Avro krizi ve ‘Dördüncü Reich’ - Nilgün Cerrahoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 04 Ağustos 2012
  • 04:58

“Üçüncü Reich”, Nazi Almanyası’nı tanımlar.

“Avro krizi” ile ortaya çıkan yeni siyasi tabloyu tanımlamak için de artık “Dördüncü Reich”i fadesi kullanılıyor.

“Dördüncü Reich”la; bu kez askeri güç yerine “ortak para birimi Avro gücüyle” Avrupa’ya dayatılan Alman hegemonyası kastediliyor...

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin düş kırıklığı yaratan beyanları İtalya’nın önde gelen gazetelerinden “Il Giornale”de, “Dördüncü Reich” manşetinin atılmasına yol açtı.

‘Merkel diz çöktürdü!’

Manşet altında da Hitler selamı veren iri bir Angela Merkel resmi görülüyor.

“Merkel Avrupa’ya diz çöktürdü” denen haberde şu satırlar dikkat çekiyor: “Almanya kazandı. İtalya, Avrupa, Avro kaybetti. Boş vaatlerle oyalanan (İtalya Başbakanı) Monti; Merkel boyunduruğuna giren (ECB Başkanı) Mario Draghi kaybetti. Dönemeç addedilen Merkez Bankası doruğundan çıkan kararlar, Merkez Bankası yetkilerinin sıfırlanması; kriz ülkelerinin egemenliğinin yitirilmesi ve bu ülkelerin Brüksel, Berlin dayatmaları ile daha çok özveri altına girmeleri demek. Tablo karşısında spekülatörler bayram etti. Borsalar düştü. İtalya bundan böyle fiilen Avrupa’nın değil ‘Dördüncü Reich’ın parçası.”

Almanya gerçekten bir “Dördüncü Reich” mı oldu?

Her şeyden önce şunu belirtmek lazım: Çizmede “Dördüncü Reich” manşetini atan “Il Giornale”, eski Başbakan Berlusconi’nin gazetesi. Gelecek yılın seçimleri için adaylığını ilan eden medya patronu politikacıya ait olan bu gazete, krizi -Merkel’e boyun eğen- işbaşındaki Başbakan Monti’nin ayağını kaydırmak için de hiç kuşkusuz bir fırsat olarak da kullanıyor. Felaket çığırtkanlığının dozunu olabildiğince abartılı ve yüksek tutuyor.

Beri yandan dramatik ifadelerin baş döndürücü hızla sloganlaştığı, sloganların hızla “gerçek algısına” dönüştüğü çağdayız.

Gerçek ile propaganda kolayca birbirine karışabiliyor. İsli, puslu şartlarda söylenenlerin gerçek ya da propaganda olması çok fazla bir şey değiştirmiyor. Öyle ya da böyle İtalya gibi Avrupa’nın derin kriz ülkelerinde bir “Dördüncü Reich” algısı yerleşiyor.

Almanlar uğursuz çağrışımları olan “Reich” tanımından tabii nefret ediyor. Ama eski kıtanın temel bir “güç paylaşımı dönüşümünden” geçtiğini onlar da teslim ediyor.

Tanınmış Alman sosyoloğu Ulrich Beck örneğin, Avro bunalımını su üstüne çıkaran “borç krizinin Avrupa’da yeni bir ‘güç mantığı’ yarattığını” söylüyor:

“Borç veren ve borçlu ülkeler arasında emperyal bir fark belirdi. Borç verenler, borçlu ülkeleri yönetmeye başladı. En güçlü ekonomi Almanya, Avrupa’nın denetimini eline aldı. Çoktaraflılık, tektaraflılığa dönüştü. Eşitlik yerini hegemonya; egemenliğin yerini egemenlik kaybı; saygının yerini başkalarının demokratik vakarına kayıtsız kalmak aldı…”

Az buz laflar değil bunlar.

Almanya’nın “eline bakan” ülkelerde bu “emperyal fark” işte şimdi buruk biçimde hissediliyor.

‘Biz fakirleşirken Almanlar zenginleşiyor’

Sadece değişik siyasi hesaplar içinde olan Berlusconi gazetelerinde değil İtalyan basını genelinde, Almanya’ya karşı belirginleşen bir “bilenme duygusu” seziliyor. Basındaki birinci sayfa yorumlarını her sabah aktaran gazeteciler örneğin, “Almanya’nın -özellikle Güney Avrupa ülkelerini ezen- krizden etkilenmek şöyle dursun zenginleşerek çıktığını” belirtiyor: “Almanya sadece kendi çıkarlarını göz önüne alır ve gitgide zenginleşirken biz fakirleşiyoruz. Almanya, AB ortaklarına ‘dayanışma’ refleksi göstermediği gibi AB entegrasyonunun araçlarını kendi çıkarları için kullanıyor!”

Almanya’nın “Avrupa Merkez Bankası’nı” (1920’lerden kalma!) “enflasyon travmasına” karşı sadece “enflasyonla mücadele aracı” olarak kullanmasını; İtalya, İspanya gibi ülkeler başta olmak üzere diğer Avrupalı ortaklar kabul etmek istemiyor. Genç nüfusun hemen yarısının işsizler ordusuna yazıldığı bu ülkelerde Avrupa Merkez Bankası’nın aksine “büyüme projelerinin finansmanı” için kullanılması isteniyor.

Bu nedenlerden ötürü “Avro krizi”, salt bir “Avro krizi” olmaktan çıkıyor ve ortaklığı mayınlayan bir “AB krizine” dönüşüyor.

Almanya’da “Bild”, İspanya’da da “El Pais”te yayımlanan son değerlendirmesinde eski İngiltere Başbakanı Tony Blair de bunu söylüyor:

“Bu artık Avrupa için bir varlık krizidir” beyanında bulunan Blair ardından şunu ekliyor:

“Şimdiki halde edinilen izlenim Avrupa’nın gerisi reformlara doğru kör topal yol alırken Almanya’nın da diş gıcırdatarak da olsa, kendisinden istenilen taleplere yavaş yavaş cevap vereceği şeklindedir. Ancak piyasalarda spekülasyon devam ediyor ve Avro’yu kurtarmanın bedeli her geçen gün artıyor... Avrupa’nın krizleri eskiden öyle ya da böyle mutlaka çözülürdü. Ama bu kriz farklı. Bu hepimiz için (alışık olmadığımız) yeni bir tecrübe. Geçmişle kurabilecek tek paralel ise 30’lu yıllar!”

“Reich” tabiri kullanılsın ya da kullanılmasın herkesin ortak korkusu: demokrasilerin iflas ettiği ’30’lu yıllar!

Üstelik bu korku eskiden olduğu gibi kapı arkasında fısıldanmıyor. Manşetlere taşınıyor, Blair gibi kaçın kurası politikacılar tarafından telaffuz ediliyor.

Elden “kemerlerinizi bağlayın!” demekten başka bir şey gelmiyor.

Cumhuriyet / 04.08.12