Muhammed Bouazizi’nin kendini yakarak Arap isyanlarının kıvılcımını çaktığı Kuzey Afrika ülkesi Tunus, Orta Doğu coğrafyasında iki yıldır yaşanan altüst oluşta hep ‘olumlu’ sembol oldu.
Diktatörlük rejimlerinin birbiri ardına devrildiği bölgede istikrarlı demokrasilerin kurulması beklentilerinin odağında yer aldı.
Ancak Tunus da, sandıktan çıkan siyasal İslam’ın, demokratik geçiş süreçleri üretmekteki bocalamalarından azade değil.
Ülkedeki laik muhalefetin son dönemde sesi en güçlü çıkan ismi olan Demokratik Yurtseverler partisinin lideri Şükrü Belayid’in suikastla öldürülmesi bunun en son göstergesi.
Tunus’a 23 yıllık Zeynal Abidin Bin Ali rejiminin devrildiği günlerde ayak basmıştım.
Ülkenin ‘laik diktatörü’ Bin Ali’yi taşıyan uçak - ironiktir - İslam’ın en katı uygulandığı Suudi Arabistan’a hareket edeli en fazla 3-4 gün geçmişti.
‘Yasemin Devrimi’ diye anılan süreci yerinde ‘koklama’ fırsatı bulmuştum.
Pek az kan dökülmüştü ve her kesimden Tunuslu, nepotik/kleptokratik (kayırmacı/yolsuzluğa bulaşmış) elitlerin böyle kolayca ‘çözülüvermesinden’ şaşkındı.
Herkes o güne kadar yapamadığı bir şeyi yapıyor, her köşede konuşuyordu.
Öyle ki, Tunus’ta aslında her şeyden öte bir ‘ifade özgürlüğü devrimi’ yaşandığı kanaatine varmıştım.
Birkaç ay sonra yeniden bu ülkeye gittiğimde bu kez siyaseti kimin nasıl belirleyeceği, ekonominin nasıl olup da yeni ve daha adil bir paylaşım düzenine evrileceği tartışılıyordu.
Bu kez ‘konuşan’ Tunusluların yerini kaçınılmaz biçimde ‘siyasi oluşumlar’ almıştı.
O vakitler şimdi artık Tunus’un Başbakanı olan Hammadi Cebeli ile söyleşi yapma fırsatı bulmuştum.
"Şeriat hedeflemediklerini" söylemiş, Tunus toplumunda "laikliğe hassasiyet göstereceklerini" belirtmiş, Türkiye’deki AK Parti hükümetini de "esin kaynağı" gördüklerinin altını çizmişti.
Koalisyon gerilimi dindirmedi
Nitekim 2011 Ekim’indeki seçimlerle ‘ılımlı İslamcı’ En Nahda sandıktan % 42 oranıyla birinci çıktı.
Buna rağmen iki laik parti ile koalisyona gitti. Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki’nin lideri olduğu merkez solcu Demokrasi için Kongre ile Mustafa Bin Cafer’in lideri olduğu laik ve solcu Tekettul partisi.
Ancak bu koalisyon, İslamcı-laik cepheler arasındaki gerilimi dindirmedi.
Bir yılı aşkın sürede kurucu meclis, bir uzlaşma anayasası ortaya koyamazken; ekonomik sorunlar katlandı, işsizlik ve yoksulluk azaltılamadı, yolsuzluk iddiaları birbiri ardına sökün etti.
İşte başından çıkartmadığı kasketi ve bıyıklarıyla sık sık Tunus medyasında görünen Belayid’in öldürülmesi, tam da Tunus 23 Haziran’da başkanlık ve meclis seçimlerine derin bir bölünmüşlük içinde giderken gerçekleşti.
Bu olay İslamcı-laik kapışmasında yeni bir perdeye işaret ediyor.
‘Gizli milis güçleri'
Suikast Tunus’un nasıl içten içe kaynadığının tezahürü.
Belayid, laik ve solcu partilerin yer aldığı Halk Cephesi’nin liderlerindendi.
Aslında geçen Ekim ayında yine aynı cepheden Tunus Nidası hareketinin lideri Lütfi Nakd, İslamcıların bir saldırısı sırasında ölmüştü.
Yandaşları bunu İslamcılara mal etmiş, hükümet ise saldırıyı doğrulasa bile Nakd’ın kalp krizinden öldüğünü savunmuştu.
Bu olay pek dikkat çekmedi. Ancak Belayid’in alışılmadık bir suikastla öldürülmesi bardağı taşırdı.
Belayid, En Nahda hükümetini yoksulluk ve işsizliğe derman olamamakla eleştiriyor, ‘gizli milis güçleriyle’ diğer toplumsal kesimlere saldırılar düzenlediğini söylüyordu.
Geçtiğimiz aylarda Siliana’da ve Tataouine’de Tunus’un en güçlü sendikası UGTT’nin de yer aldığı ve ekonomik hak talebiyle düzenlenen gösterilerde polis müdahalesinin yanı sıra eli bıçaklı ve sopalı ‘Devrimi Koruma Birliği’ öne çıkmıştı.
Laik ve sol kesimler Devrimi Koruma Birliği’ni "En Nahda’nın silahlı kanadı" olarak görüyor.
En Nahda’nın türbelere saldırılar düzenleyen ve giderek görünür hale gelen Selefiler’e ‘alan açtığını’ öne sürüyorlar.
İslamcı-laik kapışmasının bir başka tezahürü de hazırlanan anayasa taslakta yer alan dört eşle evliliğin resmileşmesi, evlilik yaşının 14’e indirilmesi gibi unsurlardı.
Belayid bunlara muhalefette başı çekenlerdendi.
Bazı bakanlıklarda ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları, 25 milyar dolarlık kara para aklama skandalı ve Dışişleri Bakanı Refik Abdülselam hakkında evlilik dışı ilişki ve devlet imkanlarını kötüye kullanma gibi suçlamalar işleri içinden çıkılmaz hale getirmişti.
Sonunda Cumhurbaşkanı Marzuki, En Nahda’ya kabine değişikliğine gitmesi için rest çekmişti.
Suikastın zamanlaması
Belayid suikastının zamanlaması her açıdan dikkat çekici.
Laik ve solcu cephe, suikasttan ötürü En Nahda’yı doğrudan suçluyor.
"Gelişmeler Ennahda’yı yeni bir hükümete zorlayacak."
İslamcı cephe ise, suikastın En Nahda’yı hedef alan bir provokasyon olduğu kanaatinde.
Başbakan Hammadi Cebeli, “Bu bir terör suçu ve sadece Belayid’e değil tüm Tunus’a karşı işlenmiştir” dedi.
Nitekim İslamcılar suikastın En Nahda’nın Demokratik Yurtseverler Partisi’ne dışişleri, içişleri ve eğitim bakanlıklarını verecek bir uzlaşmaya vardığı sırada gerçekleştirildiğini söylüyorlar.
En Nahda’nın hükümet edemez hale getirilmeye çalışıldığını savunuyorlar.
Cumhurbaşkanı Marzuki, suikast sonrası Fransa ziyaretini yarıda kesti, İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesine katılacağı Kahire ziyaretini iptal etti.
Kuvvetle muhtemel ki gelişmeler En Nahda’yı yeni bir hükümete zorlayacak.
Halk Cephesi’nin suikast sonrası sokaktaki tansiyonu düşürmeye gücünün yetmeyeceğini söylemesi ise hayra alamet görünmüyor.
BBC Türkçe / 07.02.13