Hatay halkı sıkıntılı ama konuşmaktan korkuyor - Tuğçe Tatari

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 29 Ağustos 2012
  • 04:40

Dün Hatay'dan izlenimlerimi yazdım. Antakya'da neler yaşandığını halkın sıkıntılarını dile getirmeye çalıştım.  Şehirde ve köyde yaşayan, birçok farklı meslekten insanlarla bir araya geldim. Konuştuğum kimsenin adını vermedim. Korkan, endişe içinde olan insanlara, kimliklerini deşifre ederek bir sıkıntı da vermek istemedim. Ayrıca insanların kimliklerini gizleme arzularına da hak verdim. Neden mi?

Hemen bir örnekle anlatmaya çalışayım; Gezinin bir bölümünde birkaç cami imamıyla bir araya geldim. Hepsi tedirgin. Reyhanlı'da vaaz esnasında 'savaşa hayır' dediği için 'sürgün' edilen meslektaşları Recep Göçmez'i örnek veriyorlar.
Adlarının açıklanmasını istemiyorlar çünkü korkuyorlar.  Anlatmak istiyorlar çünkü içinde bulundukları sıkıntılı halin anlaşılmasını ve çözülmesini istiyorlar.
Recep Göçmez'in yaşadıkları medya'ya yansımıştı belki hatırlarsınız.
'Savaşanların arasını bulun, asıl olan savaş değil barıştır. Taraftar olmayın sadece dua edin. Aleviler de kardeşimizdir, ölen de öldüren de kardeşimizdir' diyor.  Ve aynı gün içinde eline 'Vaazlarınızda siyaset yaptığınız, başbakan ve hükümetin aleyhinde, dış politikayı eleştirel bir tavırla tefrikaya sebebiyet verdiğiniz anlaşılmıştır. İkinci bir emre kadar Merkez Kuran Kursu Camii'nde görev yapacaksınız' yazısı veriliyor.
İmamlar sıkıntılarını 'Vaazlarımıza müdahale ediliyor. Baskı altındayız, yukarıdan söyleneni uygulamamız isteniyor. Ancak bizlerden cemaate söylememizi istedikleri Kuran'a da sünnete de uymuyor' diye dile getiriyorlar.
***
Günlerdir herkes Hatay'ı tartışıyor.
'Bölgede gerginlik var mı, Hatay tampon bölge oldu mu, muhalif askerler sınırı kolayca geçip Türkiye'de sağlık gibi birçok hizmetten faydalanıp sonra Suriye'ye savaşmaya geri dönüyor mu?' diye soruyor gazeteciler birbirine.
Ama yazık ki bulundukları yerden!
Mesele neredeyse AKP ve CHP kavgasına indirgeniyor.
Oysa konunun siyasi partiler ve tutumları üzerinden tartışılmasından çok insani boyutu önemli. Yöre halkının endişeleri ve bu endişelerin giderilmesi için toplumsal barışın sağlanması ve güvenliğin oluşması gerekli. İnsanlar siyasal bir kavganın tarafı olmak niyetinde değil. Tersine siyaset kurumunun ilgisini ve çözüm önerilerini bekliyorlar.
Özetle; can güvenliğinden endişe etmeden uyumak istiyor insanlar..

htyhlki.jpgSAVAŞ BİTİNCE NE OLACAK?
Halkın en büyük sıkıntısı, sokaklarında dolaşan 'muhalifler'...
'Diyelim ki savaş bitti, peki ama içimize yerleşen bu eli silahlı muhalif askerler ne olacak? Etnik yapımız, şehrimizin dokusu bozulmadan nasıl korunacak?' diye soruyorlar.
Antakya'nın Cumhuriyet ve Esentepe mahallelerinde askerler konaklıyor. Mahalle sakinleri bunların geceleri sokaklarda slogan attığını, olay çıkarttıklarını, 'Alevilerin kökünü kazıyacağız' diye bağırdıklarını anlatıyor ve soruyor:
'Hadi bugünleri böyle idare ettik peki yarınlarda neler olacak, 'çalıp, çırpıp, öldürüp gidecekler mi?'
Bu soruları soran halkı taraf olmakla suçlamaktansa onların sorularına cevap vermek ve hakikaten oluşabilecek sıkıntıları tespit edip çözüm üretmek gerekmiyor mu?
Neden yardım isteyen insanlara saldırıyoruz, anlayamıyorum..

GÖZÜMLE GÖRDÜM
Antakya'da konuştuğum birçok insan Reyhanlı'yı işaret ediyordu.
'Reyhanlı Suriyeli asker kaynıyor' diyorlardı.
Gittim.
Orada yaşayan insanlarla konuştum.
Reyhanlı konum olarak sınıra çok yakın. Çoğunlukla Kürt ve Çerkez vatandaşların yaşadığı bir alan. Reyhanlı'yı mesken edinen askerler ellerini kollarını sallayarak sınırdan geçiyorlar. Burada inkar edilebilecek bir durum yok.
Gözlerimle gördüm.
Fotoğraflarını çektim.  Bunların kim olduklarını, ne için giriş çıkış yaptıklarını soran da yok bilen de yok...
Buradan bu şekilde günde binlerce kişi girip çıkıyor.
Bunu görmüş biri olarak neyi tartıştığımızı anlayamıyorum. Sınırlarımız birbiriyle iç içe. Adeta komşunuzun yan bahçesine çitler üzerinden atlayarak geçmek kadar kolay. Bunu söyleyen, bu duruma dikkat çekenlere saldırmak yerine sınırda denetimin arttırılması gerekmez mi?
***
Reyhanlı'da halkın şikayetlerini dinlerken tedirgin olmamak elde değil. Anlatılanlara göre bazı vatandaşlar evlerini mültecilere kiraya veriyor. Birinci ay kira ödeniyor ama ikinci ayda 'git devletten al paranı' deniyor. Ev sahipleri korkudan ses çıkartamıyor.
Bu mültecilerin çoğu daha sonraki günlerde köylünün traktörünü çalıyor.
Böyle bir olay yaşandığında şikayetçi olmak isteyen halka 'böyle bir olay yaşanmadı. Unut' deniyor..

htyhlkic.jpgHEMŞİRELER HUZURSUZ!
Açıkçası Antakya'da en sık duyduğum konu hastanelerde yaşananlarla ilgiliydi. Bir hastane sahibi, doktor ve bir kaç hemşireyle görüşme fırsatı buldum. Herkes korkuyor. Yaşananlar karşısında ellerinin kollarının bağlı olduğunu anlatıyor.
Yaralı askerlerin Alevi doktorlar tarafından ameliyat edilmeyi reddettiğini ve bunun üzerine Sünni doktor bulunduğundan bahsediyorlar. Suriyeli askerlerin kadın doktorları, hemşireleri ve hasta bakıcıları taciz ettiğini anlatıyorlar.
Özetle, halkın başına gelenleri anlatamaması, yetkililere şikayet etme haklarının ellerinden alındığına inandırılmış olmaları büyük korku yaratıyor.

SINIR CESET KOKUYOR!
Cilvegözü Sınır Kapısı'na da gittim. Yolda 'İşte' diyorlar 'kapılardan biri'. Dev bir Suriye bayrağı ve yanına dikilmiş Türk bayrağının etrafına serpilmiş çadırlar görüyorum.
Yola devam ediyoruz.
Cilvegözü tenha.
Sınırı geçmek istediğimi söyledim 'hayır' dediler.
Sınırla Suriye gümrük kapısı arasında kalan alan çok tehlikeli. Can güvenliğiniz sağlanamaz. O yüzden geçemezsiniz' dediler. Çok ileriye gitmemek suretiyle, 'tampon bölge'de yer alan Kızlar Kalesi'nden dönmek sözüyle çıkış yaptık. Sınırı geçer geçmez koku sarıyor arabayı. Etraf talan edilmiş. Arabalar, tırlar yakılmış. Ortalık ıssız, terk edilmiş. Ceset kokusunu solumak ise tarifsiz...

KÖYDE NİTRAT GÜBRESİ KALMADI
Sırada Bükülmez Köyü var.
Köyün girişindeki evlerin neredeyse tamamı Suriyeli askerler tarafından kiralanmış diye iddia ediyor köy halkı.
Bize köyün yerlileri eşlik ediyor. 'Bak bu evde yaşayan adamın ekmek alacak parası yoktu. Evini kiraya verdi. İki oğluna nereden para bulduysa birer araba aldı ve Suriye'ye adam taşıyorlar' diyor.
Bir köylünün evine misafir oluyoruz. İki küçük çocuğu var. Eşi hamile. Çay içiyoruz. 'Sınıra yakın tarlalarımızı ekmek için bile askerden izin alırdık. Şimdi öyle bir şey kalmadı' diyor. 'Sınırda asker  yok. Çoluk çocuk korku içindeyiz. Başımıza bir iş gelmesin diye dua etmekten başka şansımız kalmadı' diye anlatıyor. Bükülmez Köyü'nde nitrat gübresi kalmadığından bahsediliyor. Bomba imalatında kullanılan nitrat gübresini kimlik gizlemeye ihtiyaç duymadan köylüden satın alıyorlarmış.
Daha önce mevcut olan sınır ticareti bittiği için köylü gübresini de satıyor evini de kiraya veriyor.

Akşam / 29.08.12