Emperyalist günahlar – Halid Sağiye

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 29 Temmuz 2012
  • 12:41

21 Temmuz 2012

Bağımsızlık sonrası dönemde Arap rejimleri, emperyalizm kavramını en üst düzeyde istismar etmiştir. Çünkü bu rejimler, sömürgeciliğin yenilmesinden sonra iktidara geldiler, iktidarın sağlamlaştırılmasını ve tüm demokratik mekanizmaların terk edilmesini meşru göstermek için emperyalizme karşı düşmanlıklarına tutundular, en korkunç baskıcı uygulamalara battılar. İster dünya genelinde gösterilerde ister onu tanımlamak için akademinin yeni bir yol arayışında olsun, emperyalizm hakkında tartışmaların geri dönüşe şahit olmak için neoliberalizmin neredeyse tamamlanan dünya hakimiyetini ve 11 Eylül sonrası savaşları beklemek gerekti. Lenin'in “Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” ve Rosa Luxemburg'un “Sermaye Birikimi” kitapları yeniden basıldı ve Hannah Arendt'in emperyalizmi kapitalist sistem ihtilafa düştüğünde burjuvazi tarafından yapılan bilinçli bir seçim olarak tarif eden teorisi kamuoyuna hatırlatılmak üzere totalitarizm hakkındaki çalışması kabuğundan çıkarıldı. Amerika’nın teröre karşı savaşını güçlü şekilde destekleyenler bile ABD'nin üstünlüğünü güvence altına alması için gerekli olan şeyi tarif ederken “emperyalizm” terimini açıkça kullandılar.

Bu suistimal, Arap ayaklanmaları, “direnen” diye sınıflandırılan bir rejim tarafından yönetilen bir ülke olan Suriye'nin sınırlarını aştığı vakit yeniden ortaya çıktı. Terim, tam da ulusal kurtuluştan sonra olduğu gibi, doğrudan işgalin bir tercih olmadığı bu siyasal momentte gelişti. Bu sefer, bu çarpık emperyalizm versiyonu, iktidardaki rejimlerden gelmiyor, Suriye ayaklanmasını emperyalist yapıya hizmet eden bir ayaklanma olarak gören yabancı ve Arap solculardan geliyor. Bazısı yüksek perdeden Suriye'de yaşananların, İsrail ile danışıklı olarak Batılı süper güçlerin önderliğinde, bu direniş burcunu düşürmek için tasarlanmış bir emperyalist komplodan başka bir şey olmadığını beyan ediyor. Kasıtlı ya da kasıtsız, Suriye rejiminin propagandasını tekrarlıyorlar, diğer taraftan argümanlarını rejimin retoriğinin tersine şekillendiriyorlar. Böyle yaparak kendilerini Suriye ayaklanmasını ve tüm diğer geçmiş ayaklanmaları desteklemekten muaf tutuyorlar, çünkü sonuçları Filistin davasına ilişkin olarak garanti değil. Bir diğer deyişle, Suriyeli isyancıları komplocular olarak sınıflandırmıyorlar, fakat ayaklanmalarının en nihayetinde Siyonizm'i destekleyen emperyalist yapıya yarayacağı için onlara hiçbir destek vermiyorlar. Bu kişiler, dünyanın tek bir gözden görülemeyeceğini bilmelerine karşın “Filistin bizim pusulamız” sloganının çığırtkanlığını yapıyor. Büyük ihtimalle, katliamlarla abluka altına alınmış bir ulusu desteklemedeki ahlaken kınanması gereken kusurlarını telafi etmek için Filistin davasına verdikleri desteğin arkasına saklanıyorlar.

Anti-emperyalist gruplar, emperyalizmin iktidarı altındaki çoğu ulusun onuruna ve yaşam standartlarına zarar veren ekonomik, kültürel ve idari bir sistem olduğunda hemfikirler. Lenin'in emperyalizme ilgisi, büyük şirketlerinin çıkarlarını savunan süper güçlerin başlattığı savaşları açıklama çabalarından kaynaklanırken, yeni emperyalizm, emperyalist devletlerin ve onlarla bağıntılı küçük grupların çıkarlarına hizmet etmek üzere ulusal ekonomileri yeniden şekillendiren neoliberal politikaların yayılmasıyla çakışıyor.

Ancak Suriye halkının aşağılanmaya ya da ekonomik yağmaya uğraması için ya da onları yaşam ve çalışma biçimlerini değiştirmeye zorlamak için yeni bir emperyalist saldırıya ihtiyaçları yoktu. Devrimin bir habercisi olan Eski Şam'daki ilk küçük gösteri yapıldığında belki de attıkları slogan önemli bir ön haberciydi. “Suriye halkı aşağılanmayacak” sloganı, Suriye güvenlik güçlerinin bir vatandaşa kötü muamelesine karşı bir protestoydu. Ancak şahsi ve umumi aşağılanma artarken, ulusal onurun savunulması, Suriye'de rolü sürekli olarak aşınırken Lübnan'da askeri ve siyasi müdahalesi derinleşen bir vekil, Hizbullah, tarafından yerine getirilir.

Aşağılamayı reddetmeye ilaveten, finans devi ve Beşar El-Esad'ın kuzeni Rami Mahluf' karşıtı sonraki sloganlar daha az önemli değildi. Suriye rejimi, kendi neoliberalizm versiyonunu uygulamak için bir Amerikan askeri müdahalesini beklemedi, tıpkı kendi sosyalizm versiyonunu uyguladığı gibi. Eğer emperyalizm, ulusal zenginliğin küçük bir vatandaş grubunun ve bir avuç büyük şirketin çıkarına yağmalanmasına dayanan neoliberalizmin itici gücüyse, o halde Suriye rejimi bu günahtan suçludur, devlet başkanlığı makamının bir avuç maiyeti çıkarına olsa bile.

Genellikle solcular ahlaki üstünlük iddiasında bulunur. Yoksulu varsıldan, ötekini egemenden korumaya dair söylemin benimsenmesine dayanır bu muhtemelen. Fakat bu söylemi öne sürerken, ister Filistin ister enternasyonalizm için olsun, korkunç bir ahlaki kusurdan muzdaripler – nahoş bir güven ve iddialarla kabul ettikleri bir kusur.

Ne yapmaya geldin yoldaş? Burada ne yapıyorsun?
Ağustos'ta saat beşte Prag'a karanlık çöküyor

Bu sözlerle solcu Fransız şarkıcı Jonathan Veira, Prag'a 1968'deki Sovyet saldırısından duyduğu hayal kırıklığını ifade etti – birçok Avrupalı solcuda iz bırakan bir hayal kırıklığı. O vakit Richard Siwiec, Varşova'da hasat bayramı sırasında kendini yaktı. Muhammed Buazizi'nin Tunus'ta aynı protesto eylemini yapmasından kırk üç yıl önceydi. Her iki vakada da birisi şapkasına bir kızıl yıldız taktı ve diğer bankta alkış tuttu.

Yazı, Jadaliyya'da ilk olarak Arapça yayınlandı. İngilizceye Ali Edib Alnaemi tarafından çevrildi.

Jadaliyya sitesinden kizilbayrak.net tarafından çevrilmiştir.