‘Devlet sırrı’ ve beklenen yalan manşet - Cahit Mervan

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 30 Ocak 2013
  • 11:08

AKP hükümetinin yayın organlarından Yeni Şafak gazetesinin bugün attığı ‘Sır görüşme’ manşeti sürpriz olmadı. Doğrusu başından itibaren katliamın üstünü örtmek, katil ve katillere yardım ve yataklık etmekle meşgul olan Türk medyasına yakışır bir manşet olmuş. Bu manşete garnitür ise çiçeği burnunda yeni genel yayın yönetmeniyle ‘yoluna devam eden’ Taraf gazetesinden geldi. Taraf yalan için ‘Güney’in Ankara’da PKK bağlantısı’ başlığını kullanmış. 

Bu haberde elle tutulur ne var? Hiçbir şey. Koca bir sıfır. Her iki gazete de Türk istihbaratının katliamı perdelemek ve Kürt hareketini gözden düşürmek, karalamak için servis ettiği bir haberi kullanmış. Her iki gazete de utanmadan, sıkılmadan önlerine gelen kirli bir senaryoyu ‘ayrıntılara ulaştık’ gibi yalan ve süslü sözlerle aktarmışlar. 

BASIN KATİLİ GİZLEME TELAŞINDA

Aslında her iki gazetenin attığı manşet başta olduğu gibi, bundan sonra Türk tarafının Paris katliamındaki stratejisini ele veriyor. 

O da şudur: Kalleşçe katlet. Ortadan kaldır. Yalan ve kara propagandayla, sahte istihbarat raporlarıyla kendini temize çek. Suçu katlettiklerinin üstüne yık ve işin içinden çık. 

Yapılmak istenen bu. Paris katliamının Türk derin devleti tarafından planlandığı ve uygulandığını herkes biliyor. Bütün yollar, eldeki deliller oraya çıkıyor. Zaten bir parça vicdanı olanda bu gerçeği görüyor. 

Örneğin Yeni Şafak gazetesinden Ali Bayramoğlu daha birkaç gün önce üst üste yazdığı makalelerde Paris katliamında Türk derin devletini işaret etti. Dahası ‘Unutmayın ki, gayri meşru siyasi tarihi, meşru siyasi tarihinden daha belirleyici olmuş bir ülkede yaşıyoruz’ diye yazarak son derece doğru bir tespitte bulundu.

İşte Yeni Şafak ve Taraf’ın ‘Ömer Güney’in Ankara’da görüştüğü iki kişi PKK bağlantılı’ haberi Ali Bayramoğlu’nun sözünü ettiği ‘gayri meşru siyasi tarihi’ yazmaktan başka bir şey değil. 

KATİLE UYGUN SENARYO ARANIYOR

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan buyana hiçbir zaman ve hiçbir dönemde bir hukuk devleti olmayı beceremedi. Türkiye’nin siyasi tarihi komplo, cinayet, suikast, darbe mezarlığı gibidir. Gayri meşru tarihi belirleyicidir. Devlet, hükümet ve yönetim erki için esas hareket noktası bu gayri meşru mekanizma üzerinde kurulmuştur. Bu nedenle sürekli bir savaş hali yaşanmış. Bu savaş halinin yürütülmesi için ‘iç’ ve ‘dış’ düşman tanımlaması yapılmıştır. Adeta cumhuriyet meşruluğunu kendisinin çoğu zamanda keyfi olarak tanımladığı bu ‘iç’ ve ‘dış’ düşmana karşı gayri nizami harp yürüterek sağlamıştır. 

Paris katliamı gayri nizami harpın tipik bir örneğidir. Şimdi katil gerçekleştirdiği katliama uygun bir senaryo yazma peşindedir. Katilin acelesi var. Çünkü bu kez Paris’te yakayı ele vermiştir. 

Ayrıca Yeni Şafak’ın manşetten, Taraf’ın ise öne çıkardığı iddia, iddia olmaktan öteye kirli senaryo ile katilin peşi sıra bıraktığı delilleri karatmaya yöneliktir. Yapabildikleri kadar yapacaklar. Daha kirli senaryolara imza atacaklar. Daha çok kirli ve vicdan sınırlarını zorlayan manşet atacaklar. 

BU MANŞETLER DEVLET SIRRINI GİZLEMEK İÇİNDİR

Bunu hep yaptılar. 4 bin Kürt köyünü yaktıkları zaman da, binlerce Kürdü kalleşçe infaz ettikleri zaman da yaptılar. Cinayet işlediler, katliam yaptılar, ama başkasının üstüne yıktılar veya öyle olduğunu sandılar. 

Kürt bilgesi Musa Anter’i eşi, benzeri görülmemiş bir tuzakla katlettiler. Kirli senaryoları çuvala sığmayınca bu kez o kirli ve inanılması zor iftira için Musa Anter’ın yanında saldırıya uğrayan ve ağır yaralı kurtulan kişiyi dahi satın aldılar. Ona katili temize çeken bir senaryo ısmarladılar. O da Zübükzade ruhuna uygun olarak yazdı. 

Musa Anter’in oğlu Dicle Anter’in isyanı da bundandır. Dicle Anter’in Yeni Özgür Politika gazetesinde çıkan ‘Musa Anter ve üç kitap‘ başlıklı makalesi, daha doğrusu isyan mektubu ibretle okunmalıdır. Dicle Anter, tıpkı Paris katliamını gerçekleştiren ve daha sonra kirli hikayelerle kamuoyunu aldatmaya ve katliamı gizlemeye çalışanların suratına tokat gibi indirdiği şu cümleleri herkes akılda tutmalıdır: 

“Üstelik bu kitapları yazanlardan Miroğlu Mardinli, Gün Batmanlı ve Yazar Urfalı. Babam Bir Kürt tarafından öldürüldü. Ama bu yazar takımı da babamı Kürtler olarak öldürmeye devam ediyorlar. Erdoğan Diyarbakır konuşmasında “Musa Anter’in acısını kalbinde hissettiğini” söylemişti. İşte bunların acıları da başbakanları kadardır.’

Musa Anter’in kim tarafından nasıl öldürüldüğü Susurluk Raporu’nda yer aldı. Ancak dönemin başbakanı Mesut Yılmaz tarafından özel görevlendirilen Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın kalem ele aldığı raporun 12 sayfası ‘devlet sırrı’ diye kamuoyu ile paylaşılmadı. 

 ‘Devlet sırrı’ diye paylaşılmayan raporun bu bölümleri kısmen de olsa basına sızdı. Susurluk raporunda paylaşılmayan bölümlerde Musa Anter ve diğer 8 Kürt gazetecisinin nasıl öldürüldüğünün yanı sıra Türk özel harp dairesinin ‘sınır dışında’ gayri nizami harp marifetleri vardı. 

Örneğin raporun 75. sayfasında Kürt gazetecilerin nasıl öldürüldüğü tek tek anlatılıyordu. Devletin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı İslami harekete nasıl alan açtığı yer alıyordu. 

Dahası açıklanmayan ‘değerlendirme’ başlıklı 103 ve 104. sayfalarda PKK’ye karşı yürütülen savaş kapsamında Avrupa ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinde çalışmalar yer alıyordu. Açıklanmayan bu sayfalarda Avrupa’da PKK’ye destek veren işyerlerinin bombalandığı, PKK liderlerine suikast teşebbüslerinde bulunulduğu ve Yunanistan’da orman yangınları çıkarıldığı yazılıyordu. 

Türk derin devletine bağlı çeteler o dönemde PKK liderlerine karşı giriştikleri suikastlarda başarılı olamamışlardı. 

CİNAYET, BOMBALAMA VE KATLİAM DEVLET SIRRI!

Ancak Kıbrıs’ta kan dökmeyi başarmışlardı. Kutlu Savaş’ın yazdığı ve gizli tutulan bu rapordan yaklaşık iki yıl önce Kıbrıs Kürdistan Dayanışma Komitesi Başkanı Teofilos Yorgiadis 20 Mart 1994’te suikast sonucu öldürüldü. Katilin bütün ayak izleri Ankara’yı gösteriyordu. 

O dönmede de Türk medyası tıpkı bugün gibi ’iç hesaplaşma’ türünden manşetler attı. Susurluk raporu orta yerde dururken, lağım patlamış Türk derin devletinin pislikleri ortalığa yayılmışken Taraf gazetesi Mart 2011’de yaptığı bir haberde halen katilin adresini gizlemekle meşguldü. Halbuki Teofilos Yorgiadis’in Türk Özel Kuvvetleri’ne bağlı güçler tarafından öldürüldüğü su götürmez bir gerçekti. 

Örneğin NBC muhabirlerinden Tom Aspell ve aynı zamanda Yorgiadis’in komşusu Nisan 2009’da yazdığı bir makalede “Tahminimce, Larnaka yakınındaki Pila’dan sınırı geçtiler, karayoluyla kırk dakika giderek Theofilos’un o zamanki adıyla Tukidides Caddesi’ndeki evine ulaştılar ve onu vurduktan sonra, aynı yoldan Türk topraklarına döndüler” diye yazacaktı. 

Susurluk raporunda açıklanmayan o sayfalarda büyük ihtimalle hem Musa Anter cinayetinin, hem de Teofilos Yorgiadis katledilmesinin ayrıntıları vardı. 

Başka ne vardı?

Başka ne yok ki. Azerbaycan’da darbeden tutalım da Zaxo katliamına kadar.

Büyük bir ihtimalle JİTEM ve Çatlı Ekibi’nin 28 Şubat 1995 günü gerçekleştirdiği ve yaklaşık yüz kişinin öldüğü Zaxo katliamı vardı. Çünkü bu katliam da kardeşkanı akıtmak için ilk önce YNK’nin üstüne yıkılmaya çalışılmış, o tutmayınca PKK’ye mal edilmek istenmişti. Ancak Susurluk’ta ortaya çıkan Çatlı’nın gezi defterinde Zaxo’da vardı. 

Toparlarsak. Musa Anter’i, Teofilos Yorgiadis’i ve binlerce Kürt insanını kim katlettiyse, Zaxo katliamını kim gerçekleştirdiyse Paris’teki katliamı da o güç gerçekleştirdi.

Emin olun ki Paris katliamını yapanlar raporlarını yazdılar ve o şimdi kozmik odada ‘devlet sırrı’ olarak tutuluyor. Ta ki bir gün bir Mercedes bir kamyona çarpana kadar. 

Acaba o zaman geldiğinde bu ‘devlet sırrını’ perdelemeye çalışanlar, Taraf’ın yeni yayın yönetmeni Oral Çalışlar gibi bir dönem Kürtlerin de sofrasına konuk olmuş olanlar utanırlar mı, bu kirli ve kara propagandadan hicap duyarlar mı? 

Ne dersiniz, duyarlar mı?

ANF / 30.01.13