Kavel fabrikasında gerçekleşen ve işgal boyutuna varan fiili-meşru grev/direniş, Türkiye’de işçi sınıfı hareketi tarihinde ve grev hakkının kazanılmasında belirleyici bir kilometre taşıdır.
1950’li yıllardaki hızlı kapitalist gelişme ve sanayi proletaryasının sayısındaki artışa paralel olarak çalışma ve yaşam koşullarının ağırlığına karşı bir tepki de mayalanıyordu. Kapitalistleşmenin hızlanması, çalışma ve yaşam koşullarının çekilemez hale gelmesi ve hak arayışlarının bastırılmasına karşı işçiler 1960’lı ilk yıllardan itibaren harekete geçmeye başladılar. Ülkedeki modern sınıf hareketinin ilk büyük çıkışı, 1961 yılının Ocak ayında yüz bini aşkın işçinin katıldığı Saraçhane mitingi oldu. İşçi eylemleri sonraki yıllarda artarak devam edecekti.
O süreçte gerçekleşen 1961 askeri darbesinin ardından hazırlanan anayasada işçilerin grev yapma hakkına da yer verildi. Fakat ilgili yasası çıkarılmadığı için bu hak sadece kağıt üzerinde kaldı ve işçilerin grev hakkını kullanmaları engellendi. Buna rağmen Kavel kablo fabrikası işçileri 1963’te fiili grevin fitilini ateşlediler ve büyük bir mücadeleye imza attılar.
Kavel’den yükselen direniş ateşi ve kazanılan grev hakkı
İstanbul-İstinye’de kurulu Kavel kablo fabrikasında 170 işçi çalışıyordu ve fabrikada Türk-İş’e bağlı Maden-İş sendikası örgütlüydü. Amerika’dan göreve yeni getirilen müdürün işçilere yönelik baskılarına, fazla mesailere, yıllık ikramiyelerinin gasp edilmesine ve sendika üyesi öncü işçilerin işten çıkarılmasına karşı işçiler “Arkadaşım yoksa üretim de yok” şiarıyla, 28 Ocak 1963 günü fabrikada oturma eylemine başlarlar. Bununla da kalmayıp fabrika kapılarını kaynaklayarak, kendilerini fabrikaya kilitlerler ve bir hafta boyunca üretimi durdururlar.
Direnişin üzerinden bir hafta geçtikten sonra direnişin sesini duyurmak için fabrikanın girişine çadır kurulur. Sonrasında fabrikanın içerisine girmek isteyen 40 idari kadro içeriye sokulmaz. Bunun üzerine idari kadrolar işçileri Valiliğe şikayet eder. Ardından Valilik, patron ve sendika temsilcileri ile görüşme gerçekleştirilir. Dönemin İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata, 9 Şubat’ta “işveren ve işçiler arasında iş birliğini sağlayacak bir protokol ile anlaşma sağlandığı”nı duyurur fakat işçiler katılmadıkları protokol karşısında direniş kararlılıklarını sürdürürler.
Bunun üzerine Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) bir bildiri yayımlayarak işçilerin direnişini suçlar. TİSK’in bu bildirisinin ardından sermaye devleti 14 Şubat’ta kolluk gücünü harekete geçirir ve direnişe yönelik saldırı başlar. Saldırıda 9 işçi cop ve silah kabzalarıyla yaralanır.
Hakları ve gelecekleri için mücadele veren işçilere yönelik gerçekleştirilen polis saldırısının karşısında İstinye halkı da direnişçilerin yanında yer alır ve polis saldırısını protesto eder. Kavel işçilerinin direnişine yönelik saldırılar sürer ve 29 işçiye tutuklama kararı çıkarılır.
Tüm engellemelere rağmen kararlılıkla sürdürülen Kavel direnişinin mücadele ateşi fabrikadan çıkmış, bulunduğu semti de aşıp, Türkiye’nin diğer yanlarına yayılmaya başlamıştır.
İşçilerin kararlı tutumu diğer kentlerdeki Türk-İş’e üye sendikaları da etkiler. 27 Şubat’ta Güney bölgesinde bulunan sendikalardan 23 sendika başkanı ve 45 yönetici, Türk-İş yönetimi ile yaptıkları toplantıda Kavel grevi hakkında yönetimin olumsuz karar alması üzerine Türk-İş bünyesinden ayrıldıklarını duyururlar. Ayrılan sendikalar Güney Bölgesi İşçi Sendikaları Konseyi oluştururlar.
Fabrikada adeta tek bir vücut halinde hareket eden bir mekanizma yaratan işçiler, aileleri ile birlikte direnişi büyütürler. 2 Mart’ta işçilerin eşleri ve aileleri de direniş alanına gelir. Kamyonların patronlar tarafından fabrikanın dışarısına çıkarılmak istenmesine karşı kadınlar barikat oluşturarak, geçit vermezler. Kadınıyla erkeğiyle büyüyen mücadelenin önüne engel olamayan polis, barikatlara saldırarak kadınları yaralar.
Direnişçilerin kararlı duruşu sonrasında sendika ve patron arasında görüşmeler gerçekleştirilir. 4 Mart’ta yapılan anlaşma sonrasında işçiler tekrardan iş başı yaparlar. İşçilerin iş başı yapmasının ardından 12 öncü işçi tutuklanır ve 52 işçi hakkında 5 ayrı dava açılır. Fakat sonraki aylarda işçiler serbest bırakılır.
Kavel’in derslerinden öğrenerek geleceğe yürüyoruz!
Kavel işçilerinin 36 gün süren mücadelesinin etkisiyle, grev hakkını da içeren 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 274 sayılı Sendikalar Yasası 15 Temmuz 1963’te meclisten geçmiş ve 24 Temmuz’da yürürlüğe girmiştir. Yani işçilerin grev hakkının kazanılması Kavel kablo fabrikasındaki mücadele sayesinde gerçekleşmiştir.
Kavel direnişinin işçi sınıfına bıraktığı en büyük derslerden biri kazanmanın yolunun fiili-meşru mücadeleden geçtiğidir. Halihazırda kağıt üzerinde kalan, AKP-Erdoğan iktidarının yasaklamaları nedeniyle kullanılamayın greve hakkı bugün bile ancak fiili grevle, diğer bir deyişle ancak fiili-meşru mücadeleyle kullanılabilir. Kavel’in ikinci büyük dersi de işçilerin taban inisiyatifi ve örgütlenmesinin hayati önemidir.
Kavel direnişinin ve direnişçilerin işçi sınıfına bıraktığı bu tarihsel deneyimden dersler çıkararak yol yürüyen devrimci öncü işçiler Kavellerden aldıkları bayrağı Greiflarda dalgalandırdılar. Bugün daha fazla Kaveller, Alpagutlar, Greiflar ve Metal Fırtınaları yaratmak işçi sınıfının kendi öz gücüne güvenmesi ve topyekun saldırılara karşı taban örgütlenmelerini inşa edip güçlendirmesi gerekmektedir.
Yeni Kaveller, 15-16 Haziranlar, Greiflar yaratmak için şanlı işçi sınıfımızın tarihinde var olan derslere ve deneyimlere daha dikkatli bakalım. Tarihimizden süzdüğümüz dersler ve deneyimler ile güne yüklenip, geleceği kazanalım.
K. Sönmez
* Yararlanılan kaynak: Türkiye Sendikacılık Tarihi Ansiklopedisi