ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin önceki gün gazetecilerle yaptığı sohbet daha çok DHKP-C saldırısı, yargı eleştirisi ve Kürt sorunları üzerinden gündem oldu. Oysa ABD Büyükelçisi’nin ortaya koyduğu manzara, ikili ilişkilerde gelinen noktanın pek de iç açıcı olmadığını gösteriyordu. İnsan hakları ihlalleri bir yana, Irak, Suriye, İsrail ve İran konusunda da derin görüş ayrılıkları olan iki ülkenin son krizi de El Kaide. Türkiye’nin Suriye’de Esad’a karşı savaşan El Kaidecilere tavır almamasından, başta El Kaide olmak üzere terörün finansmanı konusunda küresel ittifaka tam katılmamasından yakınan Washington yönetimi, bugünlerde de El Kaide’nin önemli ismi Abu Ghaith’in Ankara’da sıradan bir ilticacı muamelesi görmesinden rahatsız.
Suriye’deki 'dış etken’
ABD Büyükelçisi, her ne kadar Türkiye ile ABD’nin Suriye konusunda benzer görüşleri benimsediğini söylese de ortaya çıkan durum farklı. Ankara’ya göre Suriye’deki El Kaideci gruplar ve mezhep kavgası riski abartıldığı kadar güçlü değil ama söz konusu gruplar Esad’ın gidişi uzun sürerse daha da güçlenecek. Ankara, bu cihatçıların Türkiye topraklarını kullandığı iddialarını yalanlıyor. ABD ise Ankara’nın “Geçiş süreci uzarsa, örgütler güç kazanır” görüşünü benimsemekle birlikte, Suriye’deki yabancı örgütlerin varlığından endişeli. Ricciardone, bu endişeyi şöyle dile getiriyor: “Komplike bir konu ve kolay cevabı yok. Dıştaki etkenlerden dolayı endişeliyiz. Bu etkenlerin Suriye halkını mücadelesini engellemesinden yanlış yola saptırmasından endişeleniyoruz. Bu cidi bir endişe! Temkinli olmamızın nedeni, kimi desteklediğimizi tam bilmek istiyoruz.”
Terörist mi sıradan bir sığınmacı mı?
Başbakan Tayyip Erdoğan sıkça, başta Avrupalılar olmak üzere Batılıları Türkiye’deki aktif terörle arasına mesafe koymamakla suçluyor. Ancak, Ricciardone’nin ortaya koyduğu tablo, Türkiye’nin de Batılıların hassas olduğu ‘terörizm’ meselesinde ‘kendi teröristim-başkasının teröristi’ ayrımına gittiği yönünde. Büyükelçi, bu sorunun Türkiye’nin terör mevzuatını netleştirememesinden kaynaklandığını savunuyor ve önümüze, karapara ve terörizmin finansmanı yasasıyla ilgili tartışmaları koyuyor. Son 10 günde yaşanan başka bir sorun da ‘kimin teröristi’ tartışmasını tırmandırır nitelikte. ABD’nin öldürdüğü Ladin’in önemli adamlarından Ghaiht, İran’dan Türkiye’ye giriş yapıp Ankara’ya gelmiş ve bir otele yerleşmişti. ABD’nin de ısrarı ile gözaltına alınan Ghaiht, Türkiye’ye karşı herhangi bir suç işlemediği için serbest kalmış ancak pasaportu olmadığı için ‘misafir’ edilmeye başlanmıştı. ABD suçluların iadesi anlaşmasını devreye sokup Ghaiht’i sorgulamak ve götürmek istese de Ankara’nın ayak diremesi bazı belgeler istemesi nedeniyle amacına ulaşamıyor. ABD’lilerin en çok tepkisini çeken ise Ghaiht’in teslim edilmek yerine İran’a ya da kendi istediği bir ülkeye sınır dışı edilmesi oluyor. Şu anda Washington ile Ankara arasında sıkı bir Ghaiht pazarlığı yaşanıyor.
Kuzeyde Kürdistan Devleti kaygısı
Hem İsrail hem ABD, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını bölgesel stratejilerine aykırı buluyor. Bunu enerji kaynaklarının İran’ın denetimindeki Hürmüz Boğazı’na yığılmasına yolaçacağına inanıyor. Bu nedenle de Ankara ile Washington arasında görüş ayrılığı var. Ricciardone’nin yaptığı değerlendirme son derece diplomatik ama aynı zamanda bir dış politika dersi gibi. 2003 yılında Türkiye’nin ‘Kırmızı çizgisi’ olan “Irak’ın bütünlüğü” bugün İsrail ve ABD’nin olmazsa olmazı. Çünkü Irak bölünürse İran’dan sonra ikinci büyük Şii devleti şekillenecek ve Basra Körfezi tamamen İran’ın kontrolüne geçecek. Ricciardone, “Türkiye Irak’ın petrol ve doğalgazının yüzde 20’sine değil, yüzde 100’üne geçiş yeri olsun, ulaşsın. Yüksek kaliteli Türk ürünleri sadece Erbil’de, Süleymaniye’de Duhok’ta değil, Basra’da, Bağdat’ta da satılsın” derken, aslında Türkiye’nin bölgesel vizyonunu eleştiriyor. Ağaca bakıp ormanı göremediğini ima ediyor.
Türkiye-İsrail ilişkileri gerilimi
ABD, Türkiye ve İsrail’in iyi ilişkiler kurmasının bölgeyle ilgili stratejileri için “olmazsa olmaz” görüyor ve Türkiye’nin İsrail’e yönelik ağır yaptırımlardan vazgeçmesini istiyor. Buna karşın Ankara, en ufak bir geri adım atmadığı gibi, yaptırımlarına yenilerini ekliyor. Türkiye en son 23 Ocak’ta ABD’nin bütün ısrarlarına rağmen İsrail’in “Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı”na (IRENA) üyeliğini veto etti. Daha önce Türk basınında ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Kerry’nin ilk ziyaretini Ankara’ya yapacağı ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da şubat ayında Washington’a gideceği haberleri yer almıştı. Ancak, öyle anlaşılıyor ki Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu’nun Washington ziyaretinde Kerry’nin Ankara, Erdoğan’ın Washington ziyareti için henüz erken olduğu ortaya çıktı. Büyükelçi Ricciardone de iki ziyaretle ilgili bir soruyu yanıtlarken, yeni ABD Dışişleri Bakanı’nın programının çok yoğun olduğunu anımsattı, “Tarih verilmedi” dedi ve ziyaretlerin programlar uyuşunca yapılacağı bilgisini verdi. Ricciardone’nin Erdoğan’ın Washington ziyareti için “Bu yıl mümkün gözüküyor” ifadesini kullanması da dikkat çekiciydi.
Radikal / 07.02.13