'İnişe geçen' ekonomiye 'Güvenlikçi bütçe' – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 13 Aralık 2012
  • 06:08

Yabancı yatırım ve sıcak para girişi dolayısıyla ithal tüketiminin coşmasıyla büyüyen ekonomimizin 2012'in son çeyreğinde 1.6 büyüdüğü haberleri geldiğinde TBMM'de 2013 bütçesi görüşülüyordu..

'Vergi toplama ve milli geliri dağıtma hakkaniyetsizliğinin kurumsallaştığı' ülkemizde ücretlilerden toplanan dolaylı dolaysız vergi gelirleriyle finanse edilen 2013 bütçesinin cüssesini veren yüzde 50 oranında artan 'savunma-güvenlik harcamaları' ve yüzde 18.3 artan Diyanet bütçesi dikkati çekiyordu...      

Çehresi 'militerleşen' bütçe siyasi bir metin olarak bize 'güvenlikçi otoriter' devlet pratiğinin daha da artacağını ve sosyal devlet olma ideasından boşalan yeri 'Sünni devlet hizmetiyle' dolduracağını söylüyordu..

Bütçede devletin topluma karşı yükümlü olduğu eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal hizmetlerin 'ticarileşme' süreci tamamlandığından bütçedeki payları 'personel harcamaları ve özel sektöre teşvikte' yoğunlaşmış..

Ve  2013 bütçesi ücretli, bordrolu, emekli, işçi ve dar gelirli kesimlerin toplam vergi gelirleri içindeki yüzde 80 payını geçecek biçimde planlanmıştı..

BÜTÇENİN YÜKÜ KİMİN YÜKÜ

2012 bütçesinin 14.4 milyarlık açığını fark edince son aylarda yoğun zam yağmuruyla anca 'denk' getiren hükümet, zenginlik ve servetten vergi toplamadığı için 2013 yılı bütçesini de 'bütçeden pay ve kaynak' alamayanlar  üstlenecekti..

Ve 'küresel kriz' bahanesiyle son beş yıldır kaprisli özel sektörün 'esnek çalışma, düşük ücret, vergi indirimi ve teşvik' taleplerini harfiyen yerine getiren hükümet bu defa 'ekonomik büyüme yavaşladı' mazeretine sığınıp işçinin emekçinin ücretini budarsa bu bütçeyi kimlere ödetecekti...

Bugün toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ülkenin yarı nüfusunun yaşam standardını belirleyen 'asgari ücrete' 2013 yılı için hak gördüğü kırıntı '3+3' zammıyla yoksulluğu yeniden üretirken asgari ücretliler 2013 yılı 'bütçesini yamayacak' yeni zam furyalarına nasıl katlanacaklardı..

Ya da 100 kişiden 62'sinin bir yıllık kazancından fazla borçlu olduğu, devletin değil 'toplumun piyasalara borçlandırılarak' çevirilen 'üretime değil tüketime' dayanan 'ekonomik istikrarımız' ne kadar sürecekti. Elbette 'ekonomik büyümenin' yavaşlaması sıcak para girişinin dolayısıyla ithalatın da yavaşlaması tüketici ve konut kredileriyle bankalara gelirlerinin misliyle borçlu milyonlarca tüketicinin iç talebe katkıda bulunmaması demekti.

GECİKMİŞ KRİZ ETKİLERİ   

Mübalağa 'ekonomik büyüme' söylemlerinin arka planında duran önümüzdeki uzun yıllar 'sıfır büyümede' kalacağı öngörülen küresel kapitalist krizin güçlü dip etkilerini yaşamaya başlamıştık. Kapitalist sistemin Amerika ve AB bölgelerinde beş yıldır geçmeyen  'durgunluk' konjonktüründen kaçan sıcak para akışıyla korunan ama bu arada hane halkının bankalara borcu 284 milyara dayanan ülkemiz kendi büyüme modeli ve gerçekliğiyle yüzleşiyordu...

Ve özellikle Avrupa kaynaklı sıcak paranın 2012 yılında yüksek karlı devlet tahvilleri, borsa ve finans sistemine ilgisinin düşmesi, kriz Avrupası ve savaş  iklimindeki komşu ve Ortadoğu ihracat pazarlarının daralmasıyla 'ekonomik büyüme' inişe başlamıştı..

Sonuç olarak Türkiye beş yıl gecikmeli olarak 'ekonomik yavaşlamayı' hissetmeye başlarken halkın sırtındaki dolaylı dolaysız vergi yüklerini almadan ve kamu harcamalarına para ayırmadan, 4 milyon işsiz ve 16 milyon yoksul nüfusuyla 'tüketerek büyüdüğü' zamanları yakalaması oldukça zordu...

Akşam / 13.12.12