Anadolu'dan sosyal kalkışmalar – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 09 Ağustos 2012
  • 05:38

Kırlardan, bayırlardan taşarak seslerini duyurmak için kara yolunu kapatan 'halk kalkışmalarının' en sonuncusu Niğde'de yaşandı.

Siyasi alanı kaplayan muhafazakar-milliyetçi söylem ve otoriter pratiğin arka planında ağır 'özelleştirme' ve 'metalaştırma' kıskacına alınan ekonomik hayatın toplumsal sonuçları ortaya çıkmaya başlamıştı..

Ve siyasi hegemonyaya gönüllülükle rıza üreten halk kesimleri bile katlanılmaz ekonomik/sosyal bedellerle kuşatıldıkları yaşam alanlarından kaybettikleri 'sosyal devleti' ararken güvenlik güçleriyle yüzyüze geliyorlardı..

MEDAŞ tarafından ödenmeyen borç yüzünden elektrikleri, trafoları kaldırılmak suretiyle kesilen Niğde'ye bağlı 6 köyün sakinleri, tarladaki 200 bin ton patatesi 15 gündür sulayamayınca tarlada yanmak üzere olan mahsullerini kurtarmak için önce Valilik önünde oturma eylemi yapmıştı.

Sonuç alamayınca 500 köylü, Niğde-Kayseri karayolunda lastik yakarak trafiği kapattı. Sonra jandarma ekipleriyle biber gazlı ve havaya ateş açtıracak derecede büyük arbede yaşandı.

Mevsim normallerinin 10 derece üstündeki sıcaklıkta 15 gündür beş bin hane ve dönümlerce patates tarlası susuzluktan kavrulurken piyasacı düzen, köylüye sanayiciden daha pahalıya sattığı elektriğin borcu için hasat zamanını beklememiş ve bütün elektrik tellerini kesmişti.

Aylık 7.5 milyar TL'lik su borçları cezaları katlanarak 15 milyarı bulan köylüler böylece piyasacılıkla tanışırken, 'karının' peşindeki elektrik dağıtım şirketi ne tarım üreticisine vadeli çözümü ne de milli tarım politikamızı umursuyordu.

Elbette neo liberal sistemin insafsız yani insansız 'paran kadar tüketeceksin' mottosu, kırsal kesimin ve tarım üreticisinin yanına ancak varmıştı ve tarladan ürün almadan cebine üç kuruş para girmeyen köylüleri yekten teslim alıyordu..
Sermaye birikim rejiminin artık müdanasızca Anadolu'nun içlerine en ücra beldesindeki hayatlarını usulet ve suhuletle sürdüren insanların üretim alanına ulaştığı zamanımızda.

İç Anadolu'nun iktidar partisinin oy bloklarına dahil bu illerinde, muhafazakar, mütedeyyin halkı karayoluna çıkartıp jandarmayla karşı karşıya getiren 'sosyal hareketliliği' iyi okumak lazımdı.

Yine birkaç hafta önce Afyon Beyyazı'da sebze ve meyve bahçelerini tozla dolduran, hayvanlarını telef eden taş ocağı şirketine özel yol yapılmasına karşı çıkan Beyyazı halkı, düz ovada saatlerce güvenlik güçleriyle çatışmış ve ovayı biber gazı sarmış, Belediye Başkanı dahil 30 kişi gözaltına alınmıştı.

Muhakkak ki son iki yılda kentlerden kırlara doğru yayılan finans sistemi tarım üreticisini borçlu tüketici yaparken, özel sektör sattığı elektrik ve suyun piyasa değerini misliyle söke söke alıyor ve banka borcunun faizini bile ödeyemeyen köylünün traktörüne, toprağına el koyuluyordu.

Piyasa ekonomisinin tarımsal üretimdeki küçük çiftçiyi yutarak, mülksüz, ucuz emek olarak büyük kent varoşlarına sürmesinin 'değişmez' hikayesi  tam da buydu.
Ama Anadolu'daki HES direnişlerini 'yabancı enerji lobileri' ya da 'karanlık ve ideolojik güçlerin' halkı tahriki diye gürleyen siyasi iktidar, suyunu, elektriğini özelleştirdiği ve fahiş gübre ve mazot fiyatlarıyla ezilerek, iflas edecek küçük çiftçilerin bu sosyal kalkışmalarının önümüzdeki günlerde giderek yayılacağını tahmin ediyor olmalıydı.

Zonguldak'tan Adıyaman'a, Osmaniye'den Nevşehir'e her ay 7 bin TL'lik faturayla hacizlik olup elektrikleri kesilen, su kuyuları mühürlenen ve arazilerini sulayamayan on binlerce çiftçi ailesinin yaşadığı susuzluk ve mağduriyeti meşrulaştıran neo-liberal zihinler çıkabilirdi...  

Fakat İçişleri Bakanı'nın kalemde, kağıtta varlığına inandığı terörist tanımına kolay kolay katılamayacak bu kitleler, kadın, çocuk, yaşlı, kırda karayollarında, şehirlerde, caddelerde sermaye egemenlerinin ellerinden kaptıkları 'rızıklarının' peşini bırakmaları tabi ki mümkün değildi...

Akşam / 09.08.12