Sermaye iktidarının azgın sömürüye dayalı politikası işçilerin sırtında bir kırbaca dönüştü. Fatura artık resmen tümüyle işçi ve emekçilerin sırtına bindirildi. Asgari ücrete yapılan kırıntı zam daha yılın ikinci ayında açlık sınırının altında kaldı. Hal böyleyken metal işçileri ve diğer işçi bölükleri de “Artık yeter!” diyerek, uyanışın sinyallerini vermeye başladılar.
MESS Grup TİS’leri, asgari ücretin belirlenmesi, ocak ayı zamları derken, işçi sınıfı, ücretleri üzerinden ardı ardına tartışma ve taraflaşmayı doğrudan ve krizin çok yönlü etkileri altında yaşadı. Metal TİS’lerinin sendikal bürokrasi ve MESS’in baskıları sonucu satışla sonuçlanmasına bir tek ÇİMSATAŞ işçileri eylemli itiraz yükselttiler. “Taslağın revize edilmesi” talebiyle fiili eyleme geçtiler. Ancak hem bu mücadelede yalnız kalmaları hem de kendi iç zayıflıklarının açığa çıkması nedeniyle direniş, sınıf ve emek düşmanları tarafından yenilgiye uğratıldı.
Öte yandan asgari ücrete yapılan zam yüzdelik olarak çok görünse de işçinin cebine giren ve cebinden çıkan arasında koca bir fark oluştu. İşçi sınıfı bir kez daha enflasyon karşısında ezildi. Asgari ücretteki artışın aslında açlık ve ölüm sınırında olduğunu anlayan işçiler de ocak zamları döneminde seslerini yükseltmeye başladılar. Tekstil, çorap, gıda, nakliye, ulaşım, gemi söküm ve metal işçileri ardı ardına değişik sanayi bölgelerinde ve çalışma alanlarında “Artık yeter” diyerek, insanca yaşayacak ücret talebi ile fiili eylemlere yöneldiler, yankı yarattılar. Emek ile sermaye arasındaki mücadelede havanın işçiden yana esmesi için bir adım öne atıldılar.
Sanayinin kalbi Bursa’da ise metal işçileri bu süreçte sendikalaşma eğilimi gösterdiler. Son iki-üç ay içinde Pakkens, Ermetal, Şahterm, Yamas, Üçge, İnoksan, Profilsan, Technomix vb. bir dizi işyerinde işçiler daha iyi bir ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için tercihlerini sendikalı olmaktan yana kullandılar. Bursa’da mevcut sendikalar arasında bürokrasinin, satışın, ihanetin sınır tanımadığı Türk Metal’in tercih edilmesi ise esas cevaplanması gereken soru durumunda.
Bursa’ya baktığımızda, 50 bin üyesi bulunan bir Türk Metal’in 2015 Metal Fırtınasından sonra nasıl değiştiğini(!) görürüz. Değişimden kastımız, Metal Fırtınasına kadar üyesini sindirmek için sıkça kullandığı çete-mafya ilişkilerinin dizginlenmesidir. Metal Fırtınanın yıkamadığı ancak sarstığı Türk Metal’de de hiçbir şey eskisi gibi değildir. Üyesine kolay kolay eski yöntemlerle saldıramaz hale gelmiştir. Metal Fırtınasından sonra eylemler, açıklamalar, mitingler yapmak zorunda kalmıştır. Yani sendika olduğunu hatırladığı görüntüsü vermek istemiştir. Fakat Türk Metal’in metal patronları karşısındaki uğursuz rolü hiç değişmemiştir. Satış, ihanet, bürokrasi ve tek adama dayalı sendikal anlayış 50 yıldır aynen devam etmektedir.
Ne var ki daha önce sendikalı bir fabrikada çalışmayan binlerce işçi, Türk Metal gerçeğinden habersiz, sermayedarların ve iktidarın yarattığı kölelik, yoksulluk, güvencesiz çalışma kamplarına dönmüş fabrikalarda sömürülmektedir. Binlerce işçinin algısı “En kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir” sınırlarına gelmiştir. Özellikle Bursa’da 50 bini aşkın üyesi bulunan Türk Metal maalesef işçilerin aklına ilk gelen seçenek durumundadır. Çünkü Bursa’yı temsilcileri ve delegeleri üzerinden kafa kol ilişkisi ile sarmış bir yapıdır Türk Metal. Nerdeyse her fabrikada bir grup metal işçisi bir Türk Metal delegesini, temsilcisini ya da bunların yandaşını bir şekilde tanımaktadır. Metal Fırtınasından sonraysa satış yaşamamış yüzlerce, belki de binlerce yeni genç işçi hem otomotiv sanayinin ana fabrikalarında hem de yan sanayide işbaşı yapmış, dolayısıyla Türk Metal’i gerçek anlamda tanıma şansını yakalayamamıştır.
Türk Metal yeni üye yaptığı işçilere elinde tuttuğu güç ve gösteriş şovlarıyla da sözde bir güven duygusu hissettirmektedir. Öyle ki çalışma yürüttüğü fabrika önlerine adeta gövde gösterisi yapar gibi gitmektedir. Şube başkanlarının konuşmaları ilk kez sendika ile tanışan bir işçi için yalnız olmadığı hissini vermektedir. Keza işçiler Türk Metal’i ekonomik bir güç olarak da görmektedirler. MESS sözleşmesi kapsamındaki işçilerin ücret ve sosyal haklarının sendikasız yerlerden daha iyi olduğu bir gerçektir. Yanı sıra, işten atılmada (ki işten atılmak için sendika üyeliğini bir araç olarak kullanan işçiler de azımsanmayacak sayıdadır) TM’nin yetkili olduğu başka bir fabrikada işe girebilme ve hukuki süreçte de sendikal tazminat davasını kazanma garantisi ile işçinin ekonomik olarak kazanacağı vurgusu daha ön plana çıkarılmaktadır. Yani ortalama 4-5 yıllık genç ya da orta yaşta bir metal işçisi için Türk Metalli olmak sınıfsal çıkarlar ile değil bireysel çıkarlar ile örtüşmektedir. Zira Türk Metal’in esasta metal patronları ve onların iktidarı ile gerçek bir emek kavgası vermesi onun doğasına ve varlığına aykırıdır. Türk Metal anlayışı gereği ilk önce patrona kazandıracak ki sonra da işçiler patronun bu kârından kırıntı alabilsin. Nitekim Pevrul Kavlak da sözleşmeyi imzaladıktan sonra üyelerine seslenip, “Sizlerden daha kaliteli iş bekliyorum” diyerek, gerçekte kimin safında olduğunu açıkça göstermişti. Pevrul’un gerçek kimlik ve misyonunu ise ancak sınıf bilinçli metal işçileri açığa çıkarabilir ve ancak onlar Türk Metal anlayışını yıkabilir.
Elbette ki Türk Metal anlayışını yıkmak yeni Metal Fırtınalara daha güçlü hazırlanmaktan geçiyor. Bu ise ekonomik kriz koşullarında hem daha kolay hem daha zor. Kolay, çünkü Türk Metal insanca yaşayacak ücret ve çalışma koşulları mücadelesinin hakkını verecek bir sendika değil. Hele ki kriz koşullarında patronları ve onların iktidarlarını karşısına alabilecek bir mücadele programı ve anlayışı ile taban tabana zıt bir konumdadır. Türk Metal masa başı kapalı kapılar ardında satışı ve ihaneti bir program haline getirmiştir. Türk Metal anlayışını yıkmak kolay, çünkü Metal Fırtınası aslında bunun o kadar zor olmadığını göstermiş oldu. Önden bir hazırlığı ve tabana dayalı komiteleri olmadan, devrimci sınıf sendikacılığını özümseyememiş ve tarihsel deneyimlerin derslerinden habersiz işçilerin bir ayağa kalkışının Türk Metal’i nasıl sarstığını tüm metal işçileri görmüş oldular.
Türk Metal anlayışını yıkmanın zor olan yanı ise metal işçilerinin kolay olanı tercih ediyor olması, güvensizliği, mücadele deneyimsizliği, sermayenin gerici ideolojilerinin denetimi altına kolay girmesi ve bireysel çıkarlarının ön planda olmasıdır.
Metal işçileri öyle ya da böyle Türk Metal’i seçiyorsa nasıl bir sendikayı tercih ettiklerini, nelerle karşılaşacaklarını anlatmak da bize düşer. Yıkana kadar en gerici sendikalar içinde tutunmayı başarabilmeliyiz. Eskiyi yıkıp yeniyi inşa edecek gücü fabrikalarda biriktirip, örgütleyerek mevziler elde edebilmeliyiz. İşin zor olan yanlarından biridir bu: Türk Metal gibi çeteleşmiş bir sendika içinde mevzi tutmak güç biriktirmek... En gerici sendikalara üye metal işçilerini devrimci sınıf sendikacılığı ilkeleriyle kazanacağı kavgalara hazırlamak ve örgütlemek sınıf bilinçli işçilerin, sınıf devrimcilerinin asli görevi olarak duruyor. Varsın Türk Metal üye sayısını katlasın. Katlasın ki onu yıkacak işçiler birleşsin…
Bursa’dan bir sınıf devrimcisi