Devletiniz taş gibi duruyor yerinde, hiç merak etmeyin.. - Yetvart Danzikyan

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 03 Aralık 2012
  • 05:42

Şöyle bir gönlünüz bulandı ikinizin de, başlarda. Biriniz "Acaba bu referandum meferandumla yargıyı ele geçirirlerse, mazallah devlet elden gider mi?" dediniz. Biriniz de "HSYK'ya, Yargıtay'a, Danıştay'a, hep bizim çocukları yerleştirdik, Kurban olduğum Allah verdikçe verdi sağolsun... Da.. Acaba orada burada hala Ergenekoncu mergenekoncu var mıdır, mazallah?" dediniz. İkinizin de kendince haklı sebepleri vardı, sorsak sayar dökerdiniz, biz de "eh, sen de haklısın kardeş" derdik belki, dedik de zaten, ama şunu da gayet iyi biliyorduk. Devletin bir rutini vardı ve o rutini değiştirmek gibi bir derdiniz yoktu ikinizin de. Bu devlet birilerine karşı kurulmuştu. Ve hala taş gibi yerindeydi.

Buyrun ombudsman meselesi. Hrant Dink'in o malum yazısında suç unsuru bulan ve onu pusuda bekleyen milliyetçilerin önüne atan hakimlerden biri ombudsman seçildi. TBMM'de yapılan seçimle, vekil oylarıyla. Ne oluyoruz demeye kalmadan TBMM'nin Ömeroğlu'na bağlı çalışmak üzere seçtiği 5 denetçiden eski Yargıtay üyesi Muhittin Mıhçak'ın da o vakitler Dink'in mahkumiyeti yönünde oy kullandığı ortaya çıktı. Bu isimlere güvenmemiz bekleniyor. Bu kadarı yetmezmiş gibi bir baktık ki durum zannettiğimizin fersah fersah ötesinde. Vatan gazetesinden Kemal Göktaş'ın haberini okuduk bütün bunlar olup biterken. Haber, Hrant 'ın mahkumiyetine bir şekilde katkıda bulanan diğer isimlerin kariyerlerinin nasıl ilerlediğini da ortaya koyuyor. Mesela Dink hakkında soruşturma açılması için izin veren dönemin Adalet Bakanlığı müsteşarı Fahri Kasırga, 2007 seçimleri öncesinde tarafsız Adalet Bakanı oluyor.. Kasırga daha sonra da Başbakanlık Başmüşavirliğine atanıyor. Mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin başkanı Hasan Gerçeker sonra Yargıtay Başkanı seçiliyor. Mahkumiyetin kesinleşmesine neden olan Yargıtay Ceza Genel Kurul kararında imzası olan Hasan Erbil, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Yargıtay Başsavcılığına seçiliyor. O tarihte Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyesi olan Ekrem Ertuğrul da 9. Ceza Dairesi Başkanı oluyor. Dink için "suçsuz"diyen Ömer Farum Eminağaoğlu'nun ise Çankırı'ya sürgün edildiğini not düşelim, ancak bu sürgün muhtemelen yazının başında bahsettiğim gerilimin bir ürünü.

Dolayısıyla Hrant'ın mahkumiyetinde rol oynamak, bu devletin (devlet ister AKP'li olsun, ister olmasın) gözünde ilerlemenize engel değil.

Bilakis önünüz açılıyor, devletin ruhunu iyi özümsediğiniz anlaşılıyor. Burayı bir kenara yazıp bir de devletin, Hükümetin ombudsmanlıktan ne anladığına bir bakalım. Bildiğiniz gibi ombudsman, (yani "kamu denetçisi) devlet ve birey, ya da devlet ve toplum arasındaki uyuşmazlıklarda "çözüm" getiren bir rol üstelenecek. Resmi tanımı: "Kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikayet mekanizması oluşturulması suretiyle idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı, adalet anlayışı içinde hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak." Hedef bu. Avrupa'da, dünyada kimi ülkelerde görülen bir uygulama bu. Bu haftaki Agos, diğer ülkelerde ombudsmanların nerelerden seçildiğini bulmuş, yazmış. Liste devletimizin topluma nasıl baktığını ve ombudsmanlıktan ne anladığını da ortaya koyuyor, o yüzden birkaç tanesini buraya alıyorum:

-Yunanistan: Kalliopi Spanau. Kamu yönetimi profesörü. 1989 yılından beri Atina Üniversitesi'nde ders veriyor.

-İsveç: Elisabeth-Fura-Sandstörm. Avukat. Baro başkanlığı yapmış.

-Güney Afrika: Thulisle Nomkhosi. İnsan hakları ve anayasa avukatı.

İnsan Haklarının Korunması için Uluslararası Eylem Planı ve Ayrımcılığın Önlenmesi ve Eşitliğin Desteklenmesi Kanunu üzerinde çalışmış.

-İspanya, Bask Bölgesi: İnigo Lamarcalturbe. Avukat. Bask bölgesi LGBTT bireyler birliği GEHİTU'nun başkanlığını yürütmüş. Ombudsmanlık görevini yürüten ilk eşcinsel.

-İrlanda Cumhuriyeti: Emily O'Reilly. Gazeteci. İnsan hakları alanında pek çok kamu hizmeti görevinde bulunmuş.

Listeden de anlayacağınız gibi ombudsmanlık böyle bir şey. Devlet ile birey arasında yer alması, ama devletin gücü de hesaba katıldığında, bireye, güçsüz olan topluluklara daha yakın biri olması önemli. Devlet güçlü olduğundan ve bireyi, toplumu ezebildiğinden denge ancak böyle sağlanabilir çünkü. Fakat bizde devlet öyle bir devlet ki, muhafazakarı için bile öylesine kutsal ki, ombudsmanını, azınlık haline getirilmiş bir topluluğun haklarını korumaya çalışan bir gazetecinin öldürülmesine giden yolda katkısı bulanan eski bir "Yargıtay" üyesinden seçiyor. Bu seçim, devletin karakteri ve "özgürlükler" peşinde koştuğunu iddia eden siyasi akımların samimiyeti hakkında çok şey anlatıyor.

Devletin taş gib yerinde durduğunun bir diğer göstergesi de Pınar Selek davasında yaşananlar. Bildiğiniz gibi uzun ve karmaşık bir süreç sonunda iş döndü dolaştı ve yine Pınar Selek'in yargılanmasına dayandı. Mısır Çarşısı'ndaki patlamanın bir bomba sonucu meydana geldiği savcılık tarafından bir türlü ispatlanamıyor. Ancak yargı, alakasız bir şekilde gözaltına aldığı , PKK üyesi olduğuna karar verdiği, şüpheli bir itirafçının beyanına dayanarak bomba dağıttığına hükmettiği Pınar Selek'in peşini bir türlü bırakmıyor. (T24 sitesinde avukat Akın Atalay, dava sürecinde yaşanan garabetleri gayet net biçimde özetlemiş, mutlaka okuyun: ( http://t24.com.tr/haber/bir-hukuk-garabetinin-oykusu-adan-zye-pinar-selek-davasi/218487 )

Ki Selek bu davada beraat etmiştir. Ancak yargı (burada yine karşımıza Yargıtay 9. Ceza Dairesi çıkıyor, ne tesadüfse) yine de Selek'i mahkum ettirene kadar peşini bırakmayacakmış hissi veriyor. Neden böyle yaptığını biliyoruz. Selek'in "terörist" olduğuna karar vermiş bir kere. Devlet birinin terörist olduğuna karar verdiyse peşini bırakmaz, böyledir bu topraklarda. İspatlanamıyormuş. Ne önemi var? Böyle konularda devlet gevşemez.

Davanın gelişiminden de bir kez daha görüyoruz ki yargı, bu ülkede birini mahkum ettirmek istediğinde, bunun için elinden geleni yapıyor.

Evet o birileri devlete hakim olan atmosfere göre değişebiliyor zaman zaman. Kimi zaman Erdoğan bir şiir okuduğu için hapse giriyor, kimi zaman onu hapse attıran irade kendini demir parmaklıklar ardından buluyor. Burada toplumsal açıdan değişen dinamikleri elbette gözden kaçırmak hata olur. Ancak şu, apaçık bir şekilde duruyor karşımızda.
Bu devlet, bu ülke içindeki birilerine karşı kurulmuştu. Ve nasıl kurulduysa o şekilde devam ediyor. Bunu her gün ispatlıyor. Üstelik bunu gözü kapalı yapıyor. Yani bir refleks olarak. En küçük zerresine kadar öyle kurgulandığı için Hrant'ın mahkumiyetine el verenler hiçbir şey olmamış gibi kariyerlerine devam ediyorlar, en küçük zerresine kadar öyle kurgulandığı için Pınar Selek hukuki bir garabet olarak beraat ettiği bir davada yeniden yargılanabiliyor. Çünkü bu devlet öyle kurgulandı. Ve bütün o yargı reformlarının bu kurguyla bir meselesi yoktu. Tam tersine bu kurguyu korumak, ama yukarılarda bir yerlerde başlayan hesaplaşmayı nihayete erdirmekti amaç. O yüzden yazının başında "devletiniz" dedim.. Yoksa "devletimiz" derdim.

Radikal / 03.12.12