Sinema filmleri kitaplara kıyasla çok daha geniş bir kitleye ulaşıyor. Çok okunan kitabın sinemaya kötü bir uyarlaması dahi, kitabı okuyandan misliyle fazla izleyiciye ulaşabiliyor. Bu yüzden sinemayı politik mücadele içerisindeki güçler de değerlendirmeye çalışıyor.
Bununla birlikte sinema sanatsal yönünden önce, artık önemli bir iş kolu haline gelmiş durumda. Film ya da dizi izleyiciye ulaştığı oranda onun yapımcılarına para kazandırıyor. Sinema artık ücretli emek sömürüsünden artı-değer elde edilen önemli sektörlerden biri haline gelmiştir. Bu nedenle para kazandırma olasılığı zayıf bir filme ya da diziye hiçbir kapitalist yatırım yapmaz.
***
Bu girizgahtan sonra Şahsiyet dizisini ele alalım. Dizinin birinci sezonu gibi, ikinci sezonu da gerek kadrosuyla gerekse çekimleriyle oldukça kaliteli. Haluk Bilginer’in yaşam verdiği Agah Beyoğlu, dizinin birinci sezonunda “Köpek öldüren” karakteri ile, küçük bir kız çocuğuna tecavüz ederek intiharına neden olanları yıllar sonra cezalandırmıştı. İzleyenlerin yüreklerini soğutarak “adaleti sağlamıştı”.
İkinci sezonda ise Agah Beyoğlu kendini ve ailesini korumaya çalışıyor. Tehdit eden ise “Kader” kod adlı bir katil ve çetesi. “Kader”i Erdal Özyağcılar canlandırıyor. “Kader” ve çetesi gözaltında kayıpların da faili. Yani doğrudan devletle bağlantılı bir çete. Çeteyi kuran “Kader”in baba dediği kişi bir albay. Dizide bir de savcı var albayla aynı konumda. Yani devletin gözaltında kaybetme politikasını gerçekliğe yakın bir şekilde ortaya koyuyor.
Öte yandan, “17’ler” olarak anılan ve gözaltında kaybedilen 17 kişinin yakınları, ölen babasının, oğlunun mezarı olsun istiyor; en azından kemiklerini bulmak istiyor. Dizide kayıp yakınlarının “kemik olsun bulma isteği” çarpıcı bir şekilde veriliyor. Bu istek dizide başarılı bir şekilde işlenmiş.
Ama kayıp yakınlarının mezar talebiyle paralel adalet talebi de var. Adalet talebi dizide yok sayılmıyor ama kavram olarak dahi ifade edilmiyor. Bu talep, mezar talebi gibi işlenecek olsaydı ya gerçeklik çarpıtılacaktı ya da dizinin yasaklanması göze alınarak gerçeklik anlatılacaktı. Bu da hapse girme ihtimalinden önce para kazanmayı engelleyecek bir durum olurdu.
Kayıp yakınları dizide sadece mezar arayışı içinde. Buluyorlar da. Ama Agah Beyoğlu’nun neredeyse fantastik denecek “kahramanlığı” sayesinde mezarlar bulunuyor. Fantastik derken Agah Beyoğlu Süpermen oluyor demiyoruz. Gerçekleşme ihtimali mümkün olmayan bir kurguyla mezarlar bulunuyor.
Bu yazının diziyi anlatmak gibi bir kaygısı bulunmuyor. Yazı, başta Cumartesi Anneleri olmak üzere, kayıp yakınlarının sürdürdüğü kararlı mücadelenin bir sonucu olarak dizi senaryosunun iskeletinin oluşturduğunu vurgulamayı amaçlıyor. Elbette dizinin kadrosunun karakteri de senaryonun ortaya çıkmasında etkilidir. Ama izlenmeyecek, yani para kazandırmayacak bir konu olsaydı senaryonun iskeleti olmazdı. Yani bu senaryo çekilirken kitleden talep göreceği baştan varsayılmış.
Dizinin ilgi görmesi ise kayıp yakınlarının mezar talebi için yürüttüğü mücadelenin azımsanmayacak bir kitle tarafından sahiplenildiğini değil, ama ilgi çeken bir konu olduğunu gösteriyor. Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınlarının mücadelesi, kitleleri etkisi altına alıyor. Kararlılıkla yürütülen her mücadelenin sonucu böyle olur.
H. Ortakçı