AKP’nin Suriye politikası da giderek Irak politikasına döneceğe benziyor. Bir kez daha ABD ile karşı karşıya gelmemek için, bu sefer İran ve müttefikleriyle benzer bir karşıtlık içine doğru sürükleniyor. Bu noktada patriotların ülke güvenliğini sağlamaktan çok, tehlikeye sürükleme ihtimali öne çıkıyor.
Bu durum toplumda ve demokratik çevrelerde ciddi endişe ve öfkeye yol açmış bulunuyor. Nitekim patriotları protesto eylemleri giderek yayılıyor. Bu durumun toplumu AKP politikalarından daha çok kopartacağı anlaşılıyor. Öyle ki Başbakan Erdoğan’ın bol bol anket yapan kurumları da bu gerçeği değiştirebilecek gibi görünmüyor.
Elbette bu durumun temel nedeni AKP’nin izlediği Kürt politikasıdır. Daha doğrusu tıpkı MHP gibi Kürt düşmanlığını kendine düstur etmesidir. Elbette bunu MHP gibi açık yapmıyor. Son derece sinsi ve örtülü bir tarzda yürütüyor. Fakat Kürtler çok bilinçli ve örgütlüler, onları da eskisi gibi kandırmak kolay olmuyor.
Mevcut Kürt politikasıyla savaş tamtamları çalan Bölge’de AKP ne yapacak? Durmadan propaganda ettiği “İmralı görüşmeleri” de artık pek kimseyi inandırmıyor. Bir sonuç vereceğine dair zaten çok zayıf olan umut da giderek tükeniyor. Kürtler nasıl inanıp umut bağlasınlar ki!
Dağdaki gerillaya karşı hava ve kara operasyonları ağır kış koşullarına rağmen devam ediyor. Demokratik siyasete dönük soykırım operasyonlarında azalma değil, artış var. PKK Lideri üzerindeki baskılarda değişik bir durum yok. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere diğer AKP sözcüleri Kürt karşıtı açıklamalarını sürdürüyorlar.
Bir yandan İmralı görüşmelerine atıf yaparak “İnşallah çözeceğiz” diyen Başbakan, diğer yandan Nizip konuşması, yine Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında olduğu gibi “Kürt sorununun olmadığını” belirtiyor. Başbakan Erdoğan’a göre “Kürt sorunu” yokmuş, “Kürt vatandaşların sorunu” varmış! İnsan bu durumu laf cambazlığı veya demagoji olarak niteleyebilir. Fakat bunun içine yeni bir Kürt inkarcı zihniyet ve politika yerleştirilmeye çalışıldığı da bir gerçektir.
Ancak böyle de olsa, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı gibi, Başbakan’a bu sefer şu soruları sorarlar: “Kürt kökenli vatandaşlarım” ve “Kardeşlerim” dediklerinin hangi sorunları var? Öyle ya, bu biçimde de olsa söz konusu sorunları ifade etmek ve çözmek gerekmiyor mu? Bu da hükümetin ve Başbakan’ın görevi değil mi?
“Kürt vatandaşların sorunları” derken Başbakan Erdoğan, bu sorunları kimlik sorunu, statü sorunu, Kürtçe eğitim sorunu, demokratik özyönetim sorunu olarak görüyor mu? Yoksa yol, iş, aş gibi sorunlarla geçiştirmeye mi çalışıyor?
Bize öyle geliyor ki, Başbakan ve AKP ikincisi gibi ele alıyor. Böyle değil de birincisi gibi ele alsa, o zaman hem üslubu ve PKK’ye yaklaşımı böyle olmaz, hem de çözüm yönünde çok hızlı adımlar atılır. Oysa AKP kanadı her ne kadar “İmralı görüşmeleri” propagandasına sarılsa da, değil çözüm süreci, bunun havası ve üslubu bile ortada görülmüyor. AKP’nin duruşu, “PKK’yi çözmeyi” esas alan ve “Kürdü inkar eden” geçmiş özel savaş hükümetlerinin duruşuna benziyor. Oysa Kürtler artık eskisi gibi yönetilmek istemiyorlar. Ama AKP Kürtlerin bu isteğine çok uzak.
Bu görüşlerimizi başka hususlar da doğruluyor. Örneğin bazı mahkemeler son günlerde, “Sözde Kürt halkı”, “Sözde Kürtçe”, “Kürt olduğunu kanıtla” gibi acayip sözler sarf ediyorlar. Kürt halkı ve Kürtçe için “Sözde” denmesi, onların kabul edilmediği anlamına geliyor. Yani Kürtlerin varlığı inkar edilmiş oluyor. Yakın geçmişte “Bilinmeyen dil” diyorlardı. Şimdi açıkça inkara sarılır hale geldiler. AKP hükümeti “İnkarı sona erdirdik” diyor ama, yönetimi altında Kenan Evren inkarcılığı ve yasakçılığı uygulanıyor.
AKP hükümetinin bu Kürt tavrı sadece içerde değil, benzer biçimde dışarıya da taşıyor. Örneğin Suriye Kürtlerine yönelik kuşatma ve saldırı tavrı devam ediyor. Sınırın Suriye yakasındaki Kürt yapılanmasını tanıyıp destek vermek bir yana, yok etmek için açık ve gizli saldırılarını yürütüyor.
Serêkaniyê’deki Türkiye’den geçen silahlı gruplarla Kürt savunma güçleri arasındaki çatışmaların yeniden yoğunlaştığı basına yansıyor. Kürtlerle savaşan bu grupların AKP hükümeti tarafından örgütlenip harekete geçirildiğini herkes biliyor. Böylece AKP hükümeti doğrudan Suriye Kürtleriyle de savaşmış oluyor.
Suriye Kürtleriyle sadece savaşmakla da kalmıyor, AKP hükümeti Kürtlerin birlik olmasını engellemeye, Suriye muhalefetinin Kürtleri resmen tanıyıp onlarla ittifak yapmasının önüne geçmeye de çalışıyor. Yan böylece Şam yönetimi karşıtı güçleri de bölmüş ve zayıf düşürmüş oluyor.
Geriye AKP’nin ilişki içinde olduğu sadece Iraklı Kürtler kalıyor. AKP hükümeti, Hewlêr’deki Kürdistan Bölge Yönetimiyle ilişkilerinin çok iyi olduğunu sık sık açıklıyor. Bununla sanki diğer parçalarda Kürtlere uyguladığı baskı ve inkârı maskelemeye çalışıyor. İlişkilerin iyi olduğu açıklamaları Hewlêr Yönetimi tarafından da yapılıyor.
İyi ama, Türkiye için sadece Hewlêr Yönetimi ile iyi ilişki içinde olmak yeter mi? Yetmeyeceği çok açık. Bir kere Hewlêr Yönetiminin Türkiye’nin bölge siyasetini tanıyacak gücü yok. Kürtler içinde dörtte bir bile değil. İkincisi, Hewlêr Yönetiminin de bu politikayı ne kadar sürdüreceği belli değil. Zor bir anda rahatlıkla sona erdirebilir.
O halde Kürtlerle doğru bir ilişki kurup gerçekten kardeş olmadan, bunun için de Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştirmeden, içine girdiğimiz yoğun siyasi ve askeri mücadele döneminde Türkiye Ortadoğu’da ne yapacak?
Büyük ihtimalle Suriye’de savaş gittikçe tırmandırılacak. Suriye’de savaş demek, İran ve Irak’ın da savaş alanı olması demek. Bu da Türkiye’nin savaş ortasında kalması anlamına geliyor. Böyle bir savaş sürecinde İran, Irak ve Suriye ile karşıt durumdayken, bir de Kürtlerle veya Kürtlerin büyük bir bölümüyle çatışmalı durumu Türkiye nasıl yürütecek?
Belli ki AKP’nin Kürt politikası Türkiye’yi bir felakete götürüyor. Bunu önlemek için sadece Hewlêr Yönetimiyle ilişki yetmez. Yine sonuç vermeyen İmralı görüşmeleri de AKP’yi kurtarmaz. Tersine İmralı görüşmelerinin uzaması ve sonuç vermemesi Kürtlerin çok daha kapsamlı tepkisini gündeme getirebilir ki, bu da işin tuzu ve biberi olur.
Demek ki AKP’nin mevcut laubali yaklaşımları ülkemiz için çok tehlikeli. Ya AKP İmralı görüşmelerini ciddi ve hızlı yürütüp Kürt sorununu gerçekten çözerek bölge savaşının en güçlü aktörü haline gelecek, ya da mevcut oyalama ve propaganda etme yaklaşımı sürecek ve böylece Kürtlerin kopuşu daha da derinleşecek! Türkiye Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştirse, belki de Ortadoğu savaşının zeminini de kurutmuş olacak.
Elbette tercih AKP’nindir. AKP’nin örtülü ve demagojik Kürt karşıtlığı tehlikelidir. Bu politika ile başarı olmaz. Bunu toplumumuzun tüm kesimleri bilmelidir!.
Özgür Gündem / 04.02.13