Koronavirüs salgını, sermaye düzeninin işleyişini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. İnsan yaşamını hiçe sayarken, kapitalistlerin kârını esas alan “evde kal” çağrıları işçi ve emekçiler tarafından öfkeyle karşılandı. Çünkü alınan önlemler o kadar göstermelikti ki; patronlar sosyal medya hesaplarından “evde kal” paylaşımlarını havuzlu, bahçeli, boğaz manzaralı villalarından yaparken, işçi ve emekçiler ise işsizlik, yoksulluk, geçim sıkıntısı tehdidi altındaydı. Emekçiler temel ihtiyaçlarına dahi yetmeyen asgari ücretle -kimi zaman onun da altında- fabrikalarda, atölyelerde, işletmelerde çalışmaya, kaçınılmaz olarak da hastalanmaya devam ettiler.
Salgın bu kapsamda işçi ve emekçileri olduğu gibi, çocuklarını da olumsuz etkiledi. Örgün eğitime Mart ayında verilen ara, bütün bir bahar dönemini kapsadı. Kuşkusuz örgün eğitime verilen ara gerekli bir önlem. Ancak anne-babaların çalışmak zorunda bırakılması, tedbiri neredeyse işlevsiz hale getirdi. Sermaye sınıfını temsil eden AKP-MHP koalisyonu, emekçilerin yaşam hakkını korumadığı gibi, çocuklarının da, yani yüz binlerce çocuk ve gencin “eğitim hakkını” da korumadı. Zaten öyle bir dertleri de yoktu. Özellikle yapboza çevrilen sınav tarihleri eğitim sisteminin yıllardır içinde bulunduğu çürümeyi daha da derinleştirdi.
Milli Eğitim Bakanlığı, örgün eğitime verilen arada, eğitimin online olarak devam edeceğini ileri sürdü. Bir süre sonra eğitimde bir başka kaosun adı olacak online eğitim ve EBA TV uygulamalarına başlandı. Zaten niteliksiz, dinci gerici olan eğitim müfredatı online eğitimde daha da berbat hale getirildi. Dinci-gerici iktidar kepazeliği öyle bir noktaya vardırdı ki, online eğitimde “Menderes’in idam sahnesi”, liselilere “ilahi dinletisi” gibi yayınlarla gericilik propagandası yaptı. Bu rezalet büyük tepki çekince geri adım atan Milli Eğitim Bakanı, yayınları “tasvip etmediğini” açıklamak zorunda kaldı. Buna rağmen online eğitimde bir şey değişmedi. Kullanılan müfredat halihazırdaki müfredattan çok farklı. Meslek liselilere ayrı bir müfredat dahi hazırlanmadı. Ayrıca internet ve teknik ekipman (bilgisayar, tablet vb) imkanı olmayan on binlerce öğrenci bu göstermelik eğitimden yararlanamadı. Böylelikle online eğitimin ve EBA TV’nin bir telafi eğitimi olamayacağı gözler önüne serildi.
Eğitimde yaşanan rezaletler bununla sınırlı kalmadı. Salgın tehlikesi ve eğitime verilen araya rağmen LGS ve YKS’nin yapılacak olması tartışma konusu olurken, tepkilerden dolayı YKS’nin erteleneceği duyuruldu. Sınav tarihi, Haziran ayından, Temmuz ayı sonuna ertelendi. LGS’de ise bir erteleme yapılmadı. Salgın devam ederken, eğitimde kayıp zamanın telafisine dair bir gelişme yaşanmadan, AKP-MHP rejimi “turizm sektörünün olumsuz etkileneceği” gerekçesiyle, YKS’nin Haziran ayında yapılacağını duyurdu. İşçi-emekçi çocuklarına “gelecek kapısı” diye sunulan ve iki milyona yakın gencin hayatını etkileyen bu sınavın tarihi, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda adeta yapboza çevrildi.
İşte bu kaos içinde 2 milyona yakın genç, eğitimde kayıp zamanın telafisi yapılmadan beklenen tarihten önce YKS’ye girecek. Buna karşı tepkiler oluşurken, Eğitim Sen “sınavların salgın tehlikesi devam ettiği sürece ertelenmesi” için imza kampanyası başlattı. Oysa bu koşullarda sadece ertelemenin yeterli olmayacağı açıktır.
Yüz binlerce işçi-emekçi çocuğu “olağan” koşullarda bile bu sınavlara eşit olmayan koşullarda hazırlanıyor. Özel okullar, dershaneler, etüt merkezleri ve özel dersler gibi birçok ayrı eğitim kurumunun, bu sınavlara hazırlıkta daha nitelikli eğitim verdiği bir gerçek. İşte bu “paralı” eğitim kurumlarından mahrum olan işçi-emekçi çocukları “sınav yarışı”na zaten eşitsiz koşullarda katılıyordu. Eşitsizliğin arttığı bu koşullarda, “eğitimde oluşan kayıplar telafi edilsin” talebi, işçi-emekçi çocukları için büyük bir önem taşıyor.
Yaşanan bu rezaletler, eğitim sistemindeki çöküşün vardığı boyutu gözler önüne seriyor. Eğitim sistemi salgından önce de paralı eğitimin yaygınlaştırılması, dinci gericiliğin artan etkisi, bilimsellikten uzak oluşu ile büyük bir çürümenin içindeydi. Salgın süresinde yaşanan bu gelişmeler, çürümenin ne kadar derin olduğunu gözler önüne serdi.
Sermayenin çıkarları uğruna yapboza çevrilen eğitim ve sınav sisteminde, eğitimde kayıp zaman telafi edilene kadar tüm sınavların iptal edilmesi büyük bir önem taşıyor. Kuşkusuz eğitim sistemindeki bu çürümenin kapitalist sistemde ortadan kaldırılması mümkün değil. Bundan dolayı eğitim hakkı için, kapitalist sistemle mücadele etmekten başka bir seçenek yok. İşte bu kapsamda sermayenin, eğitim hakkının gaspına dönük her adımına karşı eyleme geçmek büyük bir önem taşıyor.
Salgın sürecinde yaşananlar, sermayenin eğitim hakkına saldırısının güncel örneklerini oluşturuyor. Bu kapsamda gerçekleştirilecek sınavların, sermayenin çıkarına göre değil işçi ve emekçi çocuklarının yaşam ve eğitim hakkını gözetecek şekilde yapılması için öğrencilerin de velilerin de seslerini yükseltmesi gerekiyor.
İ. Y. Gün