Clinton’un Türkiye ziyaretinde Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale ve yeni saldırı planları masaya yatırıldı! / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 18 Ağustos 2012
  • 10:59

Emperyalistler ve işbirlikçilerinin kirli tezgahlarını bozalım!


Clinton’dan Savaş diplomasisi­

Geçtiğimiz hafta ABD emperyalizminin dışişleri bakanı H. Clinton, elinde Suriye’ye yönelik yeni savaş ve saldırı planları ile Türkiye’ye geldi. Öncelikle sermaye hükümeti temsilcilerinden Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Başbakan Tayyip Erdoğan’la görüşen H. Clinton, ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le iki saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalenin seyri ve sürecin gelecekteki halkalarının ele alındığı görüşmelerde Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmeler de masaya yatırıldı.

Bu ziyaret ve diplomasi trafiği ile Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale sürecinde aktif taşeronluk misyonu üslenen Amerikancı AKP iktidarının önüne yeni görevler konulduğundan kuşku duymamak gerekiyor. Zira Clinton görüşmelere dair yaptığı ilk açıklamalarda, sadık işbirlikçisi Türk sermaye devleti ile birlikte “birçok B planı geliştirmemiz gerekecek” diyerek, önümüzdeki süreçte Amerikancı AKP iktidarının oynayacağı kirli rolün altını bir kez daha çizmiş oldu.

Bilindiği üzere emperyalistlerin “A planı”, Suriye’de besleyip yetiştirdiği kukla muhalefet üzerinden Esad rejimini devirmek ve yerine Amerikancı bir iktidar inşa etmek üzerine kuruluydu. İşbirlikçi AKP iktidarı bölgedeki diğer Amerikancı devletlerle birlikte (Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere) bu görevi bugüne kadar büyük bir hevesle yerine getirdi.

Emperyalistlerin bütün planları savaş ve saldırganlık üzerine kurulu

Görüşmelerin ardından burjuva basına yansıyanlar, ABD eksenli emperyalist güçlerin ve işbirlikçi taşeron takımının Suriye’ye yönelik kapsamlı bir saldırı hazırlığı içerisinde olduğunu gösteriyor.

Clinton’un “Muhalefeti desteklemeliyiz ve özgür bir Suriye için geçiş dönemini onların başlatmasını sağlamalıyız. Bunun için hem biz hem de müttefiklerimiz gerekli donanımı sağlamalı...” ifadesi, yapılan görüşmelerin ana eksenini yine bu kirli ve kanlı “A planının” oluşturduğunu gösteriyor. Bu çerçevede yeni dönemde başta Esad karşıtı Amerikancı güçlerin komuta kademesini güçlendirmeyi önüne alan ABD emperyalizmi, İstanbul zirvesinin ardından kukla “Özgür” Suriye Ordusu’nun ihtiyaçlarını çok daha kapsamlı bir şekilde karşılayacağını deklare etmiş oldu. Ki, daha şimdiden uluslararası basında, Clinton’un Türkiye ziyaretinin ardından ABD’nin İskenderun üzerinden ÖSO’ya tank dahil olmak üzere bir dizi ağır silah gönderdiği haberleri yer almaya başladı.

Suriye’yi kendi emperyalist çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmeyi hedefleyen ABD ve yardakçılarının kapalı kapılar ardında masaya yatırdığı kirli ve kanlı senaryoların, bütün bir Suriye’yi çok daha kapsamlı bir iç savaşa sürükleyeceği açık. Zira bir taraftan besledikleri çeteleri “düzenli ordulara” çevirerek savaş makinesine dönüştürmeye çalışan emperyalistler öte taraftan etnik-mezhepsel çatışmaları körüklüyor. Yine “A planının” bir parçası olarak halkları birbirine boğazlatmak için her türlü ayrımı pervasızca kullanan ABD emperyalizmi, önümüzdeki dönemde de bu kirli politikaya hız vereceğe benziyor.

“Yoğun operasyonel planlama” ya da ABD emperyalizminin “B Planı”

Clinton’un Türkiye ziyaretinden yansıyan bir başka kritik nokta ise Suriye’ye yönelik doğrudan gerçekleştirilecek emperyalist müdahale planlarının daha açıktan ifade edilmesi oldu.

Zira yapılan açıklamalarda yer alan “Suriye hava sahasının uçuşa kapatılması ve tampon bölgeler oluşturulması” ifadeleri, Suriye içerisinde kukla muhalefet üzerinden işletilen sürecin sonuç vermediği, yani “A planının” tıkandığı yerde emperyalistler tarafından daha doğrudan bir dizi müdahalenin gerçekleşeceğinin sinyallerini veriyor.

Libya sürecinde olduğu gibi, hava sahasının uçuşa kapatılmasıyla birlikte Suriye savaş uçaklarının emperyalistler ve işbirlikçilerince vurulmasının önü açılacaktır. Böylelikle Suriye’ye yönelik gerçekleştirilen emperyalist müdahale yeni bir boyut kazanacak, emperyalistler adına dolaysız bir savaş süreci başlamış olacaktır. Bunu tamamlayacak biçimde tampon bölgelerin oluşturulması ise bizzat emperyalist işgalin başlaması anlamına gelecektir. Bütün bunların kısa vadede olup olmayacağından bağımsız olarak planlar bunun üzerine kurulmuş görünüyor.

Clinton’la yaptığı görüşmenin ardından “Krizin başlangıcından bu yana yakın temas halindeyiz. Ancak bundan sonrası için bu operasyonel planın ayrıntılarına girmemiz gerekiyor. Her iki tarafın Dışişleri Bakanlıkları bu süreci koordine ediyor” diyen Davutoğlu, yeni dönemde bütün bu savaş ve saldırı politikalarının hayata geçirilmesi üzerinden Washington-Ankara eksenli ortak bir çalışma grubu oluşturulacağını da duyurmuş oldu. Bunun kendisi, Suriye üzerinden gündeme gelecek kapsamlı bir emperyalist müdahalede Türk sermaye devletinin bir kez daha aktif rol alacağı, ABD adına bölgede üslendiği taşeronluk misyonunu daha ileri bir boyuta taşıyacağı anlamına geliyor.

Kürt halkının kazanımları da kirli pazarlık masasına yatırıldı

Suriye’ye yönelik müdahale sürecinin yeni dönemi üzerinden AKP iktidarının önüne kapsamlı görevler koyan ABD emperyalizminin, görüşmelerde Türk sermaye devletinin Batı Kürdistan “hassasiyetini” de pazarlık konusu ettiği anlaşılıyor.

Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmelerin önüne geçmek ve Kürt halkının elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmak için kırk takla atan ve ABD’nin icazetini almadan bunu gerçekleştiremeyeceğini bilen sermaye devletinin yapılan görüşmelerde ne kopardığından bağımsız olarak, Kürt sorunu üzerinden ABD’nin yeni dönem politikalarına koşulsuz bağlandığından kuşku duymamak gerekiyor. Bunun bilincinde olan ABD emperyalizmi, bu yolla bir taraftan Türk sermaye devletini, Kürt sorunu gibi “yumuşak karnı” üzerinden kendi savaş ve saldırı politikalarına daha ileriden bağlamanın zeminini döşüyor, öte taraftan kendi emperyalist politikalarını zora sokabilecek olası “sürprizleri” bertaraf etmeyi hesaplıyor.

Suriye üzerindeki kirli emellerine ulaşmak için bugüne kadar her türlü aşağılık politikayı uygulamaktan geri durmayan emperyalistlerin buradaki asıl derdi ise kendi inisiyatifi dışında gelişebilecek sürpriz çıkışlarla karşılaşmamaktır. Konuyla ilgili yaptığı açıklamada “PKK’nin Suriye’de konuşlanmasına karşıyız, Türkiye’nin PKK’yla olan mücadelesini destekliyoruz, Suriye’de güç boşluğu oluşmaması konusunda mutabıkız” diyen H. Clinton’ın bu sözleri, ABD’nin Batı Kürdistan dahil olmak üzere bütün bir Suriye coğrafyasını kendi bölgesel çıkarları doğrultusunda denetim altına almak ve dizayn etmek için yeni hamleler peşinde olduğunu gösteriyor. Türk devletinin Batı Kürdistan “hassasiyeti” ise bu çerçeve içerisinde daha tali bir yerde duruyor.

Suriye üzerinde kızışan hegemonya kavgası bölgesel savaşın zeminini döşüyor

ABD eksenli emperyalist cepheden yansıyanlar böyleyken öte taraftan Rusya-Çin bloğunda da paralel gelişmeler yaşandı. Türkiye’de gerçekleşen savaş diplomasisine yakın bir tarihte Tahran’da toplanan Rusya-Çin-İran eksenli zirvenin gündeminde de yine Suriye vardı. Toplantı öncesi yapılan açıklamalarda “Suriye’nin geleceğinin Suriye halkı tarafından belirlenmesi, Suriye’ye yönelik dışarıdan yapılan müdahalelerin son bulması” vurgusu ön plandaydı.

Oysa Suriye’de askeri üssü bulunan ve anlamlı bir ekonomik nüfuza sahip olan emperyalist Rusya, daha başından beri gerici Baas rejiminin arkasında yer alıyor. Uluslararası siyaset alanında ABD’nin Suriye’ye yönelik müdahalelerin önünü kesmek için bir dizi manevra gerçekleştiren Rusya-Çin bloğu, askeri alanda da başta silah temini olmak üzere her türlü desteği zorba Baas rejiminden esirgemiyor. Elbette bunu tek başına Beşar Esad’ı çok sevdiğinden yapmıyor. Tersine ABD’nin Rusya’nın bölgesel çıkarlarını tehtit eden Suriye politikalarının önünü kesmek, emperyalist dünyada giderek kızışan hegamonya krizinde mevzi kaybetmemek için yapıyor.

Kaldı ki gelinen aşamada, ABD’nin Baas rejimine karşı bölgedeki işbirlikçileri ve Suriye’deki tetikçileri üzerinden yürüttüğü savaşın doğrudan bir işgale dönüşme riski, Rus-Çin bloğunun bölgesel çıkarlarını çok daha fazla tehdit ediyor. Suriye’de Esad rejiminin emperyalist bir müdahaleyle yıkılması ve yerine Amerikancı güçlerin iktidar koltuğuna oturması demek, Rusya ve Çin emperyalizminin bölgedeki etkinliklerine büyük bir darbe anlamına geleceği için, bu güçler de kendi cephelerinden hummalı bir karşı süreç işletiyor.

Tam da bu nesnellik Suriye sürecinin giderek bölgesel bir savaşa evrilmesinin maddi zeminini oluşturuyor. Emperyalistler arası kızışan egemenlik kavgası bütün bir bölgeyi hızla saracak kapsamlı bir savaşın kapılarını aralıyor.

Kirli ve kanlı hesapları bozmak için mücadeleyi büyütelim

Bütün bu gelişmeler önümüzdeki dönemde emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı mücadeleyi yükseltmenin, kardeş emekçi halklarla enternasyonal dayanışmayı büyütmenin yakıcılığını bir kez daha ortaya koyuyor.

Clinton’un Türkiye’de gerçekleştirdiği görüşmelerle birlikte savaş ve saldırı politikalarına hız veren ABD emperyalizminin kirli hesaplarını boşa çıkarmak ve bölge halklarını kapsamlı bir yıkıma sürüklecek olan savaş senaryolarını parçalayıp atmak için en başta işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin anti-emperyalist mücadeleye kazanılması büyük bir önem taşıyor.

Zira tarihsel deneyimlerin de gösterdiği gibi, bu denli kapsamlı saldırı süreçlerinin önüne geçebilecek yegane güç işçi sınıfıdır. Sınıfın birleşik, siyasal ve militan direnişi örgütlenmedikçe emperyalist savaş ve saldırı politikalarının sonu gelmeyecek, sadece bölgemizi değil bütün bir dünyayı yıkıma sürükleyecek emperyalist boğazlaşmalar devam edecektir.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 17 Ağustos 2012, Sayı 33)