‘İntihar’dan ‘öldürüldü’ye bir kışla klasiği - Ercan Jan Aktaş

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 05 Aralık 2012
  • 10:01

Şırnak’ta askerlik yaparken kendi facebook sayfasına askerliğinin bitimine 65 gün kala, "65 Gün sonra güneş benim için doğacak" diye not düşen Er İsmail Akça’ya güneş doğmadı. Zira askerliğinin bitimine 61 gün kala İsmail Akça’nın ailesinin Kuşadası’ndaki evine giden askeri komutanlar, “oğlunuz intihar etti” dediler. Ailesi Aydın/ Kuşadası’nda yaşayan İsmail Akça’nın askerde öldüğünü duyan bir grup ülkücü hızlı bir şekilde sosyal medya üzerinde örgütlenerek ellerinde bayraklar caddelerde slogan atarak İsmail Akça’nın evinin önünde toplanırlar. Bir sosyal paylaşım sitesi üzerinden haberleşerek buluşan kişiler, caddelerde ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyerek, "Meclis'te PKK istemiyoruz", "Vatan sağolsun", "Ne mutlu Türküm diyene" gibi sloganlar atarken kimi vatandaşlar da evlerinde ve de iş yerlerinde alkışlar ile destek verirler.

 Sokaklarda bunların yaşanmasını kimse sorgulamıyor. İşte militarizmin kendisi tam da böyle bir şey. “Askeri alt kültüre ait değerlerin toplumun egemen değerleri olarak algılanmasıdır” der militarizm için Tarihçi Michael Howard. İfade biraz daha genişletilirse militarizm, askeri değer ve pratiklerin yüceltilmesi ve sivil alanı şekillendirmesi olarak tanımlanabilir. Ancak bu şekillendirmeyi tek taraflı, öznesi belli bir ilişkiyle sınırlı görmek yanlış olacaktır. Askerler kadar sivillerinde bu süreci nasıl şekillendirdiklerini Başbakan Tayip Erdoğan’ın demeçlerinde çok iyi bir şekilde görmekteyiz. Askeri darbelerde olduğu gibi bazı durumlarda ordu veya askeri kesim militaristleşme süreçlerinde doğrudan etkin bir rol oynarken birçok başka durumda militarizm, öznesi/özneleri belli olmayan, sivillerin aktif katılımı ve rızasını içeren süreçlerle yaygınlaşır. İşte bizler bunu kışlada yaşanan bir asker ölümü üzerine bir kez daha yakından gördük.

Gelen bir haberi bahane olarak gören ırkçı bir grup insan bir anda Kuşadası sokaklarında çok kolay bir şekilde başka insanlar için ölüm ve linç çağırabiliyorlar. Oysa haberi getiren komutanlar daha evdeyken İsmail Akça’nın amcası Hasan Akça’ya bir telefon gelir; “ağabey komutanlara sakın inanma. İsmail kendisini vuracak biri değil. Olayın üstüne git. İsmail kendini vurmadı. Komutanla tartıştı. Komutan da silahla vurdu.” Böylesi bir telefon gelmemiş olsaydı kışlada yaşanan diğer cinayetler gibi İsmail Akça olayını da aileye bir komutan tesellisi ile kapatılacaktı. Aileye verilen ilk raporda, İsmail’in sol elinde tuttuğu komutanının tabancası ile kendisini öldürdüğü belirtiliyordu. Oysa ailesi İsmail’in sağlak olduğunu ve sol eli ile silah kullanamayacağını söylüyordu. Benzer olaylar daha önce bir çok defa basında yer almıştı.

Bütün bu gelişmeler üzerine İsmail’in ölmesi ile sivil savcılığa ‘intihar’ diye iletilen rapor bir anda ‘kaza kurşunu’ olarak değiştirilir. Kışladaki bir ölümü kendi alışılagelmiş uygulamaları ile dosyaya ‘intihar’ olarak geçmek çok kolaydı. Birileri telefon etmemiş olsa sokaklarda devam eden ırkçı sloganlar eşliğinde komutanlar aileye İsmail’in çok iyi bir asker olduğunu, vatanı için şehit düştüğünü söyleyeceklerdi. Daha sonrasında ise Kuşadası’nda büyük ve oldukça kitlesel bir askeri tören yapılacaktı. Bu törende onlarca metre uzunlukta Türk bayrakları açılacak, Kürtlere dönük ırkçı sloganlar atılacak ve büyük ihtimalle grup “yüksek ulus şuuru” ile Kürtlerin işyerlerine saldıracak ve “buradan defolun” diyecekti. O gün Kuşadası’nda yaşayan ‘potansiyel bölücü’ Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar kaygı içinde bir gün daha yaşayacaklardı.

Ailesine önce ‘intihar’ diye haber verilen, kışladan gelen telefondan sonra ‘kaza kurşunu’yla değiştirilen dosyanın gerçeği, Antalya’dan İsmail’in amcası Hasan Akça’ya gelen telefonla daha da netleşir; “Ağabey başınız sağ olsun, komutanın vurduğu çocuk senin akraban mıydı?” Bu telefon ile her şey netliğe kavuşur. Ordu/devlet bir kez daha kışlada yaşanan bir cinayetin sorumlusudur. Daha öncesi yaşanan binlercesi gibi olayı bir kez daha soğutmaya bırakarak geçiştirecektir. Çünkü asıl gücünü onlarca yıldır devam ettirdiği militer politikalar sonrası kendine dönüştürdüğü geniş halk kesimlerinde alacaktır. Bugün sorulsa bu halk için en çok güvenilir kurum gene TSK olacaktır.

Türk toplumunda militarizmin geldiği bu korkunç boyutu bir kez daha gördük/yaşıyoruz. Kışla içinde 20 yaşında genç bir insan daha komutanının kurşunu ile ölürken sosyal medya üzerinde “ şehit oldu mu olmadı mı”, “dövmesi vardı, namazı kılınır mı kılınmaz mı” tartışmaları devam ediyor. Militer bu ruh, yaşanan korkunç acılar ile yüzleşilmesi ve de şiddetin, baskının, savaşın olmadığı bir ülkede yaşamamız önündeki en büyük engellerden biridir. Bu nedenle kimi tartışmaları daha boyutlu ve derinlikli yürütmek gerekmektedir. Ana akım medya iki gün sonra İsmail Akça’yı unutacaktır. Yaşanan ırkçılık ve de militarizmi gene sorgulamayacaktır. Böyle devam ettikçe başka başka İsmail Akça’lar ölmeye devam edecektir...Ve ediyor. Bu tartışmalar devam ederken İzmir Bergama’da askerliğini yapan Er Mert Evren Akdağ’ın ‘intihar’ ettiği bilgisi haber sitelerine düştü.

 *Vicdani retçi

ANF / 05.12.12