Bir 25 Ocak Devrimi var mıydı ? - Joel Beinin

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 27 Ocak 2013
  • 14:32

“25 Ocak Devrimi”, “1919 Devrimi” ve “23 Temmuz Devrimi” ile birlikte Mısır ulusal tarihi belleğindeki yerini çoktan aldı. Mısır'ın modern tarihindeki önemleri inkar edilemez bu olaylara tarihler atamak belki de gerekli bir kolaylık. Bunların hepsini “devrim” olarak adlandırmak, halkçı karakterlerini, en azından 1919'da ve 2011'de ve ulusun geniş kesimlerinin harekete geçmesini vurgular. Ancak bu tarihlendirme ve adlandırma biçimi aynı zamanda Mısır'ın yüzde doksan dokuzunun çıkarlarına hizmet etmeyen tarihsel yanlış anlamaları ve mit yaratmayı teşvik eder.

Devrimler – klasik biçimleri Fransa, Rusya, Çin, Küba ve İran'dır – sosyal hareketleri ve siyasi seferberlikleri, bir ya da daha fazla halk ayaklanması momentlerini ve eski iktidar koalisyonunun tamamen farklı sosyal karakter ve çıkarlara sahip yeni güçlerle değiştirilmesini içeren daha uzun erimli yeni bir sosyo-politik düzen inşa edilmesi sürecini içeren sosyal, siyasi ve ekonomik dönüşümlerdir (transformasyon). Sömürgecilik karşıtı (anti-kolonyal) mücadeleler bir devrimi içerebilir veya içermeyebilir. Cezayir, Vietnam ve Güney Afrika bir devrimin gerçekleştiği örnek durumlardır. ABD, Hindistan, Fas ve Tunus, bir devrimin gerçekleşmediği tipik örneklerdir.

“25 Ocak Devrimi” terimini kullananların çoğu bu unsurların sadece birine atıfta bulunuyorlar – Tahrir Meydanı'nın işgal edilmesinin sadece Mısır siyasi hayatının merkez üssü değil, aynı zamanda tüm Arap dünyasında ve Madisson, Wisconsin, New York ve hatta Tel Aviv gibi ücra yerlerde halk protestosuna ilham veren bir sembol olduğu 25 Ocak'tan 11 Şubat 2011'e kadarki halk ayaklanması. Ancak Hüsnü Mübarek'i iktidardan indirme hareketi 25 Ocak 2011'de başlamadı. Birçok farklı çıkış noktası vardı: Binlerce grevi ve diğer kolektif eylemleri ve milyonlar işçiyi içeren 2000'lerin emek hareketi; dış siyaset meselelerine odaklanmasına karşın Mübarek rejimine karşı da sloganların dile getirildiği Irak ve Filistin halklarıyla dayanışma hareketleri; 2004 yılından itibaren hükümete bağlı olmayan medyanın artan gözüpekliği; Başkan Hüsnü Mübarek ve oğlu Cemal'e ismiyle seslenerek eskiden beri süregelen tabuları kıran Kifaye Hareketi; yargının bağımsızlığını savunmak için 2006 hareketi; eski başkan Zeynel Abidin Bin Ali'nin 14 Ocak 2011'de devrilmesinin ardından Tunus halkıyla dayanışma için yapılan açıklamalar ve gösteriler ve 25 Ocak 2011'de gösteri çağrısını başlatan “Hepimiz Halid Said'iz” kampanyası.

Ne bu gösterilerin düzenleyicileri ne de bu gösterilere katılanlar, başkan Mübarek'i istifaya zorlamak üzere olduklarını tahayyül etmediler. Ortalamadan daha büyük bu gösterilerin devrimci bir kabarışa dönüşümü, kitlenin düşmanlarının kim olduğunu anladığı bir açıklama kadar net bir şekilde eski iktidar partisi Ulusal Demokrat Parti'nin Kahire merkezinin kundaklandığı 28 Ocak 2011 Cuma günü meydana geldi. Bu eylem Barrington Moore'nin Diktatörlüğün ve Demokrasinin Sosyal Kökenleri: Modern Dünyanın Oluşumunda Ağa ve Köylü kitabındaki bir devrimde insanların eski düzenle köprüleri attıklarını farkettikleri ve “bir suçun yeni bir hukukun temeli haline geldiği” kritik bir anın geldiği argümanını örnekliyor.

Tahrir Meydanı'ndaki on sekiz günlük işgal süresince Müslümanlar ile Koptiler arasındaki uyum, islamcı ve seküler gençliğin işbirliği, kadınların cinsel taciz korkusu olmaksızın geniş katılımı, farklı sosyal sınıflardan Mısırlılar arasındaki dayanışma ve “Ekmek, Özgürlük ve Sosyal Adalet” gibi talepler etrafında fikir birliği, yeni bir Mısır düzeninin ana hatlarının fikrini verdi. İşgalin pratikleri, tüm vatandaşların eşitliği, insan haklarına saygı, kadınların için yeni bir kamusal rol ve ulusun refahının adil dağıtımı anlamına geliyordu. Fakat bu vizyon daha Hüsnü Mübarek devrilmezden önce işgalcilerin ellerinden alındı.

İlk önce, Mısır'ın kent meydanlarının işgalini başlatmada, örgütlemede ya da önderlik etmede hiçbir rol oynanamamış olan “akil adamlar” kendilerini hareketin sözcüsü olarak atadılar. Bunlar ekseriyetle bir devrim istemeyen kişilerdi, yahut demokratik bir Mısır isteyen Muhammed El-Baradey'in durumunda bunun nasıl örgütleneceği konusunda hiçbir fikirleri olmayan kişilerdi. Sonrasında ABD müdahale etti ve Mısır Yüksek Askeri Komutası'na Barack Obama yönetiminin Mübarek'in görevden ayrılmasını kabul edeceği ve Mısır Ortadoğu'da istikrar tarafında bir güç olarak kaldıkça ve İsrail ile barış anlaşmasını sürdürdükçe yıllık 1,3 milyar dolarlık askeri yardımı sağlamaya devam edeceği sinyalini verdi. Gördüğüm kadarıyla bu müdahalenin detayları ve kesin bir kanıtı mevcut değildir. Ama mevcut tüm bulgular bu tür bir şeyin meydana geldiğine işaret ediyor. En sonunda, hiçbir anayasal siyasi yetkisi olmayan ve Hüsnü Mübarek'in yirmi yıllık Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Tantavi tarafından yönetilen Yüksek Askeri Konsey (YAK), Başkan Mübarek'in istifa ettiğini, iktidara el koyduğunu ve seçilmiş bir hükümetin kurulmasına geçişi yöneteceğini ilan etti.

Niçin böyle bir manevranın otokrat bir başkanın halk ayaklanmasının kendi iktidarını meşrulaştırmak için kullanan bir askeri cunta ile yer değiştirmesinin aksine bir devrim ya da rejimin devrilmesini teşkil ettiği düşünülecekti ki? Eğer herhangi bir şüphe varsa 19 Mart 2011 referandumu, dahası YAK'ın tamamen anti demokratik 30 Mart tarihli Anayasal Beyannamesi bunu gün gibi aşikar hale getirmiştir.

Tahrir Meydanı'nı işgalin en etkileyici ve radikal yanlarından birisi – hiyerarşik olmayan, yatay temelde büyük ölçüde gençlik tarafından ve Mübarek dönemi partilerinden daha az katılımla örgütlenmesi – bu izahın bir parçası olabilir. Devrimcilerin bir örgütü yahut programı yoktu. Kendiliğinden bir halk hareketi bir otokratı alaşağı edebilir; fakat yeni bir siyasi düzen kuramaz. Bir diğer etmen, altmış yıllık otokrasi ve kamusal hayatın herhangi biri biçimine demokratik katılım için en kısıtlı imkanlardan sonra çok az Mısırlının 2011 yılı boyunca halk kabarışını zapt etmek için işbirliği yapan YAK ve Müslüman Kardeşler'in taktik olarak üstesinden gelecek yeterli siyasi bilgi ve tecrübeye sahip olması olabilir. Üçüncü bir etmen, 1919 ve 23 Temmuz 1952 olayları için “devrim” teriminin gelişi güzel kullanılmasına dayanan bir “devrimin” neyi teşkil ettiğine dair yaygın yanlış anlama olabilir.

23 Temmuz 1952 “askeri hareketi” hiçbir şekilde bir halk ayaklanmasını ihtiva etmiyordu. Aksine 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ivme kazanan hem ulusal hem de siyasi meseleler etrafındaki işçilerin ve öğrencilerin müteakip hareketliliklerinin altını oydu ve bloke etti.

Devrimci Komuta Konseyi tarafından 11 Eylül 1952'de ilan edilen toprak reformu, genellikle yeni rejimin “devrimci” özünün sembolü olarak değerlendirilir. Ama onun niyeti bu değildi. 1950'lerin başında, Çin'de 1949'da komünistlerin iktidara gelmesine karşılık olarak ABD toprak reformunu köylü devrimlerini önlemek için önleyici bir tedbir olarak gördü. Kahire'de ABD elçiliği ve CIA ajanları, Hür Subaylar'a bir toprak reformu gerçekleştirmelerini salık verdi. Mısır toprak reformu, tüm ekilebilir arazilerin sadece yaklaşık yüzde on beşinin yeniden dağıtımını gerektirdi – Suriye ve Irak'takinden daha mütevazi bir yeniden dağıtım. Tüm bu Arap sosyalist devletlerindeki toprak reformları, Amerikan yanlısı, anti komünist Güney Kore (ekilebilir arazilerin yüzde elli ikisi yeniden dağıtıldı) ve Tayvan (tüm ortakçı çiftçilerin yaklaşık üçte ikisi toprak aldı) diktatörlüklerinden daha az radikaldi.

Toprak reformu, monarşi yönetiminde Mısır'a hakim olan 12 bin büyük toprak sahibi ailenin siyasi gücünü ve ekonomik gücünün çoğunu yok etti. Fakat Leonard Binder'in “ikinci tabaka” olarak adlandırdığı üç yüz feddana kadar toprağa sahip aileler, on dokuzuncu yüzyılın ortasında pekiştirmiş oldukları kırsal güç mevkilerini tutmaya devam ettiler. Timothy Mitchell'in Uzmanların İktidarı kitabında ifade ettiği üzere Kamşiş'in kötü şöhretli el-Fikki ailesi, bu sınıfı ve Mısır toprak reformlarının kırsal bir devrim gerçekleştirme başarısızlığını örnekler.

Bir halk ayaklanmasının eksikliği, yukarıdan sınırlı bir toprak dağıtımının yönetilmesi ve bağımsız bir sendika federasyonunun örgütlenmesinin engellenmesi, 23 Temmuz ordu hareketini bir devrim yapmayan, fakat popülist sosyal politikaları olan korporatist bir rejim kuran anti-demokratik bir askeri darbe yapan kilit unsurlardı. Nasır rejimi Arjantin'deki Peronizm'e ve Cardenas ile PRI yönetimi altındaki Meksika'ya benzerdi. 23 Temmuz 1952'nin bir “devrim olarak yanlış anlaşılması, orduya 2011 yılında hak etmediği halk meşruluğunun verilmesine katkıda bulundu.

1919'da bir halk ayaklanması vardı. Fakat Britanya işgalinden faydalanan on dokuzuncu yüzyılın pamuk yetiştiricisi seçkinleri, güçlerini korudu ve hatta artırdı. Üstelik halk ayaklanmasının hedefleri gerçekleşmedi. Britanya ülkeyi işgal etmeye ve Mısır halkının demokratik isteğini, kendi kurduğu monarşi ile ittifak ve rekabet içinde engellemeye devam etti – yani devrim yok.

25 Ocak Devrimi bitmedi. Aksine daha gerçekleşmedi. Şimdiye kadar ordu ve Müslüman Kardeşler tarafından taktik olarak üstesinden gelinen bir devrimci halk kabarışı vardı. Yinelenen halk kabarışları oldu – Başkan Muhammed Mursi'nin 22 Kasım 2012 tarihli anti-demokratik anayasal deklarasyonu ve yeni anayasaya karşı olan en sonuncu kitlesel protestolar bazı başarılar kaydetti ve Müslüman Kardeşler ve ordu tarafından desteklenen gerici tedbirleri sınırlandırdı ya da geri aldırdı.

Mübarek rejimini güç merkezlerinin – İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, ordu ve onun ekonomik ayrıcalıkları ve ülkenin geri kalanı yoksullaşırken IMF destekli neoliberal politikalardan orantısız olarak çıkar sağlayan sermaye sınıfı (ister Ahmed İz (1) ister Hayrat el-Şatir(2) tarafından temsil edilsin) – yeniden inşası, geleceğin siyasi gündeminde duruyor. Devrimci güçler, cinsiyet eşitliğini, Müslüman ve Hristiyanlar için eşit vatandaşlık haklarını, kamusal sağlık ve eğitim sistemlerinin iyileştirilmesini, yürütme gücünün ademi merkezileşmesini ve seçilmiş mahalli ve vilayet hükümetlerinin güçlendirilmesini sağlayacak somut programlar öne sürmedi. Daha yapılacak çok şey var.

Notlar:

(1) Ahmed İz, Mübarek döneminin önde gelen büyük burjuvalarından biri ve çelik tekelinin sahibiydi. Mübarek'in partisi Ulusal Demokrat Parti'nin üst yönetimindeydi ve milletvekiliydi. Mübarek'in devrilmesinden sonra tutuklandı. Geçtiğimiz Ekim ayında kara para aklama suçundan yedi yıl hapis ve 3 milyar dolar para cezasına çarptırıldı. (kizilbayrak.net)

(2) Hayrat el-Şatir, Müslüman Kardeşlerin en önemli isimlerinden biridir ve Mısır'ın en zenginlerinden biridir. El-Şatir, Müslüman Kardeşler'in devlet başkanlığı seçimlerinde asıl adayıydı, ancak seçim kurulu tarafından adaylığı reddedildi. Müslüman Kardeşler'in el-Şatir'in veto edilmesi ihtimaline karşı yedekte tuttuğu Muhammed Mursi başkanlık seçimleri kazandı. (kizilbayrak.net)

Joel Beinin, Stanford Üniversitesi'nde Ortadoğu Tarihi profesörüdür. Mısır işçi sınıfının tarihi alanında uzmandır. Editörlüğünü ve yazarlığını yaptığı kitaplar arasında Ortadoğu'da İşçiler ve Köylüler, Nil Üzerindeki İşçiler: Milliyetçilik, Komünizm, İslam ve Mısır İşçi Sınıfı 1882-1954 kitapları bulunmaktadır.

Jadaliyya sitesinden kizilbayrak.net tarafından çevrilmiştir.