Barzani, Türkiye için ne yapabilir? - Fehim Taştekin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 02 Ağustos 2012
  • 02:30

Suriye’nin kuzeyinde fiili Kürt özerk yapılanmasına giden yeni süreçte Kürtlere yol gösterici olarak öne çıkan Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında dün kritik bir görüşme gerçekleşti. Ziyaret öncesi Türkiye’nin tepkisinde önemli bir kırılma görüldü. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Suriyeli Kürtlerin ‘Batı Kürdistan’da 6 yerde kontrolü ele almasına ilk tepkisi ‘askeri müdahale’ ve ‘tampon bölge’ oluşturma tehdidini içeriyordu. Davutoğlu ise Kürtlerin taleplerinin Suriye’de seçilmiş bir meclis tarafından tanınması halinde buna karşı kırmızı çizgileri olmayacağını belirtti. Tabii bu yaklaşım da Kürtleri tatmin etmiyor. Kürtler, Arapların egemen olacağı mecliste özerkliğe set çekileceğini düşünüyor. Arap milliyetçiliğinin beşiği Suriye’de Araplara güven duymamakta haksız sayılmazlar. Zaten Suriye Ulusal Konseyi (SUK) garanti vermiyor, hatta ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ismindeki Arap kelimesini tartışmıyor. Bu nedenledir ki 15 Kürt parti, Kürt Ulusal Konseyi’ni (KUK) kurup ayrı bir yol tutturdu.

Yanlış önermeler

Kürt meselesinde SUK ile Türkiye’nin çizgisi örtüşüyor. Türkiye’deki tehditkâr tepkinin altında şu önermeler yatıyor:

“Bu fiili durum Kuzey Suriye’de Kürt özerk yönetimine, hatta ileride Kürt devletine yol açar.”

“Elindeki silahlarla baskın çıkan Demokratik Birlik Partisi (PYD), PKK’nın güdümünde bir harekettir.”

“Beşşar Esad kasten Kürt bölgesini PYD’ye bıraktı.”

“Gelişmeden Barzani de sorumlu çünkü aş başında Suriyeli Kürtlere imzalattığı Erbil Anlaşması’yla özerkliğin temeli atıldı.”
Bu 4 önerme de sorunlu:

1- Bir kere Kürtler Türkiye’nin güneyinde kesintisiz otonom bir bölgenin fiziksel olarak mümkün olmadığının farkında. Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde ‘idari özerklik’, ‘ve ‘demokratik özerklik’ gibi daha gerçekçi alternatifler üzerinde duruluyor. Suriye’den ayrılmayı dillendiren de yok. KUK Başkanı Abdulhakim Reşad’a bakılırsa Erbil’de üzerinde uzlaşılan model federalizm.

2- PYD’nin Esad rejimiyle bağı da düşmanlık ile işbirliğinin paralel geliştiği bir ilişki. Tipik bir Ortadoğu gerçeği. Rejim güçleri çekilerek PYD’nin önünü açsa da çatışma da oluyor. Beşar, Rudaw’la röportajında PYD-rejim bağlantısındaki gri alanın ipuçlarını veriyor. Hem “PYD kontrolü çatışma olmadan ele aldı... Askeri üsler PYD’ye bırakıldı... PYD dışında bir partinin kontrol noktası kurmasına izin verilmez” diyor, hem de Esad’ın PYD’ye karşı savaşmaları için Arap aşiretlerine 3500 silah dağıttını söylüyor.

3- PYD-PKK ilişkisi nedeniyle nükseden ‘Kürt paranoyası’ da yeni bir yaklaşım geliştirmeyi engelliyor. PYD-PKK ilişkisi biraz da BDP’nin PKK ile ilişkisini andırıyor. Elbette PYD’nin milis gücüne sahip tek partisi olması evvela Kürt partiler için sorun. Aslında Türkiye’nin Sünni Araplara yaptığı gibi Kürtlere de hamilik yapması, hatta bir adım ileri gidip Suriye’de yasallık kazanmış bir PYD ile ilişki kurması Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde de elini güçlendirir.

4- Barzani’ye biçilen rol de abartılı. Erdoğan’ın “Bir yanlışlık varsa düzeltilir” sözünden anlaşılıyor ki Barzani, Ankara’ya hayal kırıklığı yaşattı. Barzani’nin çabaları 3 noktaya odaklanıyor: Kürtlerin kendi aralarında çatışmalarını önlemek, çatışmaların Kürt bölgesine sıçraması halinde Kürtlerin savunma kapasitesini arttırmak ve nihayetinde Esad’ın kaderine bağlı olarak ortak Kürt duruşu oluşturmak. Türkiye’nin kaygılarını aşan bir çaba bu. Türkiye’nin Barzani’den beklentisi PYD’nin süreci tekeline almasının önlenmesi. Ama Barzani’nin nüfuzu sınırlı. PYD’den Hüseyin Koçar’ın “Barzani konusunda kötümser değiliz çünkü birlik için çok çalıştı. Erbil Anlaşması’nın altını oyacak düzeyde Türkiye’nin etkisi altına girmeyeceğine inanıyoruz” sözleri bir temenninin ötesinde bir kırmızı çizgiye işaret ediyor. Barzani, Kürtlerin haklarını engelleyen bir lider durumuna düşmek istemez.

Türkiye söz konusu ise...

Barzani’nin Türkiye’nin istediği doğrultuda müdahale etmesi kırılgan Kürt birliğini dağıtır. Orada Kürt’ün Kürt’le savaşı olmayan bir şey değil. Durum zaten çok hassas. Bu noktada Reşat’ın sözleri önemli: “Kürtler PYD nedeniyle hayal kırıklığı yaşıyor. PYD, Erbil Anlaşması’na uymuyor. Böyle giderse Kürt birliği bozulabilir ve Kürtler kendini korumak için ÖSO’ya katılabilir.” Tabii Barzani Bağdat’la restleştiği, hele hele Suriye sınırındaki Rabia’da kontrolü peşmergelerden almak için yığınak yapan Irak askerleriyle çatışmanın eşiğine geldiği bir sırada Türkiye’nin öfkesini de hesaba katmak zorunda. Barzani’nin yapabileceği şey Kürtlere telkinde bulunmak, Türkiye’yi teskin etmeye çalışmaktır. Kürtler de Türkiye’nin yapabileceklerinin sınırlı olduğunu görüyor. Olası bir müdahale diğer partileri de PYD’leştirir. Bu noktada son söz Beşar’ın: “Türk ordusunun Batı Kürdistan’a girebileceğini sanmam. Buna karşı dururuz. PYD’nin de sorumlu davranmasını umuyoruz çünkü ne Türkiye ne de diğer bölge ülkeleri Batı Kürdistan’ı kontrol etmelerine izin vermez.”

Radikal / 02.08.12