablo bu rakamların bir hayli üzerindedir. “İşçi sağlığı” bahanesine meslek hastalıklarını da eklediğimizde sermayenin “büyümesinin” maddi zemini ortaya çıkmaktadır.

İşçi sağlığı ve güvenliği alanındaki yasal düzenlemeler de iş cinayetlerinin hızla büyüyeceğini göstermektedir. 2003 yılında 1475 sayılı yasanın gereği, yerine getirilen 4857 sayılı iş kanununun işçi sınıfının tarihsel haklarını gasp etme sürecinin en uç noktasını ifade ediyordu. Dayatılan tam anlamıyla Ortaçağ köleliğiydi. Ancak buna rağmen 4857 sayılı iş kanunu işçi sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin birtakım kırıntı haklar içeriyordu. Bu kırıntı haklar sermayeyi rahatsız etmiş olacak ki yeni bir yasal düzenleme ihtiyacı duydu. “İş sağlığı ve iş güvenliği” ayrı bir yasa tasarısı olarak meclise sunuldu. Mecliste görüşülen ve onaylanan yasa, cumhurbaşkanı önündeydi. Çok yüksek bir ihtimalle cumhurbaşkanı da bu yasayı onaylayacak. Yasayı anlayabilmek için sadece başlığına bakmak yeterli. Yasanın adı “İş sağlığı ve iş güvenliği yasa tasarısı”. Yani yasadaki işçi kısmı çıkarıldı ve yerine “iş” getirildi. Bu da yasanın sadece sermayeye hizmet edeceğini göstermektedir. Maddelerine baktığımızda sermayenin çıkarlarına hizmet ettiğini görüyoruz. Kanunun 13. maddesi şunu söylüyor; “….çalışanların iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına katkıların en etkili yolu eğitimdir. Yeterli eğitim alan ve işyerlerindeki riskler konusunda bilgilendirilmiş olan çalışanlar da kendi hayatlarına değer verme olgusunun gelişmesi ile birlikte, güvenlik kültürünün oluşturulması hedeflenmektedir.” Bu maddede işçi sağlığını koruma işi tümüyle işçiye yüklenmişti ve sanki bundan önceki iş cinayetleri işçilerin “kendi hayatlarına değer” vermedikleri gerekçesiyle olmuş. Oysa her gün duyduğumuz iş cinayetlerindeki en temel sebep alınmayan güvenlik tedbirleridir. Yani patronların uygulamakta yükümlü olup da uygulamadıkları tedbirler nedeniyle iş cinayetleri seri cinayetler biçimini alıyor.

Bu maddeye göre, Tuzla tersaneleri örneğinde olduğu gibi “işçi eğitimi” merkezleri kurulacak ve bu merkezler paralı olacak. Tersanelerde birçok denizcilik firması “işçi sağlığı eğitimi” verip kasalarını doldurmak telaşındaydı. Buna GİSBİR de dâhil. Yasanın 19. maddesinde şunu söylüyor; “… 50 ve daha fazla çalışanın bulunduğu” aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yürütülecek faaliyetlerde ilgili işyeri örgütlenmesinin sağlanması için işverenlere iş sağlığı ve iş güvenliği kurulu kurma yükümlülüğü getirmiştir.” 50’den az işçiyle çalışan ve 6 aydan kısa süreli işler yapanlar, ki bu alan fazlasıyla geniştir kapsam dışı tutuluyor. Dahası iş sağlığı ve güvenliği kurulu koruma yükümlülüğü hiçbir şey ifade etmemektedir. Tersanelerde gemi sermayedarlarının inisiyatifinde kurulan “iş sağlığı ve güvenliği” kurullarının ne işe yaradığını peş peşe gerçekleşen iş cinayetleri ile görmüştük. Yasaya göre patron kendi denetim şirketini kurup, kendi kendini denetleyecektir.

Yasa bu yanıyla sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirilmiştir. Cezaevinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan işçiler bu yasanın dışına itiliyor. Ev işine giden kadınlar bu yasanın dışında tutuluyor. Dahası ağır ve tehlikeli iş koşullarında 16 yaşından küçük işçiler çalıştırılamaz. Çalıştıranlar cezalandırılır hükmü 4857 sayılı iş kanununun 85. maddesinde yer alıyordu. Ancak yeni İSİG yasasıyla bu madde tamamen kaldırılmıştır. Böylelikle 4+4+4 eğitim sistemiyle 10 yaşından itibaren “mesleki eğitim” adı altında çalıştırılacak çocuk işçilerinin ağır ve tehlikeli işkolunda çalıştırılmasının önü açılmıştır.

İşçi kanını oluk oluk akıtacak bu yasanın parçalanması işçi ve emekçilerin güncel görevidir. İşçi sınıfı örgütlü gücü ve mücadelesi ile işçi sağlığı alanında bazı iyileştirmeleri yapabilir. İş cinayetleri bir nebze durdurulabilir. İşçilerin ölmediği bir dünya ancak ve ancak sosyalizmde mümkündür.

Zeynel Nihadioğlu
Edirne F Tipi Hapishanesi
A-6 / 17