Clinton'ın ziyaretinde Suriye'ye müdahale ve Kürt sorunu öne çıktı... / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 18 Ağustos 2012
  • 11:19

Türk devletinin yaşadığı açmazlar ve gerçekler


Suriye’ye yönelik emperyalist savaş ve saldırganlığın arttığı bu süreçte, Kürt sorununun Türk devletinin en büyük açmazlarından biri olduğu gerçeği bir kez daha doğrulandı. Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmelerin ardından Kürt Hareketinin 23 Temmuz’da başlattığı direniş karşısında bir kez daha acz içine düşen ve hızla kirli savaş yöntemlerini kullanan sermaye devleti, medya üzerinden yansıttığı sahte destanlar dışında herhangi bir sonuç elde edemeden operasyonlarına son verdi.

Şemdinli de yaşanan direniş, Türk devletinin Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında içine düştüğü çaresizliğe bir kez daha ışık tuttu. PKK cephesinden gelen açıklamalar da Türk devletinin bu çaresizliğini doğrulayan nitelikteydi.

Şemdinli direnişi Türk devletinin korkusunu büyüttü

HPG’nin Şemdinli’de gerçekleştirdiği eylem birçok gerçeği açığa çıkardı. Türk sermaye devletine büyük bir darbe vuran direniş boyunca askerler günlerce karakollardan çıkamadılar. Ordu birçok silahı kullanmasına rağmen savaşı sürdürmekde zorlandı. AKP iktidarı ve gerçekleri gizlemede mahir olan sermaye medyası Şemdinli’de yaşanan irade savaşı ve Türk devletinin yaşadığı moral bozukluğunu gizlemeyi başaramadılar.

Şemdinli direnişini “Devrimci Harekat” olarak tanımlayan HPG bu tür eylemlerin AKP hükümetinin çok yönlü imha planlarına son verinceye kadar süreceğini duyurdu. Şemdinli direnişi Dersim, Amed, Serhat, Botan, Amanoslar ve Karadeniz hattında gerçekleşen eylemlerin finali olma özelliğini taşıyor. PKK yaptığı yol kontrolleri, tutuklamalar, serbest bırakmalarla moral kazanırken Genelkurmay’dan gelen muallak açıklamalar Türk devletinin Kürt halkının mücadelesi karşısında içinde bulunduğu çaresizliği tescillemiş oldu. Bu direniş aynı zamanda Batı ve Güney Kürdistan’a da moral verdi.

Türk devletinin Clinton’la yaptığı pazarlıklar ve Kürt sorunu konusunda yaşadığı açmazlar…

Clinton ziyareti öncesinde Türk devletine yönelik tepkiler çığ gibi büyümüştü. İran, Türk devletini ABD yörüngesinde yürüdüğü için sert bir şekilde uyarmıştı. İran Dışişleri Bakanı 7 Ağustos’ta gerçekleştirdiği Ankara ziyareti sırasında bu yönlü açıklamalarda bulunmuştu. Kürecik radar üssü, Suriye’ye yönelik saldırganlık, Türk devletinin silahlandırdığı “Hür” Suriye Ordusu’nun kaçırdığı 48 İranlı konusunda AKP iktidarını sert bir şekilde uyarmıştı. İran dışişleri bakanı bir saldırı durumunda Suriye’nin safında yer alacaklarını hissettiren ifadeler kullanmıştı.

Bilindiği üzere Suriye’deki gelişmeler Kürt ulusal özgürlük mücadelesini ivmelendirmişti. Özellikle Kuzey Kürdistan üzerinde büyük etkiler yarattı ve PKK’ye büyük bir özgüven kazandırmıştı. Kürt halkının ulusal hak ve özgürlükleri kazanma iradesini güçlendiren bir etkene dönüştü. Türk devletinin Kürt hareketini baskı ve terörle terbiye etme umudu ve tasfiye rüyası böylelikle büyük bir darbe almıştı.

Türk devleti bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ziyaretine büyük anlamlar yüklemişti. Türk devletinin umudu Suriye’ye yönelik saldırı konusunda ABD’nin açık desteğini almaktı. Ahmet Davutoğlu Clinton’a Suriye’deki geçiş sürecinde herhangi bir güç boşluğunun oluşmaması, daha doğrusu Kürt halkının önünün kesilmesi konusunda destek istedi.

Türk devletinin savaş çığırtkanlığı ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarına hizmet ediyor

Türk devletinin AKP hükümeti eliyle yükselttiği saldırganlık politikasında asıl olarak karlı çıkacak olan güç ABD emperyalizmidir. Türk devletinin Suriye ve İran maceralarına girişinden elde edilecek her kazanım ABD emperyalizmini diğer emperyalist güçler karşısında avantajlı hale getirecek, iktisadi ve siyasi olarak ABD emperyalizminin bölgesel hegemonyasını güçlendirecektir.

Bununla birlikte Suriye’ye yönelik olası bir müdahale Kürt sorununu bölgesel düzeyde gitgide daha fazla öne çıkacaktır. Bunun kendisi BOB çerçevesinde ABD emperyalizmine hizmette sınır tanımayan Türk devleti için başlı başına bir maceradır. Türk devletinin bu maceracı yaklaşımı ABD emperyalizmiyle olan kölece bağımlılık ilişkisinin doğrudan bir sonucudur.

Suriye’ye yönelik emperyalist savaş politikası, başta Kürt halkı olmak üzere Suriye halklarının boynundaki esaret zincirini daha da kalınlaştırmaya yöneliktir. Dolayısıyla hiç bir meşruluğu yoktur. Emperyalizmin savaş arabasına kendisini sıkı sıkıya bağlayan sermaye iktidarı içerde de saldırılara hız vermektedir. Bu saldırılar karşısında Kürt halkının Batı Kürdistan’da ve paralel olarak Şemdinli’de ortaya koyduğu çıkış tamamen haklı ve meşru bir temele oturmaktadır.

Bu doğrultuda sınıf devrimcileri bir yandan Kürt halkının ulusal hak ve özgürlük taleplerini destekleyecek, öte yandan Suriye ve diğer bölge halklarına yıkım götürmeyi hesaplayan ABD emperyalizminin ve işbirlikçi Türk devletinin planlarının bozulması için mücadelelerini büyütecektir.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 17 Ağustos 2012, Sayı 33)