İki rapordan yansıyan Türkiye tablosu...

  • Arşiv
  • |
  • Devlet terörü
  • |
  • 01 Şubat 2013
  • 10:32

Derinleşen faşist baskı ve devlet terörü

(01.02.13) – Geçtiğimiz günlerde yayınlanan iki uluslararası rapor Türkiye’nin tablosunu da basitçe özetliyor. Raporlardan yansıyan Türkiye, ırkçı faşist baskıda, hak ihlallerinde, sansürde ve devlet teröründe yine lider.

“Gazeteciler için en büyük hapishane!”

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) periyodik olarak güncellediği Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni açıkladı. Yayınlanan raporda Türkiye’nin 6 sıra daha gerileyerek 179 ülke arasında 154. sıraya yerleştiği görüldü.

Fransa merkezli örgütün dünyanın birçok ülkesinden topladığı verilerden yola çıkarak yayınladığı raporda Türkiye’nin 13 yıldır sürekli olarak gerilediği biliniyor. Özellikle “terörle mücadele” adı altında yürütülen faaliyetlerin basına yönelik de ciddi bir tehdit olduğu belirtilirken “Türkiye demokrasisi bugün gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi haline geldi” deniliyor.

Türkiye’nin “terör paranoyası” olarak tanımlanan durumdan yola çıkılarak her eleştirinin yasadışı örgütlerin komplosu olarak algılandığı ve gazetecilerin de buradan yola çıkarak baskı gördüğü söyleniyor.

Yayınlanan listenin sonunda Eritre, Kuzey Kore, Türkmenistan ve Suriye bulunurken Afganistan, Irak, Uganda, Kongo, Myanmar, Brunei gibi bir dizi ülke Türkiye’ye göre basın özgürlüğünün daha gelişmiş olduğu ülkeler arasında yer alıyor.

RSF’nin bu raporu açıkladığı dönemin de hayli manidar olduğunu belirtmekte fayda var. Raporla aynı günlerde Star ve Akit gazeteleri RSF’nin MLKP tarafından yönlendirilen ve “terörü destekleyen” bir örgüt olduğunu yazmış, dahası örgütlere para verdiğini iddia etmişti. RSF ise yaptığı açıklamayla bu dayanaksız yalanları teşhir etmişti.

Yine aynı günlerde AKP şefi, yaptığı bir konuşmada “adı köşe yazarı olanlar” diyerek hedef aldığı gazetecileri AKP’yi eleştirdikleri için “hadlerini bilmiyorlar” biçiminde itham etmişti.

İktidar TV dizilerine bile tahammülsüz!

Bir başka uluslararası örgüt olan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) de 2013 Dünya Raporu’nu yayınladı. Raporda Türkiye’ye ilişkin ise kısaca “Sınıfta kaldı” denildi. Raporda özellikle TMK’ya dayanılarak gerçekleştirilen hukuk terörüne dikkat çekilirken Muhteşem Yüzyıl dizisi kastedilerek iktidarın bir diziye bile tahammül edemediği vurgulandı.

Raporda KCK adı altında yürütülen operasyonlarda bir çok kişinin tutuklandığı belirtilerek somut kanıtlar olmaksızın uzun süre tutuklu kalındığı belirtildi. Yayıncı Ragıp Zarakolu, akademisyen Prof. Dr. Büşra Ersanlı, gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın serbest bırakılmış olmalarına rağmen aynı durumdaki birçok kişinin halen daha cezaevinde olduğuna dikkat çekildi.

Hükümetin “işkenceye sıfır tolerans” söyleminin de pratik uygulamalar ile çeliştiği belirtilerek Sedat Selim Ay’ın terfi etmesi, Tuğgeneral Musa Çitil’in yargılandığı 13 Kürdün katledilmesi nedeniyle açılan davanın halen daha sürmesi, Ahmet Koca’nın gözaltında uğradığı şiddetin kanıtlanmasına rağmen “polise mukavemet”ten 5 yıl ceza alması gibi bir dizi örnek verildi.

Ayrıca hukuk sisteminin devletin suçlarını açığa çıkarmadığı da ifade edildi. Özellikle Dink davasının seyri, Roboski katliamının aydınlatılmaması öne çıkan örnekler olarak gösterildi.

Raporda kadına yönelik şiddeti önlemede gerekli adımların atılmadığına da dikkat çekildi. Kağıt üzerinde kimi düzenlemeler yapılıyor gibi görünse de mahkemelerin ve kolluk güçlerinin kadını korumak için gerekli şartları yerine getirmediği belirtildi.

Bilindik tablo hatırlatıldı

Kuşkusuz ki her iki raporun da altını çizdiği baskı ve devlet terörü uygulamaları yeni gündeme gelmiyor. Aksine bu coğrafyadaki işçi ve emekçiler tüm bu saldırıları yıllardır yaşıyor. Bu nedenle raporlar yeni bir duruma işaret etmekten çok zaten aşina olunan bir tabloyu yeniden hatırlatıyor.

Ancak sermaye sözcüleri buna bile tahammül edemeyerek bu liberal insan hakları eksenli raporlara dahi kin kusarak onları “dış mihrak” ve “ısmarlama” ilan etmekten geri durmuyor.

Ancak devletliler reddetse de devlet terörü her geçen gün daha da derinleşiyor, avukatlar, gazeteciler, hakkını arayan işçiler her gün bu terörü bilfiil yaşıyor. Devlet terörüne dur demek için ise raporlardan fazlası gerekiyor.