Çürümüş eğitim sisteminin en iyi temsilcilerinden Yusuf Devran’dan yeni icraatlar...

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Saldırılar
  • |
  • 18 Ağustos 2012
  • 12:25

Yüksek lisans giriş sınavında fişleme skandalı


Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen üniversiteler her geçen gün biraz daha şirket görünümlü yarı açık cezaevlerine dönüştürülürken, Yusuf Devran bu dönüşümün en “saf” temsilcilerinden birisi olarak karşımıza çıkmakta. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran, sermaye devleti ve onun temsilcisi AKP hükümetinin kendisine biçtiği rolü en önden sahiplenmiş ve hayata geçirmiş bir isim. Kuşkusuz ki “en önden sahiplenme ve hayata geçirme bilinci” Devran’ın kariyer basamaklarını jet hızıyla çıkmasını sağlamış durumda.

Devran, AKP’nin iktidara geldiği dönemden beri büyük bir başarıyla gerçekleştirdiği kadrolaşma çalışmalarının en iyi örneklerinden birisi olarak gösterilebilecek bir isim. Marmara Üniversitesi’nde gerçekleşen son rektörlük seçimlerinin ardından ikinci sırada yer alan Zafer Gül’ün rektörlüğe atanmasının ardından, Devran da Marmara Üniversitesi’ndeki kadrolaşma faaliyetlerinin kilit isimlerinden birisi olarak sahneye çıkmıştır. O dönemde Yeditepe Üniversitesi’ne doçent olan Devran, Gül’ün rektör olmasının ardından Marmara Üniversitesi’ne rektörlük ricasıyla profesör kadrosuna atanmıştır. Ardından da sırasıyla bölüm başkanlığı, dekan yardımcılığı ve dekanlık görevlerine getirilmiştir.

Devran’ın yakın zamanda gündeme gelen İletişim Fakültesi yüksek lisans giriş sınavlarında yaşanan fişleme skandalı ise dekanlık görevine geldiğinden beri gerçekleştirdiği anti-demokratik icraatların son halkası olmuştur. Devran’ın dekanlık görevine geldiği dönem boyunca ilerici, devrimci öğrenci, akademisyen ve çalışanlara yönelik soruşturma, ceza, sürgün terörü hız kazanırken oluşturulan bu baskı ortamını kadrolaşma çalışmaları tamamlamaktadır.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Ekşi Sözlük’te Devran’la ilgili bir öğrenci tarafından yorum yapılması uzaklaştırma sebebi olurken, bu duruma Facebook’ta yaptığı yorumla tepki gösteren bir akademisyene de soruşturma açılmıştır. Devran, puşi taktıkları için okul yemekhanesinde saldırıya uğrayan öğrencilere karşı ülkücü öğrencileri açıktan savunmaktan çekinmezken, cezaevinde sınava giren bir öğrencinin bir akademisyene selam söylemesini de o akademisyen hakkında “solcu öğrencilere aşırı yakınlık” gerekçesiyle soruşturma açılmasına sebep olarak kabul etmiştir. İlerici akademisyenler üniversiteden temizlenmeye çalışılırken üniversitede yaşanan dönüşümle birlikte HAS Partili Bağce Dekan Yardımcısı olumuş, Ülkücü Avukatlar grubu üyesi olan Ömer Osman Sur ile Samanyolu ve Kanal 7 çalışanları derslere girmeye başlamıştır.

Son yaşanan fişleme skandalı ise Devran’ın ve onun şahsında fakülte yönetiminin ne kadar pervasızlaştığını göstermiştir. Devran, jüriye yüksek lisans sınavında okula kabul edilecek öğrenciler için bir liste vermiş, bunu kabul etmeyen öğretim görevlisi Doç. Dr. Gözde Yılmaz’ı tehdit etmiş ve fiziksel şiddette bulunmuştur. Konu ile ilgili yazılı açıklamada bulunan Yılmaz yaşananları “Lisans üstü eğitime başvuran öğrencilerimizi, sınav öncesi, sınav listeleri üzerinde MC, FS, P, ŞÖ, EÖ, gibi kodlamalarla fişlemiş, sınav sonrasında bunların alınmamaları için baskı uygulamıştır. Örneğin, adı Azad olan bir öğrenci, sınavı başarılı geçtiği halde dekan Prof. Dr. Yusuf Devran tarafından PKK’lı olarak fişlenmiş ve bu öğrencinin yazılı ve sözlü sınav sonuçlarına müdahale edilerek kazanması engellenmiştir. Dekan Prof.Dr. Yusuf Devran, sınav sonrası beni de “bir teröristi yüksek lisansa almakla” itham ederek, gece 02.30’da sözlü saldırıda bulundu. Daha sonraki günlerde de sözlü saldırının yanısıra fiziksel saldırıda da bulunmuştur” şeklinde ifade etmektedir.

Yaşananlar üzerine Eğitim-Sen ve Marmara Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından bir basın toplantısı gerçekleştirilmiştir. Yapılan açıklamada “Siyasi iktidar güdümünde, bilimsel özerklik yok sayılarak jürilere, bölüm başkanlarına danışılmadan kadro alımı yapılıyor. İstenen isimler önceden bildiriliyor; dolayısıyla insanların başvurması dahi önceden engellenmiş oluyor” denilerek Devran’ın görevden alınması talep edilmiştir. Ayrıca internet üzerinden de “Irkçı, Ayrımcı, Dayakçı, İftiracı Dekan Yusuf Devran Görevden Alınsın!” talebi ile imza kampanyası başlatılmıştır.

Kuşkusuz ki Yusuf Devran şahsında yaşanan skandal münferit bir örnek değildir. Sadece kapitalist sistem içerisinde çürüyen eğitim sisteminde üniversitelerin geldiği aşamanın en açık örneklerinden birisini oluşturmaktadır. Bu düzende torpille, düzenbazlıkla bir yerlere gelme sıradanlaştırılmış bir olay olarak toplumun gözünde meşrulaştırılırken Marmara Üniversitesi’nde yaşanan fişleme skandalı da sıradan bir haber haline gelmektedir. Paralel bir şekilde Devran’ın pervasız bir şekilde öne çıkardığı ırkçı, ayrımcı icraatlarla, düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı tahammülsüzlüğü bugün tüm üniversitelerde yaşanan genel tabloyu yansıtmaktadır.

B. Bahar