Tunuslu emekçilerin öfkesi
dinci-gerici Nahda hükümetini devirdi!
Birleşik Demokratik Yurtseverler Partisi’nin (BDYP) kurucularından ve ilk genel başkanı olan Şükri Belayid’in silahlı saldırıyla katledilmesi, Tunus’ta kitle hareketini yeniden ateşledi. Başkent Tunus başta olmak üzere çok sayıda kentte alanlara çıkan öfkeli emekçiler, Belayid’in katledilmesini protesto etti. Cinayetten dinci-gerici An Nahda’yı sorumlu tutun onbinler, hükümeti istifaya zorladı. Göstericiler, bazı kentlerde Nahda bürolarını işgal edip ateşe verdiler. 2010’daki isyanın patlak verdiği Sidi buzid kentinde ise, Nahda bürosunun yanısıra emniyet müdürlüğü de öfkeli emekçilerin hedefindeydi. Gaz bombalarıyla gösterileri dağıtmaya çalışan kolluk kuvvetlerine taşla karşılık veren eylemciler, bazı kentlerde barikatlar kurarak polise karşı militanca direndi. Belayid’in katledilmesini protesto gösterilerinin, biranda Nahda hükümetine karşı bir infiale dönüşmesi, emekçilerde biriken öfkenin dışa vurumu oldu. 14 Ocak 2011’de diktatör Zeynel Abidin Bin Ali’yi alaşağı eden emekçiler, isyana yol açan sorunlara çözüm üretmek bir yana, daha da ağırlaştıran Nahda hükümetini hedef aldılar.
Belayid dinci gericiliğin hedefindeydi
Habib Burgiba döneminde öğrenci lideri Belayid, Bin Ali döneminde etkin bir hukukçu ve insan hakları savunucusu, Nahda döneminde ise dinci-gericiliğe muhalif ilerici bir partinin lideri olarak mücadele etti. Bu mücadeleci tutumundan dolayı, her dönem zorba egemenlerin hedefi olan Belayid, son dönemde Nahda hükümeti ve dinci çetelerin hedefindeydi. Nahda’nın anti-demokratik, zorba yönetimini eleştiren, emperyalist/siyonist güçlerle ve gerici Katar emiriyle kurduğu ilişkileri teşhir eden Belayid, özellikle kendilerine “Devrimi Koruma Birliği” adını veren kökten dincilerden müteşekkil çetelerin estirdiği terörü mahkum eden tutumuyla öne çıkıyordu. Katledilmeden sadece saatler önce Nessame TV kanalında canlı yayına katılan Belayid, Nahda yönetiminin, dinci çetelere siyasi cinayet işlemeleri için yeşil ışık yaktığını dile getirerek, bu gerici şiddete karşı birleşik mücadele çağrısında bulunmuştu. Dinci çetelerin aleni bir şekilde terör estirmesine rağmen, Nahda hükümetinin haklarında herhangi bir soruşturma açmamasını sert bir şekilde mahkûm eden Belayid, ölüm tehditleri aldığını kamuoyuna da açıklamıştı. 2Şubat günü Müslüman Kardeşler hareketinin Tunus kolu Nahda’nın, “Demokrat Yurtseverler’in toplantılarına saldırmak üzere ‘paralı askerler’ tuttuğunu” açıklayan Belayid, dinci hükümete karşı kararlı duruşu nedeniyle de çetelerin hedefindeydi. Dinci gericiler düşmanlığı öğle bir noktaya vardırdılar ki, cami hutbelerinde Belayid’in ismini anarak çetelere hedef göstermeye başladılar. Her fırsatta Tayyip’in AKP’sini örnek aldıklarını iftiharla açıklayan dinci Nahda’nın şeflerinin Belayid’e karşı sergiledikleri tutum, bu akımın Bin Ali’den de zorba olduğunu kanıtlar niteliktedir.
“Cinayetin sorumlusu Nahda ile şefi Gannuşi”
Belayid’in katledilmesi üzerine timsah gözyaşları döken Nahda şefleri, silahlı saldırıyı “Tunus’u hedef alan bir terör eylemi” olarak nitelediler. Belayid için timsah gözyaşları döken Gannuşi ile müritleri, emekçilerin öfkesinden kurtulamadılar. Sokaklara dökülen emekçiler cinayetten Nahda hükümetini sorumlu tutarken, İçişleri Bakanlığı'nı “terör bakanlığı” olarak nitelediler. Tunuslu muhalifler, Nahda hükümetinin dinci çeteleri tetikçi olarak kullandığına dair pek çok kanıt ortaya koyuyorlar. Nitekim Belayid’de “Devrimi Koruma Birliği” adı altında saldırılar düzenleyen çetelerin, Nahda’nın silahlı milisleri olduğunu söylüyordu. Nahda’nın yaygın şekilde kullandığı retorik de, dinci çetelere yol gösteren niteliktedir. Komünistlere, laiklere ve Bin Ali rejiminin artıklarına karşı mücadele ettiğini propaganda eden Nahda, kendini ise, “devrimin güvencesi” diye takdim ediyordu. Bu vaazlar, özellikle camilerde sık sık tekrarlanıyordu. Bazı din adamları ise, Şükri Belayid’i, ismini anarak hedef göstermişlerdi. Çetelerin arkasında duran Nahda, doğal olarak Belayid’in katledilmesinden sorumlu tutuluyor. Tunus’taki muhalefetin ezici çoğunluğu bu konuda mutabıktır. Zira dinci çetelerin işçileri, sendikacıları, gazetecileri ve dinci gericiliğe biat etmeyen diğer toplum kesimlerini hedef alan çok sayıda saldırı düzenlediler. Bunlara, geçen Ekim ayında Nahda’ya muhalif olan Tunus Nidası hareketinin lideri Lütfi Nakd’ın katledilmesi de dahildir. Ancak bu pervasız saldırganlığa rağmen, tetikçilerin bile yargılanmaması, Nahda’nın bu çeteleri koruduğunu kanıtlamaktadır. Bundan dolayı, Belayid’in eşi ve yakınları da, An Nahda’yı ve şefi Gannuşi’yi cinayetten sorumlu tutuyorlar.
Emekçilerin öfkesi Nahda’ya geri adım attırdı
Şükri Belayid’in katledildiğini duyan binlerce kişi, çok sayıda kentte sokaklara çıktı. Belayid’i anan ve dinci Nahda hükümetini hedef alan şiarlar yükselten öfkeli emekçiler, kolluk kuvvetlerinin yoğun bir şekilde attığı gaz bombalarına maruz kaldı. Ancak iki yıl önce diktatör Bin Ali’yi alaşağı eden isyanın hatıraları halen tazeliğini koruyor. Hal böyleyken, polis terörünün sokakları işgal eden emekçileri sindirmesi olası değildi. Nitekim birçok kentte eylemler gün boyu devam etti. Sokak eylemlerinin yanısıra, siyasi parti ve hareketler, sendikacılar, meslek örgütleri, basın emekçileri, hukukçular ve diğer kesimler, cinayeti kınayan açıklamalar yaparak tepki gösterdiler. Cinayeti protesto etmek için genel grev ilan eden Belayid’in partisinin de dahil olduğu Halk Cephesi, cenazenin 8 Şubat günü kaldırılacağını duyurdu. Pek çok parti, örgüt, sendika, meslek veya kitle örgütü genel greve katılacağını ilan ederken, Nahda dışındaki partiler hükümetten çekildiklerini açıkladılar. Öfkenin yaygınlığı ve emekçilerin kararlılığı karşısında ayakta duramayacağını fark eden hükümet, istifa etti. Nahda ve “dekor” olarak kullandığı iki “sol” partinin koalisyon hükümetinin istifasını, Başbakan Hamadi El Casim duyurdu. Nahda’nın önde gelen şeflerinden olan el Casim, tüm siyasi güçlerin katılımıyla yeni bir hükümet kurmak istediklerini açıkladı. Kurulacak geçici teknokratlar hükümetinin ülkeyi seçimlere kadar yönetmesi hedefleniyor. Nahda şefi, Meclis Başkanı Mustafa Bin Cafer’e çağrıda bulunarak, erken seçim tarihi ilan etmesini de istedi. Ancak bu yatıştırıcı tedbirler, emekçilerin öfkesini dindirmeye yetmedi. Zira iki yıl önce isyan ederek Bin Ali’yi deviren işçi ve emekçiler ile gençlerin hiçbir sorunu çözülmüş değil. Bunun da etkisiyle “yeni devrim” veya “ikinci devrim” başlatma şiarları, binlerce emekçi tarafından haykırıldı. Bin Ali’den sonra iktidara yerleşen dinci-gerici An Nahda hareketinin isyan eden işçi ve emekçilerin talep ve sorunlarıyla yakından uzaktan bir alakası yoktur. Bu hareketin isyana katılımı hem geç hem sınırlı olmuş, buna karşın ilerici devrimci güçlerin örgütsel alandaki zaaflarından yararlanarak iktidarın dümenine yerleşebilmiştir. AKP ve şefi Tayyip Erdoğan’ın tavsiyelerini alan Nahda hükümeti, işçi ve emekçilerin taleplerini hiçe sayarak, biran önce iktidara yerleşme çabasına girişti. Bu konuda belli adımlar atabilse de, gerici emellerine ulaşması kolay görünmüyor. Tunus gibi dinamik bir işçi-emekçi hareketinin bulunduğu yerde, dinci-gerici Nahda’nın iktidara her yönüyle yerleşmesi kolay bir şey değil. Nitekim dün yaşanan olaylardan dolayı istifa etmek zorunda kalan Nahda hükümetinin de toplumsal mücadele dinamiklerinin farkında olduğunu hissettiriyor. Dinci gericiler pervasız, fakat emekçiler de kararlı. Bu da Tunus’ta AKP’nin ikizi bir hükümetin, verili koşullarda uzun ömürlü olmasının mümkün olmadığını gösteriyor. İlk isyanın ardından taleplerinin karşılanmasını bekleyen işçi ve emekçilerin ise, bu konuda hiçbir adım atmayan Nahda’ya karşı “yeni devrim” şiarını yükseltiyor. Olayların seyri, Tunus’ta taşların henüz yerine oturmadığını ve sınıflar mücadelesinin yeni boyutlar kazanarak devam edeceğini gösteriyor.