Bahoz Erdal: Antep saldırısı MİT ve Emniyetin işi

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 02 Eylül 2012
  • 09:01

HPG komuta yapısından Bahoz Erdal, Antep’te yaşanan ve 10 sivilin hayayatını kaybettiği saldırıdan MİT ve Türk Emniyetini sorumlu tuttu. Erdal Türk yetkililerin saldırı konusundaki çelişkili açıklamalarına dikkat çekerek HPG’nin bugüne kadar ne yaptıysa sahiplendiğini ifade etti.

HPG komuta kademesinden Bahoz Erdal son günlerde Kürt hareketine yıkılmaya çalışılan Antep saldırısı konusunda açıklamalarda bulundu. Baki Gül’e konuşan Erdal, Türk basını tarafından hede gösterilen gerilla ile görüştüğünü ve kendisinin gerillaya katıldıktan sonra hiç şehir yüzü görmediğini söyledi. Erdal olaydan AKP hükümeti, Türk Emniyeti ve polis tarafından gerçekleştirildiğini belirtti.

İşte Bahız Erdal’ın gündemdeki olaylar üzerine yaptığı açıklamalar:

Antep’teki patlama ile başlayalım... AKP ne yapmak istiyor?

- Öncelikle Kürdistan’a hoş geldiniz. Antep’teki patlamayı biz de kınıyoruz. Türk hükümeti bizi sorumlu tutuyor. Ancak bu patlama sonrası Türk medyası, AKP yetkilileri ve devlet hemen bizi hedef gösterdi. İlk saatten itibaren bizi kesin dille suçlamaları bir noktaya işaret ediyor. Diğer bir husus ise kamuoyunun dikkatinden belki kaçmıştır. Yetkililerin açıklamaları çelişkilidir. Bizi sorumlu tutuyorlar. Kanıtlamak için bazı fotoğrafları gösterdiler halktan bazı insanları tutukladılar. Bazı arkadaşlarımızın isimlerini verdiler. Sundukları bu kanıtlar çelişkilidir. Dikkat ettiyseniz Antep valisi dedi ki eylem yapan kişi Amanos güçlerinden Osmaniye grubundandır. Resmi açıklama böyledir. Diğer bir açıklamada dediler ki Amed saha komutanlığı bu eylemin talimatını vermiş. Eylemci Amed’den gelmiş. Onu Amed’den getirenler var geri götürenler var. Güya onlar tutuklanmış. Sorumlu tutulan gerilla nasıl oluyor da hem Osmaniye grubundan hem de Amed’den geliyor. Bu açıklamalar çelişkilidir. Bu konuda bilmeyenler için söyleyeyim Amed saha komutanlığı kendi sınırları içinde eylem yapabilir eylem talimatı verebilir. Kendi sahası dışında bir eylem yapamaz eylem talimatı veremez. Amed Sahası Amed’dir, Garzan’dır, Erzurum, Bingöl, Muş, Bitlis, Batman illerini içine alan bir saha. Oradaki komutanlığımız bu saha içinde eylem yapma talimat verme yetkisine sahiptir. Bu alan dışında eylem yapma, yaptırma ve örgütleme yetkisi yoktur. HPG olarak iç işleyişimiz böyledir. Bütün sahalar için böyledir. Botan sahası içinde böyledir, Zagros sahası içinde böyledir. Bir kişi nasıl hem Amanos’ta Osmaniye’de gösteriliyor, hem de Amed’den gelmiş Amed sahasından talimat almış oluyor. Bu resmi açıklamaların kendisi devletin iddialarını boşa çıkarıyor, temelsiz kılıyor.

SİVİL HEDEFLER KONUSUNDA DUYARLIYIZ

Gösterilen fotoğraflar ise bu yalanları biraz kamufle etmeye dönüktür. İddiaları daha inandırıcı kılmak içindir. HPG olarak Antep’teki patlama ile hiçbir ilgimiz olmadığını açıkladık. Gerçekte böyledir. Eğer gerçekten sivilleri hedefleseydik her gün sivillere yönelik eylem yapabiliriz. Öyle bir eylem çizgimiz ve anlayışımız olsaydı bu tür eylemleri her gün yapabiliriz. Sivilleri hedeflemek askerleri hedeflemekten bin kat daha kolaydır. Herkes bu konuda ne kadar duyarlı olduğumuzu biliyor. Kürdistan’ın dört bir yanında savaş varken bir yıldır bizden kaynaklı bir sivilin burnu bile kanamadı. Bizim arkadaşlarımız bir sivile zarar gelmemesi için yeri geldiğinde kendi canını riske atıyor. Bu konuda çok hassas ve duyarlı davranıyoruz. Bu birinci husus. İkinci bir husus ise biz HPG olarak ne yaptıysak sahiplendik. Sahipleniyoruz. Hata da yapsak yanlışta yapsak bizim adımıza birileri suçda işlese bunu kamuoyuna ilk açıklayan biz olduk. Daha iki yıl önce Batman’da çok acı bir olay yaşandı. Dört yurtsever insanımız bir kaza, bir yanlışlık ve ihmal sonucu şehit düştüler.Bu olayın bizim birimlerimiz tarafından yapıldığını hiç kimse ispatlayamazdı. Ama ilk biz açıkladık. Kamu oyuna, halkımıza ve mağdur ailelerine açıkladık. Gerekli araştırmalar soruşturmalar yapıldı. Yargılamalar yaptık ve sonuçlarını halkımıza açıkladık. Bizim HPG olarak halkımıza ve kamuoyuna veremeyeceğimiz hesabımız yok. HPG harbi bir gerilla örgütüdür, şeffaftır, sözünün eridir. Yaptıklarını sahipleniyor üstleniyor. Gerektiğin de dünya ya kafa tutan HPG yanlış yaptığında açıkça söylüyor. Hesabı ne ise vermeye de hazırdır. Birileri içimiz de yanlışlık ile ya da bilerek bir suç işlemiş ise bunu halkımıza bağlılık gereği açıklıyoruz, gereği ne ise yapıyoruz. Yaptıysak üstleniyoruz. Çekindiğimiz bir şey yok. Uğruna mücadele ettiğimiz dava haklı ve meşru bir davadır bunun için yaptıklarımızdan gurur duyuyoruz. Niye gizleyelim, bir yanlış bir hata var ise herkesten önce biz açıklıyoruz. Halkımıza ve Şehitlerimize bağlılık gereği saygı gereği açıklıyoruz. Oysa biz PKK olarak, HPG gerillaları olarak binlerce genç, kadın, erkek fedailik temelin de kenetlenmişsek, bu güvene inanca dayalı. Kendi içinde kandırma dezenformasyon durumları olur ise başta HPG içinde birbirine ve yönetime karşı bir güvensizlik gelişir. Oysa bizi bir arada tutan en temel faktör güvendir. Bu güven açık olmaya, şeffaf olmaya, dürüst olmaya gerçek ne ise ona bağlı olmaya dayanıyor. Oysa AKP yalancı hükümeti bizi de kendisi gibi sanıyor.

ANTEP SALDIRISININ SORUMLUSU MİT VE EMNİYETTİR

Peki AKP neyi hedefledi bununla ?


AKP çok zorlandı, dış politika konusunda sorgulanır hale geldi. Türkiye kamuoyu tarafından hatta kendi tabanı tarafından ciddi bir sorgulama kuşku ile bakma sıkışma yaşadı. Diğer taraftan halkımız ve gerillamız tarafından yürütülen mücadele karşısında ciddi bir zorlanma yaşadı. Ciddi bir tıkanma yaşadı bir başarısızlık durumu var. Kamuoyu desteğini kaybetmeye başladı. Aslında Erdoğan’ın Türk kamuoyunun gevenini kazanmaya kendi etrafında toplamaya ihtiyacı vardı. Erdoğan’ın bir bakanı Antep eylemi bizim elimizi güçlendirdi diye açıklama yaptı. Bizim elimizi güçlendirdi diyen niye yapmış olmasın. Kürt halkına ne yararı var ki PKK böyle bir eylemi gerçekleştirsin. Eskiden Devlet zorlandığında JİTEM vardı. Bu tür eylemler yapıyordu. Ergenekon vardı! Şimdi AKP devleti ve AKP’nin gizli gücü, vurucu gücü emniyettir MİT’tir. Bunların parmağı vardır bu işte.

Adı geçen gerilla ile bizde konuştuk, o anda orda olmadığını Antep’e hiç gitmediğini söyledi

O arkadaşın resminin, isminin geçtiği aynı gün bende ilgili alanı aradım konuştum. Arkadaş birliğindedir normal çalışmalarını yürütüyor. Kendisi ile de konuştum sordum, sadece Antep değil Kürdistan’ın hiç bir şehrine inmemiş.

Hüseyin Aygün’ün göz altına alınması ve bırakılmasında sizin de adınız geçti bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz.

- AKP’nin özel savaş medyası bu meseleyi çok işliyor. PKK propaganda amaçlı eylem yapıyor, propaganda terör örgütünün oksijenidir gibi basit yüzeysel, Türk kamuoyu ve toplumu kandırmaya susturmaya gerçekleri saklamaya dönük bir yaklaşımdır. Küçük marjinal bir örgüt belki sansasyonel, propagandavari eylemlere ihtiyaç duyabilir. PKK gibi büyük bir hareket kendini kanıtlamış, Kürdistan’ın dört bir yanında mücadele yürütüyor, belli bir noktaya gelmiş bir hareket bu basit yaklaşımlara girmez ihtiyaç duymaz. Mesele o kadar yüzeysel değil. Çok ciddiyetsiz yaklaşıyorlar, çok sorumsuz yaklaşıyorlar. Bu açıklamalar sırf bize dönük değil. Türk kamuoyunu kandırmaya gerçekleri gizlemeye çalışıyorlar. Oysa Kürdistan’da çok ciddi bir durum var, bir savaş var. Onun için ne o eylemi ne de başka bir eylemi propaganda amaçlı yapmıyoruz. Hüseyin Aygün’ün gözaltına alınmasından haberimiz yoktu. Açıklamalarının bir kısmı doğru idi. Sorduk arkadaşlar mı gözaltına almış arkadaşlar dedi doğru. Tartıştık erken bırakılacaktı kırk sekiz saat değil daha erken bırakılacaktı. Birçok eylem oluyor müdahale olmuyor, operasyon çıkmıyor o gün apar topar operasyon başlatıldı ve alan bombalandı. Hüseyin Aygün’ün güvenliğini düşünüyorlardı ise niye alanı rast gele bombaladılar. Niye askeri çatışmaya sokacak duruma getirdiler. Operasyon ve bombalamalar Hüseyin Aygün’ün bırakılmasını geciktirdi.

HÜSEYİN AYGÜN OLAYINDA PROVOKASYON YARATILMAK İSTENDİ

Devlet orada Hüseyin Aygün’ümü hedefledi?


- Bu normal bir durum değil. Dikkat çekicidir. Operasyon ve bombalamalar o ortamda o kişinin hayatını hedefledi. Kobra helikopterleri ile rastgele ormanları bombalayarak kurtarma operasyonu mu olur. Türk ordusu böylemi kurtarma operasyonu yapıyor. Yoksa o kişiyi imha etmeye mi çalışıyor. Bizce bu bir oyundu, zaten AKP yetkilileri hemen açıklama yaptılar güya PKK bu sefer Alevi’leri hedef almış. Muhtemelen operasyonlar ve hükümet yetkililerinin açıklamaları paralel bir biçimde gerçekleşti ve bir provokasyona dönüştürmek istediler. Oysa biz PKK olarak HPG olarak niye Alevileri hedefleyelim? Aleviler kimdir? Aleviler de Kürtler gibi en fazla zulme uğrayan, horlanan, dışlanan, küçümsenen, katliama uğrayan bir kesimdir. Dersim’de, Sivas’ta, Maraş’ta, Adıyaman’da, Çorum ve Malatya’da Aleviler Alevi oldukları için dıştalanmış bastırılmış, birde Kürt oldukları için çifte bir zulme maruz kalmış diğer kesimlerden iki kat zulüm görmüş. Bu kadar katliamdan geçmiş, zulme maruz kalmış bir kesime birde niye biz saldıralım. Tam tersine en fazla Alevi’leri anlayan Kürt’lerdir. Neden? Acılarımız birdir. Sadece Kürt Alevi’leri değil Türk Alevi’leri de iki toplum eskiden beri hep bastırılmışlar, dıştalanmışlar, horgörülmüşler. Onun için biz şunu açık söylüyoruz, biz HPG olarak sadece Kürt’lerin Kürdistan Halkının savunma gücü değiliz. Dersim’deki, Sivas’taki, Adıyaman’daki, Maraş ve Çorum’daki Alevi’lerinde savunma gücüyüz. Biz bir daha Dersim’de 1938’de yaşanan katliamlara, Sivas’ta, Maraş’ta yaşanan katliamlara izin vermeyeceğiz. Bu katliamları yapanlardan hesap soracak olan güç biziz. Hatta en son Malatya’da, İstanbul’da evleri işaretlenen hedef haline getirilen Alevi’lerin arkasındayız. Bilsinler ki sahipsiz değiller. Sadece Aleviler de değil, Türkiye’de Kürdistan’da ne kadar ezilmiş zulme maruz kalmış toplum, kesim, inanç ve azınlık var ise biz hepsinin savunma gücüyüz. Bunu böyle bilsinler. Özellikle Alevi toplumu, Alevi kardeşlerimiz şunun artık farkına varsınlar. Türk devleti Alevi’lere hep ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışmıştır. Yani AKP gibi bir parti öne çıkararak CHP’ye mecbur etmek istemiştir. Yani biz diyoruz ki Alevi’ler artık ne ölüme nede sıtmaya razı olmak zorunda değiller. Kürtler gibi, Kürtler ile birlikte kendi özgücüne dayanarak beraber örgütlülüklerini geliştirerek Türkiye’yi dönüştürebilirler. Özgürlüklerine kavuşabilirler. Bu konuda bazı tutarsız yaklaşımlar var. Bazı kişilikler var hem Dersim'de yaşananları bir katliam olarak niteliyor soykırım olduğunu söylüyor güya gündeme getirerek duyarlılık gösteriyor bir yandan da CHP'ye yapışmış bırakmıyorlar. CHP'yi savunuyor.. Bu katliamı yapan ise CHP'nin kendisidir. Bu da tutarsız bir yaklaşım sözkonusudur. Bir ikiyüzlülüktür bu yapılan. Artık Alevi halkımız gerçekleri görmeli, bu ikileme mecbur değildir. Devlet sürekli bu ikileme zorunlu kılmıştır. Ya AKP yobazlığına ya da CHP kurnazlığına, ama artık ikisine de mecbur değildir. Alevilerin en temel dayanağı onlar gibi acı çeken Kürt Halkıdır. Onların da arkasında onları savunacak bir güç vardır. Hükümet bunu gördüğü için artık alevi toplumunda da bir uyanış, gerçeğin farkına varma durumu geliştiği için bu tür provokasyonları Alevileri ve Kürtleri karşı karşıya getirme hatta CHP'de yaşanan bazı operasyonlar Alevileri ve Kürtleri birbirinden koparmaya dönük geliştirilmiştir. Bunlar birbirinden kopuk tesadüfi şeyler değildir.

AKP BİR SAVAŞ HÜKÜMETİDİR

HPG'nin Kuzey Kürdistan'dan gerçekleştirdikleri gözaltı ve yol kontrolleri, tutuklamaları var. Bu yoğunlaşıyor. İkili bir hukuk var, devlet hukuku ve sömürge hukukunu kabul etmediğinizi söylüyorsunuz. Yine elinizde tutsaklar var, serbest bıraktıklarınız var. Yol kontrolleri yapılmaya devam ediyor. HPG'nin yol kontrolleri ve tutuklamalar ile söylemeye çalıştığı nedir, ne anlatılmak isteniyor?


- Başta şu açıklandı; devlet Kürt halkının iradesini kabul ederse, Kürtler de devleti kabul eder. Devlet Kürtlerin haklarını tanırsa Kürtler de devleti tanır. Bizi kabul edeni biz de kabul ederiz. Bizi reddedeni biz de reddederiz. Şimdi devlet Kürtleri reddetmekle kalmıyor, yok etmeye çalışıyor. Gerçekten bir soykırım savaşıdır AKP'nin yürüttüğü politikalar. Tamil örneği veriliyor, bu bir katliamdı, bir halkı yok etme operasyonu ve savaşıdır. Şimdi AKP Tamilvari bir savaş yürütmeye çalışırsa, onbinlerce insan hapislere doldurulurken, hergün çocuk kadın demeden sokaklarda insanları katlederken, onbinlerce paralı ve özel askerler, profesyonel ordu, özel harekat, dünyanın en modern savaş tekniklerini almaya çalışırken, geliştirmeye çalışıp o temelde bizi yok etmeye çalışırken herhalde biz buna karşı seyirci kalamayız. Ne kadar yurtsever Kürt varsa ne kadar demokrat Kürt varsa hepsi içeriye atılacak, Kürdistan'da ne kadar hain işbirlikçi çete ajan muhbir varsa onlar cirit atacak. Bu böyle mi olur? Yani -böyle bir şey olması sözkonusu mu? Kürdistan'ı para pul için satan insanlara mı bırakılacak? Bunlar Kürdistan’a ve Kürt halkına karşı suç işlemişlerdir. AKP bir savaş hükümetidir. AKP Kürdistan'da bir soykırım savaşı yürütüyor. AKP Erdoğan bizzat Roboski katliamından sorumludur. Ertesi gün Erdoğan'ın kendisi Genelkurmayı kutladı. Üçüncü gün diyor ki onlar niye mayına basmıyor. Böylelikle katliamı savundu. Hergün Cizre'de Gever'de Amed'de çocukları öldüren AKP polisidir. Bu hükümetin polisidir. Bu hükümeti Kürdistan'da savunanlar onu aklamaya çalışanlar, muhbirlik ve siyasi koruculuk yapanlar bu savaşın ortağıdırlar. Bu savaşın suçlusudurlar. Tabiki bu devletin sömürgeci hukuku, inkarcı hukuku varsa, Kürtleri yok etme temelinde oluşturulan yasaları ve hukuku varsa elbette Kürt halkının özgürlüğe dayalı hukuku olacaktır. Buna dayalı bir hukuk Kürdistan’da işleyecektir. Şuan da da Kürdistan'da yürütülen budur. Biz Kürdistan'da halka yarayacak herhangi bir projeyi engellemedi. Tam tersi Kürdistan'da yürütülen projelerin tümü MGK kararıyla yapılan projelerdir. MGK Güvenlik ile ilgili bir kurumdur. Devlet güvenliği ile ilgili konular, 4+4+4 eğitim programından tutalım, 1000 imamın Kürdistan'a gönderilme kararı, yol, hava alanları ve barajların yapılması burada karar altına alındı. Bu çalışmalar ilgili bakanlıklarda hazırlanıp proje olarak sunulmuş çalışmalar değildir. Bunların hepsi Kürdistan nasıl boşaltılır. coğrafik olarak nasıl birbirinden ayıracağız, demografik yapıyı nasıl alt üst edeceğiz tartışıldı, sadece gerillaya dönük değil barajların tümü kendileri de belirtiyor, güvenlik amaçlı yapılan barajlardır. Sadece gerilla hareket alanını daraltma amaçlı değil, çok daha uzun vadeli, çok daha tehlikeli, Çiller 4000 köyü yakarak boşalttı, şimdi de Kürdistan’da ne kadar vadi varsa bunları su ile doldurup kalıcı bir biçimde boşaltmaya çalışıyorlar. Bu Ermeni soykırımından çok daha tehlikelidir. Çünkü -çok daha sinsidir. Buna karşı biz sessiz mi kalalım? Buna karşı bizim nasıl mücadelesiz kalmamız bekleniyor? Bunlar askeri operasyonlardan çok daha tehlikelidir.

GERİLLA YATIRIMLARI DEĞİL KARAKOL İNŞAATLARINI HEDEFLİYOR

Bu çalışmaları yürütenlerin de bunları bilmeleri gerektiğini söylüyorsunuz yani?


- Evet, tabi bir örnek vereyim, Kürdistan'da binden fazla yeni karakolun yapılacağı söyleniyor. Sıkça dillendirilen "PKK yatırımları engelliyor" projeleri engelliyor" dedikleri hususlar bunlardır. Binlerce karakoldur, onlarca cezaevidir. Sadece Siirt, Şırnak, Hakkari ve Van'da 80 baraj projesi şuan da var. Yani hiçbirisi ne Kürdistan'a ne Kürdistan halkına ne de onun refahını amaçlamıyor. Tam tersine hepsi AKP işbirlikçileri ve Fethullahçılar tarafından alınan ihalelerdir bunlar. İstiyorsanız araştırın hepsi özellikle karakol ve binalar inşaatı TOKİ tarafından yapılıyor, onlarda hepsinin ihalesini Fethullahçılara veriliyor. Yani burada Fethullahçılar ve AKP rant sağlıyor, ikincisi Kürdistan'da adeta bir tufan projesi yürütülüyor. Halkımız bu gerçekleri görmelidir. Biz bu projelere alet olanları, çünkü bunlar da epey kazanç sağlıyor, hem de bu yollar askeri amaçlıdır. Gidin araştırın, bu yolların yapım parası karayollarından değil de Savunma Bakanlığından gelmektedir. Elimizde bu konuda belgeler var, tespit etmişiz. Biz diyoruz ki bunlara alet olmayın. Bunlar askeri amaçlı çalışmalardır. Bunları ta 2004'te Genelkurmay tarafından istedi, bu yolları asfaltlayın buralarda karakol yapın, baraj projeleri önce Genelkurmay tarafından Japonya’dan mühendisler getirilerek , -sınır güvenliği nasıl tutulur, böylelikle para ile baraj projeleri o dönem gündeme geldi. Biz gerekli uyarıları yaptık, ancak bazı insanlar var ki , siyasi ekonomik koruculuk yapıyor.

TÜRKİYE ASKERİ VE POLİSİYLE SÖMÜRGECİ BİR DEVLETTİR

Filistin İsrail örneği vermiştiniz. Bir Filistinli İsrail partisinde görev yaparsa sömürgeciliğe hizmet eder demiştiniz…


- Biz şunu düşünüyoruz, Türkiye devleti, Kürtlerin devleti değildir. Türkiye Cumhuriyeti yasalarıyla yargısıyla askeri ve polisiyle sömürgeci bir devlettir. Kürdistanı işgal etme asimile etme temelinde kurulmuş bir devlettir. Polisi de askeri de hukuku da, kurulan siyasi partiler de bu temelde kurulmuştur. Devletin temel amaçlarından temel ilkelerinden ayrılmıyorlar. Artık Kürtler şunu bilmeli , şunun farkına varmalı, Türkiye'de her hangi bir düzen partisinde bir Kürt kendisini özgürce ifade edemez, siyaset yapamaz. O sömürgeci siyaseti yürüten bir partidir. Bu anlamda bir Kürt için AKP'de CHP de MHP de aslında aynıdır. Sadece kürdü kandırmak ve her biri farklı bir makyajla kendini var ediyor. Aslında üç parti de kendisini Kürdistan’da sömürgeciliği meşrulaştırmaya çalışıyor. Her biri bunu farklı bir uslup ve farlı bir söylemle yapıyor. Oysa bir Kürt için üçü de devlettir. Devlet partisidir. Onun için bir Kürt için AKP de özgür siyaset yapma ortamı vardı da biz de AKP de siyaset yapıyoruz demek büyük bir yalandır. Kürdistanda özgür siyaset imkanı mı var? Kürdistan'da Türk polisi hergün büyük bir teror yürütmüyor mu? Savcı, mahkeme, asker, medya ve ekonomik terör yürütülmüyor mu? Yüzbinlerce asker onbinlerce polis her gün _Kürdistanda terör yürütmüyor mu? Her savcı bir terörist değil mi? Kim bir kelime söylerse ertesi gün dava açılıyor. Evet bu kişiler için özgür siyaset yapma ortamı var. Kürtlüğünden vazgeçen, inkar eden , Kürtlere karşı savaşan, PKK'ye küfreden kişiler için siyaset yapma özgürlüğü var. Bunlar kim peki? İşbirlikçi, korucu ve çete kişiliklerdir. Doğru bunlar için özgür siyaset yapma imkanı var. Ama onurlu bir Kürt için her gün onlarca yeni dava var. Kürdistan'da her gün onlarca yeni hapishane inşa ediliyor. Bir Kürt eğer siyaset yapacaksa artık bir Kürt gibi siyaset yapmalı. Bir Kürt gibi dünyaya bakmalı, Kürt olarak düşünmeli, bir Kürt olarak meselelere bakmalı. Sen Kürtsün ve ülken Kürdistan’dır. Sen dünyaya öyle bakarsan bir Kürt olarak siyaset yaparsan saygı kazanırsın. Kişilikli, olursun , yoksa bazı kişilikler var şuan AKPde siyaset yapıyor. çok kişiliksiz ve karaktersizler. Gerçekten bahsetmeye de değmiyor, bunlardan siyasetçi mi olur? Biz herkes bizim gibi olsun demiyoruz. İlginç olan bir durum var, ergenekoncu, klasik devletçi kalemşörler Fikret Bila, Taha Akyol gibiler, onlara bakın ve yeşil ergenekonculara bakın, Gülerce, Fehmi Koru onların yazılarına bakın, birbirlerin çok zıt bile görünseler bize ilişkin aynı ağızdan konuşuyorlar, aynı cümleleri kullanıyorlar. Her iki kesim de PKK stalinisttir, tekçidir filan gibi cümleler kullanıyor. Güya Kürt toplumunda bazı kesimleri korkutmaya çalışıyorlar. Böyle değil, bir Kürt isterse, şu var, hepimiz Kürt toplumundan geliyoruz, Kürt toplumu dindar bir toplumdur, hepimizin aileleri dindardır. Hepimiz din terbiyesi ile büyütülmüşüz. Biz bu toplumdan kopuk değiliz ki! Biz uzaydan gelmiş gibi göstermeye çalışyorlar, bizi ucube olarak yansıtmak istiyorlar. Aman PKK toplumun değer yargılarına karşıdır, şudur budur, hayır böyle değil, bireyin inancı ne ise, dindar ise dindar, demokratsa, muhafazakar ise solcu ise, sosyalistse herkes kendi inancına. Ama biz diyoruz ki bir Türk için nasıl Türk solcusu, muhafazakarı, dindarı için vatan bayrak gündeme geldiği zaman hepsi bir oluyorsa bir Kürt içinde neden böyle olmasın. Yani bir Kürt dinar da olabilir yurtsever vatansever de olabilir. Bu dine karşı olmak değil ki! Tam tersine vatanını toprağını dilini milletini inkar eden, Müslüman değildir, İslam’a karşıdır. yani bazı tipler var Kürdistan’da dini çok sahte bir biçimde, içini boşaltarak, güya dindar olundu mu Kürtlüğünü inkar edeceksin gibi bir yaklaşım sergileniyor. Kürtlüğünden bahsettin mi aman sen Allah’a karşı çıkıyorsun denilmek isteniyor. Bu böyle değil bir Türk niye Müslüman oluyor da, hem Türk ulusunun değer yargılarına sahip çıkıyor hem de Müslümanlığı yaşayabiliyorsa neden bir Kürt hep Kürtlüğü hem de Müslümanlığı bir arada yaşayamasın?

Biz diyoruz ki, şuan Kürdistan'da bir çok parti vardır. Kürtler adına siyaset yapan, Kürdistan içinde Kürtler statü kazansı ve Kürtler kendi içinde demokratik bir seçim yapsın. Kürtler kime oy veriyorsa kimi tercih ediyorsa odur. Bu yüzden biz illa gelin bütün Kürtler PKK'li olun demiyoruz. Sen dindar muhafazakar da olabilirsin. Sağcı, demokrat ya da liberal de olabilirsin. Ama bir Kürt olarak siyaset yap. Sen Kürtsün, senin dilin bile yasak. Sen asimile ediliyorsun. Sen her gün yalan söylüyorsun. Senin çocuğuna her gün yalan söyletiliyor. Türküm doğruyum çalışkanım söylemi zorla söyletiliyor. Bir Kürt olarak yaşa. Siyasi anlayışın ne ise o sana aittir.

BARIŞI ARTIK TÜRKLER İŞLEMELİ

Şöyle anlaşılıyor, HPG, yol kontrolleri, gözaltılarla, tutuklamalarla kendi hukukunu , halkın hukukunu, işletiyor, sömürge hukukunu sömürgeci kurumların hukukunu kabul etmiyor. Ve kendi kimliğiyle özgürce siyaset yapmak istiyor. Bu önemli bir noktaydı. Peki Türk kamuoyunda fazla gündeme gelmiyor ama esir asker var, polis kaymakam var. HPG'nin elindeki esirlerin durumu nedir ?


Başta şunu söyleyeyim. Türk devleti Kürdistan'da meşruiyetini yitirmiştir. Kürdistan’da herhangi bir meşruiyeti yoktur. Bunun için hiçbir Kürt şu hukuk ya bu yasaya bağlı kalmak zorunda değildir. Çünkü varolan hukuk ve yasa onu boğan, onu imha ve inkar eden yasadır, hukuktur. Tüm devlet kurumları bu temelde işlemektedir. Bunun için Filistin örneği de verildi, Kürtler için de aynı konu geçerlidir, diğer bir konu ise bu askerler meselesi, şu ana kadar birçok sefer askerler tarafımızdan esir alındı. Bazen Önderliğimizin çağrıları temelinde bazen sivil -toplum örgütlerinin araya girmesiyle, ön koşulsuz serbest bırakıldı. İyi niyet göstergesi olarak serbest bırakıldılar. Gerçekten de çözüm yönünde bir adım olur düşüncesiyle hep bırakıldı. Ama artık bu koşullarda mümkün değil. Şimdi bir çok çevre bize dönük çağrılar yapıyor. Bizim üzerimizde baskı oluşturmaya çalışılıyor. Oysa gerçek adalet bu temelde değildir. Şimdi barış isteyelim, biz de barışı istiyoruz. En fazla savaştan çeken Kürtlerin kendisidir. En fazla savaşın zorluklarını tahribatlarını acılarını yaşayan Kürtlerdir. O yüzden barışın ne anlama geldiğini Kürtler biliyor. Ama barış kimden istenir? Savaşı dayatan ve şavaşta ısrar eden kimse barış i-çin ona baskı yapılır. Şimdi Kürtler mi savaşı başlattı? Kürtler mi gidip başkalarının ülkesini işgal etti? Kürtler mi PKK'mi gidip başka bir halkın dilini yasaklayıp asimile etmeye çalıştı? Ağzını açtımı hapse atıyor, dövüyor, öldürüyor, coplanıyor, gaz yiyiyor, biz mi bunları yapıyor ki bize barış yapmamız yönünde çağrı yapılıyor. Hayır! Çağrılar yanlış yeredir . Kürtler için şimdi özgürlük gerekiyor. Su hava -gibi Kürtlerin özgürlüğe ihtiyacı var. Kürtler için özgürlüğün olmadığı bir barış barış değildir. Köleliktir. Onun için Kürtler için özgür ve onurlu yaşamdır. Özgürlüğünden vazgeçmek, köleliktir, onursuzluktur. Kürtler özgürlükleri ve onurları için hapse giriyorlar, direnip dağa çıkıyorlar. mücadele yürütüyorlar. Kürtleri talebi özgürlüktür. Barış isteyecek olanların Türkler olması gerekiyor. Türk toplumu ve halkı istemelidir bunu. Türk toplumunun barışa ihtiyacı var. Çünkü, Türkler adına yürütülen savaş haksız bir savaştır. Türk halkının hiçbir çıkarı bu savaşta yoktur. AKP hükümetinin ve devletinin yürüttüğü savaşta hiçbir hakkaniyet ve meşruiyet yoktur. Hiçbir dinde ya da uluslararası hukukta bu savunulamaz. Bir halkın anadilini yasaklama, asimile etme, savunulamaz. Bu yüzden bu savaş ilk önce karşı çıkması gerekenler Türklerdir. Türk toplumu artık bu savaş dursun barış istiyoruz bu savaş bitsin demelidir. Kürtler de özgürlüğümüz istiyoruz diyorlar. Türkler de barış istiyoruz diye hükümete baskı uygulamalıdır. Devlete baskı uygulasınlar. Barış böyle gelir, bu savaş duracaksa böyle duracak.

Yani esirlerin durumu da buna bağlı?

- Evet evet şimdi buna geleceğim. Kürdistan’da en az 260 bin asker var. Düşünün onbinlerce polis ve özel harekat var. Binlerce memur var. Şimdi bu savaştan dolayı hepsi tehlikededir. Bunların aileleri, kimin çocuğu Kürdistan’da askerlik yapıyorsa, polis ya da memursa bir araya gelip, sivil toplum dernekleri kursunlar. Örgütlenip, bizim çocuklarımız tehlikededir, o savaş bizim için anlamsız bir savaştır. biz bu savaşa karşıyız, bu savaş bizim savaşımız değildir, bu savaş çocuklarımızın yaşamını riske sokuyor, biz rahat edemiyoruz. Ey hükümet! Bu savaşı durdur. Dünya örneklerine bakalım savaşlar böyle durmuştur. Vietnam’daki savaş böyle durdu. Amerika toplumu bu savaşa karşı bir tepki gösterdi. Bu savaşı istemiyoruz, çocuklarımız ölüyor, bu savaşı durdurun dedi ve hükümet öyle barış sürecini başlattı. İsrail de barışın yolunu açan El-Fetih değil İsrail Toplumunda Barış Hareketi diye bir inisiyatif oluştu. Bu hareketi oluşturan İsrail askerlerinin aileleriydi. Bir araya gelip bu savaşa yeter dediler. Gelin bu sorunu çözün, Filistinliler ne istiyorsa, onlar da bizim gibi insandır, onlar da bir halktır. Gidin onlarla görüşün denildi. Şimdi Türk toplumu duygusaldır. Devletin etkisindedir. Neredeyse devleti tanrı yerine koyuyor. Devlet ne diyorsa o doğrudur diyor. Devlette hangi hükümet gelmişse milliyetçi duygularla oynamış, kışkırtmış, tahrik etmiş, ve o temelde yedeğine almıştır. Bu temelde tıpkı Antep olayından sonra AKP'nin yaptığı gibidir. Oysa savaş kızıştığı zaman Türk toplumunda milliyetçilik naraları yerine bu savaşa karşı tepki gelişmelidir. Aksine bu savaş nasıl duracak? Savaşı başlatan Kürtler değil ki! Başkalarının ülkesini işgal eden Kürtler değil ki! Haksızlık yapan Kürtler değil ki! Başkalarını onbinlerce ferdiyle hapse atan PKK değil ki PKK'ye barış talepleri gelsin. PKK barışı bozan taraf değil ki!

PKK boğulmaya çalışılan bir halkın sesidir. PKK'de olmazsa bu halk boğulur, yok olur. Asimile olur. Zaten asimilasyon şu an çok kritik bir noktadadır. Şimdi nasıl olurda her gün bir halkı dayaktan geçireceksin hapse atacaksın işkence edeceksin öldüreceksin ve bu halk of bile dediği zaman sen bunu da kabul etmeyeceksin. Kendini savunmaya çalıştığında da başkaldıramazsın karşı çıkamazsın böyle yaparsan sen savaş istiyorsun demek gerçekçi değildir. Bu zülümdür, zulme ortak olmaktır. Gerçekten PKK'nin Kürdistan’da yürüttüğü mücadele bir cihaddır. Kutsaldır. Cihad nedir? Haksızlığa zulme karşı yürütülen mücadeledir. Türkiye’de şuan kendini Müslüman sanan bir çok münafık var. Kürtlere yönelik bu kadar zulme sessiz kalıyor. Zulme karşı sessiz kalan zalimin ortağıdır. Hadisi şerifin özüdür bu. Şimdi Türkiye’de bir araya getirilip, Antep'te meydana gelen patlama ve yaşanan kayıplara biz çok üzüldük. Tıpkı Roboski'de yaşananlar gibi… Ama bazılarına bakın Antep'te kıyameti kopartıyorlar. Gece gündüz şöyle çocuktular, böyle çocuktular, şöyle hayalleri vardı, muhalefetinden iktidarına, aydınından, sivil toplum örgütlerine kadar hepsi Antep'e ilişkin hergün kıyametleri kopartıyorlar. Peki Roboski’de katledilenler çocuk değil miydi. İnsan değil miydi? O zaman bunlar neredeydi, Türk medyası neredeydi? Kendini aydın sananlar kendini Müslüman sananlar insanlıktan bahsedenler gizlediler, gizlemeye çalıştılar. Antep'teki patlama Türk devletinin muhalefetiyle medyasıyla bir çok sahte münafığıyla gerçek yüzlerini ortaya çıkardı. Roboski olduğunda hepsi sus pus olmuştu. Kimseden ses çıkmıyordu, gizlemeye çalışıyorlardı. Neden? Çünkü orası Kürdistan’dır. ölenler de Kürtlerdi. Onlar ölmesi gerekenlerdir, vurması gerekenlerdir. Antep oldumu yozgat oldumu kıyametler kopuluyor. izmir'de bir çocuk vurulmuş, daha yeni okula gidecekmiş. Yazıktır gerçekten insan üzülüyor, bütün manşetler onlara yöneliktir. Kürdistan'da hergün çocuklar öldürülüyor. İran sınırında her gün çocuklar öldürülüyor. Cizre'de, Gever’de, Amed'te Batman'da her gün kadın çocuk vuruluyor. Bu medya nerede? Türk aydınları, hergün insanlıktan bahsedenler, insan yaşamının öneminden bahsedenler, nerede? Egemen ulus zihniyeti hakimdir. Beyinlerine, bilinçaltlarına işlemiştir. Davranışlarına da bu yansıyor, bir Kürt öldüğünde, bu Kürt’tür bir şey olmaz, -ölebilir yaklaşımı sözkonusudur. Ama batı tarafında ufacık bir şey oldu mu kıyametler koparılıyor. Düşünün şimdi bugünlere Kürdistan'da Hakkari'de, Şırnak’ta Dersim'de binlerce hektar orman yakılıyor. Bunu bizzat Türk ordusu yapıyor. Hiçbir müdahale de yapılmıyor, hiçbir haber değeri de görmüyor. Antalya Muğla vb. yerlerde en ufak bir yangın için onlarca helikopter ve yangın söndürme araçları harekete geçiriliyor. Hani burası bir ülkeydi. Bir devletti. Hani her karış bizim canımız ciğerimizdi diyordular. Hani Erdoğan bu cümleyi sürekli kullanıyor. Burası bir ülke değil, iki ülkedir. Bir ülkenin adı Kürdistan'dır, diğer ülkenin adı Türkiye’dir. Kürdistan yakılıyor, yıkılıyor, kimsenin umurunda değildir. Hükümet, muhalefet, medya umursamıyor. Ama Türkiye'de Muğla’da iki ağaç yandı mı, ciğerimiz yanıyor deyip kıyametleri koparıyorlar. Dersim'de ki ciğeri değil tabi. Dersim'e müstemleke gözüyle bile bakılmıyor. Kürdistan ve Kürtler yok edilmesi gereken varlıklar olarak niteleniyor. O yüzden Kürtler sözkonusu olduğunda hiçbir duyarlılık gösterilmiyor. İnsan mı ölüyor, orman mı yanıyor, tarihi miras mı tahrip ediliyor kimsenin umurunda değil. Barajlar vb. şeylerle tahrip ediliyor. Tek ülke söylemi Erdoğan'ın büyük bir yalanıdır. Gerçekler ve uygulamalar iki ülkenin varlığını gösteriyor. Bir ülke Kürdistan'dır ve devlet burada bilinçli bir yok etme politikası uyguluyor. Diğer ülke Türkiye’dir. Orada bir şey olursa kıyametler koparılıyor.

KÜRDİSTAN’DA GERİLLA İNİSİYATİFİ SÖZ KONUSU

Çatışmalar yoğunlaştı, gerilla operasyonları gelişmekte. Şitazin Oramar’la başladı, Şemzinan ve Çelê hattında devam etti, kuzey eyaletlerinde de yayılıyor. Türk ordusu teknik, güvenlik politikaları, yeni karakollar ve sizin belirttiğiniz gibi tedbirler var. Bu son Şitazinla başlayan Çelê, Şemzinan hattında neler oluyor. Gerilla eylemleri nasıl anlaşılması gerekiyor?


Günlük gelişmeler zaten yansıtılıyor. Taktik boyutu ile epey yansıtıldı ve tartışılıyor. Ona çok değinmek istemiyorum. Ama şu bir gerçek, Kürdistan'da yürütülen orta yoğunluklu savaş durumu vardır. Bir gerilla inisiyatifi sözkonusu. Şemdinan'da yaşananların benzeri bir çok alanda var. Şırnak çevresi, Cudi, Gabar, Eruh ve Beytüşşebap’ta benzer durumlar var. Dersime kadar da benzer durumlar vardır. İşin özü önemlidir. TÜrk toplumunun şunu bilmesi lazım, Türk ordusunu küçümsemeyelim. Ortadoğu’nun ve bölgenin en güçlü ordularında biridir. Savaşkan bir ordudur. Biz yaşanan pratiklerden bunu biliyoruz. Küçümseme anlamında söylemiyoruz ama Türk ordusu 28 yıldır Kürdistan'da bize karşı savaşıyor ama başarılı olamamıştır. Şuan itibariyle başarısızdır ve inisiyatifi kaybetmiştir. Her türlü uçak, obüs her türlü yeni savaş tekniği, helikopter, bir savaş için ne teknik kullanılıyorsa Kürdistan’da hepsi kullanılıyor. Her gün onlarca uçak, yüzlerce helikopter yüzlerce askeri araç, top obüs Kürdistan'da yüzbinlerce asker var. Bu bir savaş değil de nedir? Türk ordusu bize karşı az savaşmadı. Ama başarılı olamadı ve olamazda. Bunun nedeni az savaştığından ya da karakolların yetersiz olmasından kaynaklı değildir. Karakolların vadilerde kurulduğu tepelere çıkarılırsa başarılı olunacağı söyleniyor, eğitimin zayıf olmasında ya da daha eğitimli askerin getirilmesiyle olacak bir şey değil, daha farklı tekniğin kullanılmaması ya da teknik eksiklikten dolayı değil, bunun iki temel nedeni vardır. Bunun birincisi Türk ordusu Kürdistan'da işgalci bir ordudur. Türk ordusu eğer Türkiye’ye yönelik başka bir devletin saldırısına maruz kalırsa başarılı olur. Ama Kürdistan’daki varlığı işgalci bir konumdur. Kürdistan onun ülkesi değildir. Kürdistan'ın her taşı, her ağacı, her virajı her vadisi her dağı her tepesi, her insanı kendisine yabancı ve düşman olarak görüyor. Onun için zaten Kürdistan'a geldiğinde panik içindedir. Çoğu daha Kürdistan'a gelmeden vasiyetini yazıyor. Sanki Yemen'e gidiyor. Türk ordusunun ve askerinin psikolojisi böyledir. Sanki yemene gider. Orası o askerin ülkesi değildir. İşgalci olmanın psikolojisi böyledir. O yüzden burada kendine güvenemiyor. Bu yüzden kalekollardan bahsediliyor, eskiden hapishaneleri kalelerde yapılırdı. Adalarda yüksek tepelerde hapishaneler yapılırdı. Askerler için kale değil hapis yaparlar. Güneşi göremezler herşey yeraltında olur. Buna niye ihtiyaç duyuyorlar? İşgalci ordular ancak böyle yaparlar. İşgalci oldukları için- de bu savaşı kazanamıyorlar. Haklı bir gerekçeleri yoktur. İkinci neden ise Kürt sorunu ordunun çözeceği bir sorun değildir. Örneğin senin elinde bir hasta var ve sen bu hastayı bir doktora değil de bir bakkala götürmeye çalışırsan, olur mu? Türkiye'nin yaptığı da budur. Kürt sorunu tarihi, toplumsal siyasal kültürel ekonomik boyutu olan bir sorundur. Ortadoğu çapında bir sorundur. Böyle bir tarihi bir toplumsal siyasal boyutlu bir sorunu orduya teslim etmek sorunu çözmeye yaramaz. Çözmeye çalıştıkça, bozar karmaşık hale getirir. Türk ordusunun geçen 28 yılda yaptığı budur. Türk ordusunda da şöyle bir zihniyet var. Pozitivist, dogmatik ve kendini abartan bir yaklaşım var. Devleti ben kurdum, ancak ben korurum kompleksine sahip bir ordu. O temelde savaşı yürüttü ve hep kaybetti. Şimdi hepsi başarısız oldukları için cezaevindeler. -Yoksa Ergenekon hikayedir. Düşünün İlker Başbuğ Yaşar Büyükanıt bize karşı savaşta başarılı olsaydılar kim bunları bırakın hapse atmayı herkes madalya verirdi. İkinci Atatürk olurlardı. Kürt sorunu ordunun çözeceği bir sorun değildir. 200 bini değil tüm orduyu da Kürdistan'a getirseler, tüm teknik olanakları kullansalar, yine de bu savaşı kaybetmeye mahkumdurlar. Sadece Şemzinan'da değil heryerde kaybetmeye mahkumdurlar. Türk ordusunun söyleyeceği şudur, eğer Türk devletine yönelik bir saldırı olursa ben savunabilirim. Benim yürütmeye çalıştığım, önüme koyduğun sorun benim çözebileceğim bir sorun değildir diyebilmeli. Bunu açıkça Türk toplumuna söylemelidirler. Açıkça bunu Türkiye de ki hükümet ve muhalefete söylemelidirler. Bütün hükümetler kurnazlık yapıyor. Sorunu orduya havale ediyor, tek dertleri iktidarlarıdır, orduyu uğraştırıyorlar, yıpratıyorlar ve etkisizleştiriliyor. Ne kadar ordu operasyon yaparsa yapsın paralı asker özel ordu özel harekat ve çeşitli silahlarla çözemezler. Sorun güvenlik sorunu değildir.

Gerillanın hazırlık düzeyi de önceki dönemlerden farklı…

İşgalci bir ordu olduklarından bunların karşısında bir halk var, halkın bağrından çıkan gerilla var. Haklı ve meşru bir dava var. Bu haklı ve meşru mücadeleye karşı başarı şansları yoktur. Kürdistan'ın her yerinde 28 yıllık büyük bir tecrübeye ve büyük bir inanca sahiptir. Mücadele ettiği dava haklı bir davadır. İnançlı , iradeli ve amaca bağlıdır, kilitlenmiştir. Politik çizgisi, askeri stratejisi var. Belli bir savaş tecrübesi bir komuta düzeyi var. Agitleri, Erdalları, Nudaları, Adılları var. Artık bugüne kadar başkaları için savaşan Kürtler kendileri için savaşabilirler. Bu savaşta sadece yenilmezliğini kanıtlamıyor. Artık gerilla savaşı başarabileceğini gösteriyor. Karşı tarafı başarısızlığa mahkum edebileceğini günlük yaşamda gösteriyor. Böyle -haklı -meşru bir dava halka öncülük eden bir gerillaya karşı Türk ordusunun başarma şansı yoktur.

ROBOSKİ YANLIŞLIKLA YAPILMADI

Savaşa ilişkin olarak Türk ordusunun işi olmadığını ve gerillanın orta yoğunluklu savaş yürüttüğünü açıkladınız. Roboski katliamını yaparken meclis araştırma komisyonu araştırmalarda hep Bahoz Erdal'ın telsiz konuşmaları gerekçe gösteriliyor. Bu katliamla ilgili hem araştırma ile ilgili komisyonun raporları çok yansımadı bununla ilgili temel olarak ne söyleyeceksiniz.


Bizce Roboski katliamı yanlışlıkla kaza ile yapılmış bir katliam değildir. Hükümetin tavrı bunu sahiplenmesiyle ispatlandı. Ertesi günü Genelkurmay kutlandı. Sonrasında daha da açık söylendi onlar neden mayına basmıyor denildi. Halbuki sınırlara yerleştirilen mayınlar devletindir. Sınırları biz korumuyoruz, biz sınırları kaldırıyoruz. Roboski katliamına ilişkin muğlak netleşmeyen bir durum yok, genelkurmay ve hükümet buna sahip çıktı. O çocukların orada ne işi var denildi. Bazıları netleşmesini istiyor daha ne denecek ki, hükümet söylemleri ile bunu yaptıklarını açık açık söylüyor. Güya şahsımı gerekçe yapmışlar, ben oradan kuzeye geçecekmişim. Gerillayı tanıyan, Botan coğrafyasını bilen, bu savaşın gerçeğinden birazcık da olsun anlayan biri buna güler, dalga geçer. Kış ayında o güzergahın arkası olan Tanin ve Kêlê dağları var. Orada en az 2 metre kar var. Bu kışta karda nasıl olur da 2 metrelik karı vurup kuzeye geçilecek. Kuzeye geçsek bile o çocuklarla mı gideceğiz. 100 e yakın katır var. Bİz böyle mi kuzeye gideceğiz? Eğer bizler 28 yıldır bu şekilde kuzeye geçiyorsak ve devlet baş edemiyorsa vay bu devletin haline. Gerçeklikle hiçbir alakası yok. Ne kuzeye gitme planımız vardı ne de o güzergahı kullanma planımız vardı. O insanların yakınlarına bile gitmemişiz. O köylüler her gün oralarda gelip bir şeyler alırlardı. Herkes tarafından biliniyor. Karakol komutanı Şırnak emniyet müdürlüğü, tümen komutanlığı ve validen tutalım hepsi bunu biliyordu. Gizli bir şekilde yapılan bir şey değil ki. Gece gelip gündüz geri dönüyorlardı. Bir çoğunun telefonunda bile karakol komutanın telefonu vardı. Bunlar savaş gerçekliğinden uzak ve bölgeyi tanıyanlar buna güler, dalga geçmektir. Bu gerekçeler Kürt halkının onuruyla oynamaktır, dalga geçmektir. Kim inanır buna, açık bir katliamdı ve sahiplendiler. Şırnak’a ve Hakkâri’ye dönük özel uygulamaları olduğunu açıklamışlardı. Birisi de katliamdı.

ANF / 02.09.12