Hatay'da neler oluyor? - Tuğçe Tatari

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 28 Ağustos 2012
  • 04:47

Barışın kenti Hatay çaresizlikle boğuşan Suriyeli sığınmacılara kapılarını açmış. Sığınmacılar Hataylı için tanıdık. Halk sığınmacılardan değil, hava karardıktan sonra sokaklara çıktıkları için 'karanlık mülteciler' olarak anılan eli silahlı kişilerden ürküyor

Uçak kalkmak üzere. Emniyet kemerim bir önceki seferde yolcunun sakızını yapıştırmış olmasından dolayı kullanılamayacak halde.
'Kalkışta sizi başka yere oturtmak zorundayız' diyor hostes.
Önlerde boş bir koltuğa geçiyorum.Yanımda genç bir delikanlı oturuyor.
Tedirgin tavırlar içinde.

İster istemez ilgileniyorum.

Genç adamla sohbete başlıyoruz. Gizlemeye çalışsa da gözyaşlarını tutamıyor ve 'Askere gidiyorum' diyor.

Kahvehane işletiyormuş İstanbul'da, 'Şansızlık oldu Hatay çıktı' diyor.
İrkiliyorum, düne kadar barışın kenti olarak andığımız Hatay'a şimdilerde gitmekten bile korkuyoruz.

Sohbetimizin arasında 'Elden bir şey gelmiyor' diye fısıldıyor.
Genç adam korkuyor.
Susuyoruz.

O an sanki kulağımda uçağa girmeden hemen önce işittiğim 'En büyük asker bizim asker' tezahüratı çınlıyor.

Antakya'da da iki gece uyudum. Bir kentle birlikte uyumak, güzel bir rüya görmek veya kabus görerek kan-ter içinde uyanmak demektir.

Gündüzleri, sokaklarında gezdim, köylere gittim, insanların yüzlerine baktım evlerinde sahiden acı olan kahvelerini içtim.

Her şeyi bir anda anlatmak isteyen muhtarlarla da konuştum, fark edilmeyi bekleyen gazetecilerle de. Emlakçısı, şoförü, doktoru, hemşiresi, imamı, yaşlısı genci, Kürdü, Türkmeni, Alevisi, Sünnisi birçok kaygılı insan tanıdım.

Halk eli silahlıdan rahatsız

İnsanların gözlerinde gördüğüm şey bir süre sonra benim endişem olmaya başladı.
Yöre halkı gördüğü, duyduğu her şeyi anlatmaya aç. Onlar da gazetecilerden şikayetçi! Bir gazeteci olarak onların hem umudu hem de öfkesiydim sanki. Köylere, beraber gittik. Pek çok insan öyküsüne tanıklık ettik.

Şimdi İstanbul'dayım ama aklım da kalbim de Antakya'da kaldı.
Barışın kenti, çaresizlikle boğuşanlara kapılarını açmış. Sığınmacılar Hataylı için tanıdık. Halk, sığınmacıyla 'karanlık mülteciler' olarak anılan silahlı muhalifler arasındaki çizgiyi belirgin şekilde çizmiş.

Günlük yaşamın içinde ayrıcalıklı konum edinen bu 'karanlık' kişiler kimliklerini gösterip alışveriş merkezlerine silahları ile girebiliyor. Sokaklarda sağa sola sataşıp kavga çıkartıyor. Halk eşlerine, çocuklarına laf atılmasından, can güvenliklerinden endişeli. Hava karardıktan sonra sokaklarda beliren elleri silahlı kişiler tedirginlik veriyor. Üzerine bir de yaratılan Alevi-Sünni gerilimi iyice rahatsız ediyor.
Suriye'den gelen masum insanlara evlerini kolaylıkla açan Hataylılar, 'Zaten yıllardır bir arada yaşıyoruz. Onlar bizim kardeşimiz' demeyi ihmal etmiyor. Şikayetleri ise ortak: 'Bizim tek ve en büyük sıkıntımız Hatay'ı üs olarak kullanan gruplar. Geceleri elektrik kesiliyor. O esnada sınırda hareketlilik oluyor.'

Halk kendini korumak istiyor

Antakya halkı bin yıllardır bir arada yaşama deneyimiyle içindeki 'yabancıları' tespit ediyor. Neredeyse silahlı muhaliflerin tüm adımlarını gözlemliyor ve takip ediyorlar. Tedirginlik elle tutulur gözle görülür bir hal almış. Mahallelerine taşınan 'yeni komşularının' hava karardıktan sonra ne için sokağa çıktığını biliyorlar.
Halk arasında kendini koruma eğilimi yaygın.

Yayladağı'nda Sünni halka silah dağıtıldığı öne sürülüyor. 'Neden silah alıyorsun?' diye sorduğumuzda 'Esad saldırdığında silaha ihtiyacımız olacak' diye cevap veren var. Sünniler ve Aleviler tam da aynı gerekçeden ötürü kaygılı. Söyleştiğim bir çok kişi avucuma küçük kağıtlar sıkıştırıyor. Kağıtlarda kimi araçların plakaları yazılı. 'Çocuklarımız var, boş veremeyiz' diyorlar.

Antakya birçok kimliğin barındığı, farklı mezheplerden insanların özgürce yaşadığı bir kent. Kıvılcımı, gerginliği, kışkırtmayı kaldıramayacak bir coğrafyadan bahsediyoruz.

Yakın geçmişin acı hatırasını unutamamış biri, '79'u çok sert yaşadık biz ama o günlerden beri bir arada yaşıyoruz, ayrım yapmadan. Şimdi bu havayı bozacak bir kıvılcımdan korkuyoruz' diyor.Gülümsemeye çalışıyorum ama beceremiyorum.

Resmen tampon bölge!

Reyhanlı'da bir hukukçu ile sohbet ediyoruz. O da bölgeyi gözlemlemek, yaşananları anlamak için gelmiş. 'Tampon bölgeyi resmen Hatay'a kurmuşlar.  Sınır geçiş kurallarına uyulmuyor. Apaydın'a girilemiyor. Amerikalı komutanlar orada strateji ve savaş eğitimi veriyor. Milletvekillerinin alınmadığı kamplar var'  diyor. CHP milletvekillerinin iddialarını teyit ediyor. O sırada bulunduğumuz yere çok yakın bir kız yurdundan bahsediyor.

Yurdun sahibinden kiralandığını ve 100 yaralının tedavi edildiği Özgür Suriye Ordusu savaşçıları hastanesine dönüştürüldüğünü söylüyor. Gidiyorum, kapısında tedirginlik yaşanıyor. Kaba bir dille 'Başhekimden izin çıkmadı' deniyor. Binanın fotoğrafını çekmek istiyorum, bir asker üzerime yürüyüp Arapça bağırıyor, tercüme ediyorlar 'Demokrasi havarileri burayı çekemez' diyormuş.

Akşam / 28.08.12