1990’lı yıllarda gazeteci arkadaşlarımız, çalışanlarımız satırlarla parçalanır, kurşunlarla infaz edilirdi. AKP döneminde ise “öldürme, kaçırma yok” diyorlar. Ama tutuklama, mesleğini yapamaması için engeller çıkarma ise 1990’lı yıllardaki koşulları hiç de aratmıyor. Çünkü zihniyet aynı olunca yöntemin farklı olması bir şey değiştirmiyor. O dönem gazeteciler katledilerek gerçekleri topluma ulaştırmaları engelleniyordu. Şimdi ise gazeteciler tutuklanarak!.. KCK basın davası olarak bilinen 32’si tutuklu, 44 gazeteci arkadaşımızın -benim de firari sanık olarak arandığım- davanın duruşmaları devam ediyor. Dava, diğer siyasi soykırım operasyonları ve davaları gibi bu davanın da duruşmaları klasik bir tiyatro oyunu olarak sürüyor. Emniyet, savcı ve hakimlerin önceden hazırlanan bir senaryoya uygun olarak geliştirdikleri bir operasyon bu. Gazetecilerin yaptıkları haberler, konuştukları haber kaynakları, katıldıkları televizyon programları “suç olarak” görülmüş. Bir kısmı bu faaliyeti yapmadığı halde hala tutuklu. Güncel açıdan “komik-trajik” ve skandal olan bu dava, tarihi olarak da AKP iktidarı için utanç sayfasıdır. Bu kadar gazetecinin tutuklandığı ve yargılandığı bir ülke ancak faşist ve totaliter bir rejimle yönetiliyorsa tutuklanabilir. AKP iktidarı bu kadar gazetecinin tutuklanmasını hiçbir şekilde anlatamaz. Kendisini temize çekemez. Bu tutuklamaların Kürtlerin iradesini kırma, gerçekleri devletin istediği gibi sunma ve yansıtma operasyonunun bir sonucu olduğunu gayet iyi biliyoruz. AKP’nin, en genel anlamda Türk devletinin yüzlerce televizyon kanalı var. Onlarca gazetesi, ajansı, binlerce gazetecisi ve yazarı var. Çok iyi para kazanıyorlar. Tirajları milyonları buluyor. On milyonlarca tv izleyicileri var. Peki Türk devleti, AKP iktidarı sahip olduğu onlarca, yüzlerce tv kanalı, onlarca günlük gazete, ajansa sahip iken neden Kürt gazetecilerinden, özgür basın geleneğinden korkuyor? Çünkü devletin ve AKP’nin sahip olduğu bütün bu televizyonlar, gazeteler, ajanslar, gazeteciler ve yazarlar aynı şeyi söylüyor. Bunlara rağmen daha küçük ve az olan Kürt medyası, Özgür Basın Geleneği ise AKP’nin, devletin ve iktidarın söylediklerinin çoğunun yalan olduğunu, gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Dolayısıyla Türk medyası ne kadar yaygın ve ne kadar güçlü olsa da tek sestir. O ses de devletin sesidir. Toplumun sesi değildir.
Kürt basını ise, en genel ifadeyle Özgür Basın Geleneği, Türkiye’de iktidarlara karşı toplumun sesi oldu. Kürt Özgürlük mücadelesinin ortaya çıkması ile Özgür Basın Geleneği, Türkiye’de gazeteciliğin tanımı ve özgür habercilik konusunda devlet ve iktidar gazeteciliğinden nitelik ve nicelik olarak ayrı bir duruşu geliştirdi. Bu durum iktidarların ve devletin kurumlarının hiçbir zaman hoşuna gitmedi. Yeni Ülke, Özgür Gündem, Özgür Ülke ve devamında aylık dergiler, Kürtçe günlük gazete, televizyon kanalları, ajanslar vb. kurumsallaşmalarla halk gazeteciliğinde büyük bir alan açtılar. Eksik ve yetersizliğine rağmen birçok alanda kurumsallaşmalarını geliştirmeyi sürdürdüler. Örneğin Kürt medyası artık sadece Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de örgütlenmiş ve kurumsallaşmış değil. Her parçanın özgünlüğüne, Kürtçe’nin lehçelerine göre kendi kurumsallaşmasını sağlayan bir durumdadır. Doğu halkının ve Soranların sesi olan Newroz TV hem Farsça hem de Kürtçenin Sorani, Hewramani lehçeleri ile yayın yapıyor. Rojava’daki halkın devrimini, Kürtçe ve Arapça yayın yapan Ronahi TV’nin ortaya çıkışı devrimsel gelişmeleri daha da hızlandırmış durumda. Kürtlerin haber kanalı Nûçe Tv, sosyal ve ulusal gündemi yansıtan Stêrk Tv, Ezidilerin sesi Çıra Tv ve daha değişik inançların ve ihtiyacını karşılayan yerel ve bölgesel kanallarla Özgür Basın geleneği dışlananların ve yok sayılanların sesi olmayı kendisine misyon edinmiş durumdadır. Aleviler, Ezidiler, Soranlar, Hewramanlar artık kendi seslerini duyurabiliyor. Günlük gazeteleri Özgür Gündem, Özgür Politika ve Azadiya Welat bütün baskılara ve yokluklara karşı kendisini varedebiliyor. Yazılı basın, Özgür Basın geleneğinin temel kaynağı durumundadır. Haber ajansları da kabul edelim ki dünyanın en etkili ve en fazla referans gösterilen ajansları durumundadır. DİHA ve ANF bu konuda çok önemli örneği oluşturmuyor mu? Sosyal medyada da Kürt medyası en geniş ağa sahip durumdadır. Kürtler neredeyse orada kendi medyasına muhabirlik, haber kaynağı oluyorlar. İşte Özgür Basın Geleneği Kürt halkının bir toplum olarak tanınmasını, özgürlük mücadelesinde basının nerede durması gerektiğini, devlet-iktidar/medya ilişkilerinde nerede durmasını bilen bir konumdadır. Yerellikle evrensellik, klasik ulus-devlet anlayışı yerine demokratik ulusun bilincini örgütleyen, halkların ve kültürlerin eşit ve özgürce yaşamasını sağlayan bir kurumsallaşmalardır. Bu nedenle “tek devlet, tek millet, tek din ve tek dil” totaliter, inkarcı ve ırkçı politik güçlerin doğal olarak Özgür Basın Geleneği’ni istememesi, güçten düşürmek istemesi gayet doğaldır. Bu güçler baskılarını artırdıkça Özgür Basın Geleneği de direnerek varlığını koruyacaktır. Çünkü misyonu budur. Ve Özgür Basın Çalışanları gözaltına alınıp tutuklandıklarında zafer işareti yapar, onları tutuklayan polisler ise yüzlerini kapatmak zorunda kalacaklardır. Bu gayet doğal ve tarihin işleyiş yasası gereğidir. Bu nedenle Özgür Basın Davası, AKP’nin devlet ve hukukunun mahkum olacağı bi davadır. Tüm tutsak ve baskı altındaki meslektaşlarımıza tekrar selam olsun diyoruz!..
Özgür Gündem / 07.02.13