Bazen susup dinlemek lazım sadece! - Umur Talu

  • Arşiv
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 02 Aralık 2012
  • 05:27

Merhaba Umur Bey,

Bu mektubu size cezaevinde tutuklu bulunan ablam Hanım Onur adına Cizre’den yazıyorum.

Ablam tutuklandığında Cizre Belediye Başkan Yardımcısı idi. Halkın oylarıyla seçilmiş; sivil, yasal, barışçı siyaset yapan, hayatını buna göre yaşayan biriydi. 14 ay önce ev baskınında aldılar onu.

Yeğenlerim, Mirhat 7 yaşında ve epilepsi hastası; Solin 4 yaşında, kan kanserini yenmeye çalışıyor.

Anneleri yaklaşık bir buçuk yıldır hapiste, baba bir yıldır kayıp. Bu iki güzel çocuğun hayatı, balonlarla, oyunlarla, şekerlerle geçmesi gerekirken; görüş günleri, polisler, gardiyanlar, mahkeme salonları ve cezaevleriyle geçiyor.

Solin annesi tutuklandıktan sonra kan kanserine yakalandı. Çocuklar duruşmalarda sadece bir kaç dakika annelerini görebildi. Biz son duruşmada içeri bile alınmadık

Size ablam Hanım Onur’un cezaevinden yazdığı mektubu ve iki çocuğuyla resmini iletmek istiyorum:

Yaklaşık bir yıldır devletin temellerinde adalet aradım. Son duruşmadan sonra iki hasta çocuğum yine gözleri yaşlı, yine parçalanmış hayalleriyle, boyunları bükük halde adliye

sarayından ayrıldı. 14 ay önce bir anneleri vardı, bir babaları vardı, bir yuvaları vardı.

Solin’in cezaevine yanıma hepimizi ağlatan bir masal anlattıydı:

Bir varmış, bir yokmuş. Annem, babam, abim varmış bir zamanlar. Bir gece canavarlar gelmiş, önce babamı, sonra annemi götürmüşler, her yeri dağıtmışlar. Sonra Solin hasta olmuş. Ama önceden hep berabermişler.’

Son duruşmam 31 Ekim’deydi. Avukat, kemoterapiye başlanacağını, Solin’i annesinin yanına almanın onu öldürmek olacağını söyledi. Daha önce cezaevine almayı denediğimizi fakat çocuğun hastalandığını açıkladı. Hâkimin kendi çocuğu hiç hastalanmamış gibi takındığı soğuk tavrı gördükten sonra vicdanlara sesleniyorum:

Kim hasta çocuğunu ölüme terk edip kaçar? Siz hiç çocuğunuzu ölüme terk ettiniz mi? Adalet Bakanlığı, çocuklarımı ölüme terk etti. Onların hayatını, Kürt sorununun çözümüne, ortamın yumuşamasına bıraktı.

Gizli tanıklar ifadelerini geri çektiği için mahkeme uzasın diye bize yeni gizli tanık buldular. Hawin denen gizi tanık ismine yakışmayan yöntem ve iftiralarla yazımı kışa çevirdi.

17 Temmuz 2012’de 9 gencin dağa çıkmasına yardım ettiğimi, iki katlı evim olduğunu, bir çocuğumun hasta olduğunu söylemiş.

İleri sürdüğü fotoğraf o kadar karanlık ki ben teşhis etmekte zorluk çektim ve fotoğraf kesinlikle bana ait değil.

16 Eylül 2011 tarihinde tutuklandım. Gizli tanık ise 2012’den bahsediyor.

İki çocuğum var ve ikisi de hasta; demek ki gizli tanık gazete bile okumamış. İki katlı evim olduğunu söylemiş. Hiç iki katlı evim olmadı. Yedi katlı binanın altıncı katında oturuyordum.

Cezaevinden çıkmayayım diye bu oyunları oynayanlar, çocuklarımın ölmesine uğraşıyor. Ne yazık ki, bir dönem mağdurların ve mazlumların hakkını koruyacağım diyen hükümet, şimdi o mazlumları ölüme terk ediyor.”

Ablamın size iletilmesi için bize verdiği mektup böyle.

Bir aileye böyle büyük yıkım yaşatmanın nasıl bir gerekçesi olabilir? Vicdansızlık

hangi ahlakla, hangi kutsalla, hangi hukukla açıklanabilir?

Çocukların dünyası yeterince kararmış zaten; geriye sadece canları kalmış, onu da mı istiyorlar?

Bu iki günahsız çocuk adına, Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a da sesleniyorum, Mirhat’ın kendi kelimeleriyle:

Hiçbir çocuk annesiz, babasız kalmasın. Anneyi görmek çocuğun, çocuğu görmek annenin hakkıdır. Başbakan’a sesleniyorum. O annesiz, babasız yapabilir miydi?”

Ablamın sonraki duruşması 3 Aralık’ta. Davanın karar alıcılarına da sesleniyorum

Umur Bey, köşenizde toplumsal adaletsizliklere sık değiniyorsunuz. Hanım Onur davasına da değinmenizi rica ediyorum. İçten saygı ve selamlarımla. Nursel Ekin”

Habertürk / 02.12.12