TOMİS üyesi Dilbent Türker’in kod-29’un kaldırılması talebiyle başladığı direniş 135 gündür devam ediyor. Direniş okulu ile pek çok konu ve gündemin tartışıldığı direniş çadırında bu haftaki konu “Güncel gelişmeler karşısında işçi sınıfının tutumu” oldu.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun (BDSP) sunumu ile gerçekleştirilen direniş okulunda Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunundan, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına, işçi sınıfının çalışma koşullarından çeteleşen devlet düzenine kadar pek çok konuya değinildi.
“Siyaset işçi sınıfının işi mi?”
Direniş okulu “Siyaset işçi sınıfının işi mi?” sorusuna verilen cevapla başladı ve “Toplumda bütün sınıflar kendi siyasetini yapıyor. İşçi sınıfı kendi sınıf siyasetini yapmadığı koşullarda bile siyaset yapmış oluyor” denildi. Toplumda gelişen tüm olaylara işçi sınıfının penceresinden bakabilmek gerektiğinin altı çizilerek şu ifadeler kullanıldı:
“Bunu yapabilirsek işçi sınıfı kendi çıkarı için siyaset yapmış olacaktır. Direniş çadırları bunun bir alanıdır. Sınıf adına gerçek siyasetin olduğu yerler mücadele alanlarıdır. Meseleye buradan bakarsak Filistin halkına üzerine yağan bombaları da, sözleşmeden çekilme kararını da, çeteleşen devleti de daha iyi anlamlandırabiliriz.”
“Krizin faturası emekçilere ödetiliyor”
Sunumun devamında işçi sınıfına dönük yoğun saldırılara değinildi ve bu sorunların toplumdaki diğer sorunlardan bağımsız olmadığı vurgulandı. Konuşmada şunlar ifade edildi:
“Emperyalist kapitalist dünya sisteminin efendileri kendi zenginlerini artırmak için milyonlarca insanı köleleştirilmiş durumda. Kendi egemenlik aygıtları kriz yaşadığında saldırılarını arttırıyor. Ortadoğu’da artan saldırganlığın gerisinde bu var. Türk sermaye devleti de işçi ve emekçilerin parçası olmadığı bir savaşın taşeronluğunu yapıyor. Emperyalistlere göbekten bağlı sermaye iktidarı pastadan pay almak için hesaplar yapıyor. Hesaplar ters teptiğinde faturasını işçi ve emekçiler ödüyor. Fabrikalarda yaşadığımız koşullarda bu saldırganlığın büyük bir payı var. Şovenizm ve milliyetçilik egemen sınıflar tarafından böyle kullanıldı.”
“Sömürü düzeninin temel yapı taşlarından biri çeteleşmedir”
Faşist çete lideri Sedat Peker’in ifşaatlarına değinilerek devam eden sunumda şunlar söylendi:
“Bu ülkenin devrimcileri bu kirlilikleri yeni duymuyor. Bir sınıfın egemenliği için başka bir sınıfı ezmenin yolu olarak gayriresmi bir dizi kurum ve kuruluşlar kullanılmıştır. Çeteler varlığını sürekli sürdürmüştür. İktidar değiştiğinde ortadan kalkacağını söylüyorlar, yalan söylüyorlar. Çeteleşmiş düzene karşı işçi ve emekçilerin gerçek bir mücadele vermesinin önünü kesmek için bunu söylüyorlar. Sandıkla çetelerin yok olacağını söyleyenler yeni bir örtü ile sömürü çarklarını döndürmeye çalışıyorlar. Sömürü düzeninin temel yapı taşlarından biri çeteleşmedir. Çetelerin ortadan kaldırılması ise ancak sömürünün olmadığı bir dünya yaratmakla mümkündür. İşçi sınıfının kendi sınıfsal çıkarları için mücadele etmesiyle olabilecektir.”
“Tüm canlılar adına hesap sormalıyız”
“Marmara Denizi’nin müsilajla kaplanması, siyanürle altın aranması, İkizdere’de taş ocağı yapılması bu ülkenin işçi ve emekçilerini ilgilendiriyor” denilerek çevre sorunu ile devam eden direniş okulunda şunlar ifade edildi:
“Sermaye sınıfı doğayı 5’li çeteye peşkeş çekiyor. Tüm doğal alanlar yok edildiğinde yaşamlarımızı daha da ağırlaştıran sorunlar yaşıyoruz. Bunun faturasını kim ödeyecek. Yeni salgın hastalıklar, yeni vergiler, olarak işçi sınıfı ödeyecek. Bu dünyanın zenginliklerini işçi ve emekçiler hak ediyor. Doğamızı çeteleşmiş düzene teslim etmemeli, dur demeliyiz. Bu sorunların ortadan kaldırılması mücadele etmeliyiz. Dünyamızı yok edenlerden hesap sormalıyız. Tüm canlılar adına havada uçan kuş adına, denizde katledilen balık adına hesap sormalıyız.”
Egemen sınıflar tarafından milliyetçiliğin körüklendiğine değinilerek “Çete tartışmaları ile kapitalist sömürü düzeni aklanmaya çalışılıyor. Vatan millet edebiyatı ile işçi ve emekçilerin gözüne perde çekenler bu sistemin bir parçası. Şoven, milliyetçi, ırkçı her türlü üslup işçi sınıfının düşmanıdır. İşçi sınıfının tek kimliği sınıf kimliğidir. Bu kimlikte birleşmek zorundayız. Yaşadığımız sorunları çözmek için sınıf kimliğinde birleşerek mücadeleyi büyütmeliyiz” denildi.
Karşılıklı sohbetler eşliğinde devam eden direniş okulunun bitmesinin ardından Sinbo işçilerine seslenildi.
Kızıl Bayrak / İstanbul