Sınıflı toplumların oluşmasıyla birlikte hukuk düzeni de önemli ölçüde üretim ilişkileri temelinde şekillenmiştir. Sınıfsal bir içeriğe sahip olan hukuk/yasaların esas işlevi egemen sınıf iktidarının sürekliliğini sağlamak ve çıkarlarını korumaktır.
Kapitalist toplumda da yasalar burjuvazinin sınıfsal egemenliğinin sürekliğini sağlamayı esas almaktadır. Bu düzende toplumun geniş kesimlerinin kısmi çıkarını gözeten yasal düzenlemeler ancak işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlüğü, yani sınıflar arası mücadelenin oluşturduğu dengeler sayesinde mümkün olmaktadır. Denge burjuvazi lehine bozulduğunda kısmi yasal kazanımlar ya fiilen ortadan kaldırılmakta ya da yeni yasal düzenlemelerle yerini farklı uygulamalara bırakmaktadır.
Örgütsüzlük azgın saldırılara kapı aralamaktır!
Uzun bir dönemdir işçi sınıfına, emekçilere ve toplumun geniş kesimlerine dönük ağır saldırılar hayata geçiriliyor. Bunu başarabilmelerinin gerisinde işçi sınıfı ve emekçilerin örgütsüzlüğü yatıyor. Kapitalistler işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü bir güç olarak hareket edememelerinden yararlanarak daha ağır çalışma ve yaşam koşullarını dayatıyorlar. Düzenin hukuku zaten sömürü düzenini ayakta tutmak üzere şekillenmiş olduğu halde, ihtiyaç duymadıklarında kendi yasalarını da dikkate almıyorlar. Zira, kapitalistler için yasalar kendileri için bir işlev görmüyor, çıkarlarına yanıt vermiyorsa, bir kâğıt parçası olmaktan öte bir anlam taşımıyor.
İşçinin çıkarına gözüken yasa maddeleri
İş yasasına göre haftalık çalışma süresi 45 saat, gece çalışması 7.5 saattir. Ama milyonlarca işçi ve emekçi fazla mesai ücreti almadan daha fazla çalıştırılıyor. Bu ve benzeri ihlaller çalışma bakanlığının hazırladığı çeşitli raporlarda da yer alıyor. Fakat kapitalistlere bu konuda ciddi bir yaptırım uygulanmıyor. Göstermelik para cezaları ile burjuva düzenin yasalarına göre suç olan uygulama ve dayatmalar olağanlaştırılıyor. İşçi ve emekçilerin tepkisi ile gündeme giren bir dizi ihlalin üzeri mahkeme salonlarında işçi “lehine” verilmiş görünen sözde kararlarla örtülüyor. Zira işçi ve emekçilerin lehine gözüken her yasa maddesi başka bir madde ya da uygulama ile boşa çıkarılıyor. Örneğin haksız yere işten atılan bir işçi işe iade davası açıp kazansa dahi, kapitalist tazminat ödeyerek işçiyi işe almayabiliyor. Böylece işçiye tanınan “işe iade hakkı” sadece görüntüde bir hak olarak kalıyor.
İktidarın pandemi “önlemleri” çerçevesinde hayata geçirdiği işten çıkarmanın yasaklanması uygulamasını ele alalım. Bu “yasak” patronlara kıyak, işçi ve emekçilere korku salmak için devreye sokulmuştur. Milyonlarca işçi bunu yaşayarak görmüştür. Düzenleme ile kapitalistlere, işçi çıkarmak istiyorsan 25/2’de belirtilen ithamlardan biri ile suçla ya da bir miktar “kefaret” öde, tercih senin denilmiştir.
Kapitalistler “işten çıkarma yasağı” yürürlüğe girdikten sonra yüzbinlerce işçiyi keyfi gerekçelerle, yalan-hile ile damgalayarak işten çıkardılar. İşçi ve emekçiler bu duruma itiraz ettiklerinde, iftiraya uğradıkları yetmiyormuş gibi bir de suçsuz olduklarını kanıtlamaları isteniyor. Böyle bir durumda delil bulmanın zorluğu biliniyor. Diyelim ki bulundu ve kanıtlandı; işçiyi cezalandıran, “haklarından” mahrum eden yasa maddelerinin hiçbiri yalan, sahtekârlık, belgede sahtecilik vb. yapan kapitalistler ve fabrika yönetimleri için devreye girmiyor. Her türlü yüz kızartıcı suçu işleyen kapitalistler ve fabrika yönetimleri, hukuksal olarak kanıtlanmış suçlarından dolayı da hiçbir yaptırımla karşı karşıya kalmıyorlar.
Sömürü, baskı ve zorbalığa karşı fiili-meşru mücadele!
Kapitalist düzende işçi sınıfı ve emekçiler her zaman baskı ve denetim altında tutulmak zorundadır. Burjuva demokrasisinin en ileri olduğu ülkelerde dahi durum böyledir. Çünkü bir sınıfın köleliğinin başka bir sınıfı zenginleştirdiği her düzende hukuk/yasalar vb. her zaman emeği sömürülen, baskı ve zorbalıkla köleleştirilen milyonların prangalarla yaşamaları için vardır. Bu prangaları parçalamanın yolu ise işçi sınıfı ve emekçilerin fiili meşru mücadelesidir. Sınırlı hakların elde edilebilmesi dahi fiili-meşru mücadele ile mümkündür. Bu sadece çalışma yaşamı için değil tüm toplumsal sorunlar için de geçerlidir.
Kavel işçilerinin grev hakkı için gerçekleştirdikleri fiili işgal, 15-16 Haziran’ı yaratan işçi sınıfının mecliste geçen yasaları sokakta parçalayan fiili direnişleri, metal işçilerinin faşizme karşı ihtar eylemleri ve sayabileceğimiz birçok örnek, fiili-meşru eylem çizgisinin önemini göstermektedir. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan Greif işgali de bu çizginin hayat bulduğu önemli bir deneyimidir. Yakın dönemde ise Sinbo işçilerinin direnişi mütevazi bir örnek olmuştur. Ücretsiz izin saldırısına boyun eğmeyen Sinbo işçileri fiili-meşru mücadeleyi seçerek direnişe geçmişlerdir. Daha ilk mahkemeleri dahi görülmeden direniş kazanım getirmiştir. Eğer direnişe geçilerek saldırı görünür kılınmasaydı, egemenler üzerinde basınca dönüştürülmeseydi, süreç tek başına “hukuk”a bırakılmış olsaydı, muhtemelen kapitalisti kollayan karar verilecekti. Kısacası, tüm deneyimler kazanımlar elde etmenin yolunun fiili-meşru mücadeleden geçtiğini göstermektedir.
Tersinden bir örnek olarak pandemi dönemi yaşananları verebiliriz. Pandemi ve kriz koşullarında sermayeye şirin gözükmek isteyen sendikal bürokrasi işçi sınıfını hareketsiz kılmak için elinden geleni yapmıştır. Sermaye iktidarı da bu sayede bir dizi saldırıyı rahatça hayata geçirmiştir. İşçi sınıfı kendisi köleleştiren, sıkıştığında yasalara sarılan, ihtiyacı kalmadığında yasaları hallaç pamuğuna çeviren kapitalistlere karşı olduğu kadar onların sınıf içindeki uzantısı ve ajanları olan bürokratik-işbirlikçi anlayışlara karşı da fiili-meşru mücadele hattı ile hareket etmelidir.
Görev sınıfı mücadeleye çekmek!
Sonu gelmeyen saldırılarla çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün ağırlaşması, işçi sınıfının örgütlü bir güç olarak mücadele sahnesinde yerini alması ihtiyacını yakıcı bir biçimde göstermektedir. Devrimci ve ilerici güçlerin görevi bunu hızlandıracak adımlar atmaktır.
Bugün gerçekleşen direnişler tekil ve sınırlı olsa da yol açıcı olmaları açısından önemlidir. Yapılması gereken, bu direnişlere gereken önemi vermek, dayanışmayı büyütmek ve elbette işçi ve emekçilerin daha geniş kesimlerini mücadeleye çekme çabasını yoğunlaştırmaktadır. Tek tek yaşanan sorunlara karşı mücadelenin kapitalist sömürü düzeni ile bağını kurmak ve mücadeleyi bu eksene oturtmaktır. Yarının birleşik ve kitlesel mücadelelerinde bu çabaların önemli bir yeri olacaktır.