28 Ocak 1963… 220 Kavel işçisi, ödenmeyen ikramiyeleri, işten atılan işçi arkadaşlarının işe geri alınması talepleriyle iş durdurarak eylemlerine başladılar. 5 hafta süren eylemleri büyük oranda kazanımla sonuçlandı.
Sınıf mücadelesi açısından Kavel Direnişi’nin gerçek önemi ve kazanımı, mevcut taleplerinin ne kadarının kabul edildiğinde değil, sonrasına nasıl bir miras bıraktığındadır. Bunu anlayabilmek için Kavel Direnişi’ni önceleyen sürece kısaca bakmak, Kavel Direnişi’nin nasıl yaşandığını anlamak ve sonrasına bıraktıklarını kavramak gerekir.
1960 öncesine kısa bir bakış…
1960’lar sınıf mücadelesinin yükseldiği, işçi sınıfının bağımsızlaşma eğiliminin arttığı bir dönemdir. 1923-60 arasında 140 grev yaşanmıştır. Bunların 94’ü, 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu’ndaki grev yasağı öncesinde gerçekleşmiştir.
Sınıf mücadelesinin yükselmesi ve 1963 Kavel Direnişi ile başlayan süreçte ise (1963-71 arasında) 600 işçi eylemi gerçekleşmiştir. Bu eylemlerin çoğunluğu iş durdurma-grev, işgal ve kitlesel mitinglerdir.
1960’lara kadar büyük oranda sermaye devletinin denetimi altında olan işçi sınıfı, zaman zaman bağımsızlaşma eğilimi gösterse de, gerek sınıf bilincinin düzeyi gerekse de örgütlülük düzeyinin zayıflığı ile bir eşiği aşamamıştır. 1940’lı yıllarda devletten bağımsız birtakım sendikalar kurulsa da bunlar devlet tarafından kapatılmıştır. 1947’de çıkartılan Sendikalar Yasası ile işçi sınıfının bağımsızlaşma eğiliminin önü alınmaya çalışılmış, grev ve siyaset yapma yasağı getirilmiştir. 1952’de ise, ABD sendikacılığı ekseninde devlet güdümüyle kurulan Türk-İş ile işçi sınıfının denetim altına alınmasında bir adım daha atılmıştır
Grev hakkı fiili grevle kazanılır!
1961 Anayasası’nda yer alan 47. Madde şöyledir: “İşçiler, işverenle olan münasebetlerinde, iktisadi ve sosyal durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev haklarına sahiptirler. Grev hakkının kullanılması ve istisnaları ve işverenin hakları kanunla düzenlenir.” Böylece grev hakkı anayasaya girse de, hiçbir kanuni düzenleme yapılmadığı için grev ve toplu sözleşme hakkı fiili olarak tanınmamaktadır. 1961-63 arasında başta 100 bini aşkın işçinin katıldığı Saraçhane Mitingi olmak üzere bir dizi eylem gerçekleştirilmiştir. Bu eylemlerde bu hakkın bir düzenlemeye kavuşturulması temel bir taleptir. Ancak anyasanın tanıdığı bu hakkın kazanılması, Kavel işçilerinin gerçekleştirdiği fiili grev ile mümkün olmuştur.
Kavel Direnişi, fiili grevle grev hakkının kazanılmasıdır. Yükselen sınıf mücadelesi içinde öncü bir rol oynamıştır. Sınıf mücadelesinde safların belirginleşmesinde, fiili-meşru mücadele ile sınıf dayanışmasının öneminin kavranmasında ve sendika bürokrasisinin rolünün görülmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Kavel Kablo’da yakılan “çoban ateşi”
Koç sermayesinin İstanbul Sarıyer’deki Kavel Kablo Fabrikası’nda, mesai ve kıdem üzerinden verilen ikramiyelerin eksik yatırılması, sendika temsilcilerinin işten çıkartılması ve Maden-İş’e üye olan işçilere sendikadan istifa etmeleri yönündeki baskılar, işçilerin 28 Ocak 1963 günü 5 günlük oturma eylemine başlamasına neden olur. Kapıları kaynaklayan işçiler, idari kadroyu da içeriye almayarak eyleme başlarlar. 10 işçi daha işten çıkartılır. İşçiler seslerini duyurmak için kapı önüne çıkarak çadır kurarlar.
Bu süreçte sınıf dayanışması çığ gibi büyür. Öncelikle fabrikanın kurulu olduğu bölgede İstinye halkı direnişle dayanışma içindedir. Direnişe her türlü desteği sunan işçi ve emekçiler için de Kavel Direnişi kendi direnişleri haline gelir.
Birçok fabrika Kavel ile dayanışma örgütler. Türk Demir Döküm’den 800 işçi hem para toplarlar hem de sakal bırakma eylemi yaparlar. Yine Koç’un sahibi olduğu General Elektrik Fabrikası’nda da para toplanır. Türkiye’nin dört bir yanından işçiler maddi dayanışma içerisine girerler. Kavel Direnişi çok kısa bir süre içerisinde, sadece 220 işçinin değil işçi sınıfının direnişi haline gelir.
Bir haftanın ardından Maden-İş ile TİSK arasında sözlü anlaşma sağlandığı ifade edilse de, işçiler yazılı anlaşmayı görmeden fabrikaya girmezler. 14 Şubat günü polis işçilere saldırır. 9 işçi yaralanır, 29 işçi hakkında tutuklama kararı çıkartılır.
Buna rağmen direnişin önü alınamaz. Sermaye devleti, Kavel Direnişi’nin Kavel’in sınırlarını aştığını görerek davranır. 18 Şubat günü hükümet, 274 sayılı Sendikalar Yasası ile 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası’nı TBMM’ye getirir. Bu grev hakkının fiili grevle kazanılmasının, yasal düzenlemeye kavuşturulmasının ilk adımıdır.
36 gün sonra, 4 Mart günü ise anlaşmaya varılır. İlk atılan dört sendika temsilcisinin işe alınması talebi dışındaki bütün talepler kabul edilir. İkramiyelerin eskisi gibi yatırılması, diğer işçilerin işe geri alınması talepleri karşılanır.
Direniş sona erdi, sermayenin saldırıları sona ermedi!
Ancak sermayenin Kavel’i bastırma girişimi anlaşma imzalandıktan sonra da devam eder. Daha önce de haklarında tutuklama kararı verilen işçilerden 12’si direnişin bitmesinin ardından tutuklanır. 52 işçi hakkında 5 ayrı dava açılır.
10 Haziran’da tutuklu 6 işçinin serbest kalmasına rağmen işbaşı yaptırılmaması nedeniyle fabrikanın kaplama bölümünde 30 işçi iş durdurur. Sıkıyönetim duruma müdahale ederek 6 işçiyi gözaltına alır.
Anlaşılacağı üzere, Kavel Direnişi 28 Ocak’ta başlayıp 4 Mart’ta sonlandırılmamıştır. Kavel’in işçi sınıfı üzerinde yarattığı etkiyi ortadan kaldırmak için sermayenin saldırıları devam etmiştir.
Kavel’in sınıf mücadelesi açısından taşıdığı önemi ortaya koyarken, şu noktalara özellikle dikkat çekmek gerekir:
- 15 Temmuz 1963’te kabul edilen ve 24 Temmuz 1963’te yürürlüğe giren 275 Sayılı Yasa ile grev hakkı düzenlenmiştir. Bu düzenlemede Kavel Maddesi olarak bilinen, yasadan önce yapılan grev nedeniyle haklarında takibat yapılan işçilerin davalarının düşmesine ilişkin madde de yer almaktadır. 1961 Anayasası’nda yer alan grev hakkının fiilen kazanılması Kavel Direnişi’nin temel bir rol oynadığı mücadele ile olanaklı olmuştur.
- Tarihsel bir pencereden bakıldığında, grev hakkının sadece 220 Kavel işçisinin mücadelesi ile kazanıldığını söylemek doğru olmaz. Ancak adım adım büyüyen sınıf hareketi ve hareketin düzen sınırlarını aşma eğilimi, bir noktada Kavel’de önemli bir eşiği aşmıştır. Kavel’de kıvılcımın çakılması ile Kavel bir odak haline gelmiştir. Kavel bir buzkıran rolü oynamıştır.
Dönemin TİSK Genel Sekreteri Haldun Kip’in Kavel’i, “Bentlerini yıkıp, etrafa taşma tehlikesi gösteren ve ancak son anda insanüstü gayretlerle yatağına sokulan bir nehre” benzetmesi, sermayenin meselenin önemini kavradığını göstermektedir.
- Kavel’in işçi sınıfının bağımsızlaşma eğiliminde önemli bir dönüm noktası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Direniş sürerken Güney Sendikaları olarak adlandırılan 23 sendika başkanı ve 45 yönetici, Türk-İş İcra Heyeti’nin görevini yapmadığını, Kavel Direnişi’ne yeteri kadar sahip çıkmadığını ifade ederek, “Güney Sendikaları Konseyi’ni oluştururlar. Bunun DİSK’in kuruluşuna giden yolda önemli bir adım olduğu açıktır.
- Kavel, işçi sınıfının fiili meşru mücadele hattı ile kazanıma gidebileceğini, yasal hakların bile bu yolla elde edilebileceğini göstermesi açısından önemli bir deneyimdir.
- Kavel Direnişi, direnişteki işçilerin kararlılığı kadar dayanışmanın önemini de ortaya koymuştur. Kavelciler eşleriyle direnişi sürdürmüşlerdir. İstinye halkı da, farklı fabrikalardan işçiler de Kavel’i kendi direnişleri olarak görmüşlerdir.
- Sermaye devletinin polisiyle, mahkemeleriyle, işçilerin gözaltına alınması ve tutuklanması ile safını net olarak ortaya koyduğu ve işçi sınıfı açısından sınıf bilincinin ve devletin konumunun daha da belirginleştiği bir süreçtir.
- Kavel’de sermaye devletinin yapmaya çalıştığını bugün Greif’te de, Metal Fırtına’da da görmekteyiz. İşten atma saldırısından gözaltı saldırısına, işçiler hakkında açılan davalardan direnişin etkisini ve işçi sınıfı içerisinde yarattığı coşkuyu kırmaya çalışmasına kadar, sermayenin yöntemleri devam etmektedir.
- Bugün bir dizi sendika bürokratı Kavel’i ağzından düşürmemektedir. Özelikle grev yasaklarına karşı Kavel’i hatırlayanların Kavel’in mirasını yemeye çalıştıkları ortadadır. Kavel’in mirasına sahip çıkmak demek, fiili meşru mücadele hattına sahip çıkmak, yasaklara karşı fiili greve devam etmek, kazanana kadar direnişi sürdürmek demektir. Sendikal bürokrasinin böylesi bir adımı atmasını beklemek saflık olacaktır. Kavel’de olduğu gibi bu adımı atacak olan işçilerin ta kendisidir. Ancak bu adımı atabilmek, sendikal bürokrasiyi aşacak bir bakış ile, taban iradesinin açığa çıkması ile olanaklıdır. Bu demektir ki, işçi sınıfı yeni Kaveller yaratabilmek için sermayeyi, sermaye devletini karşısına alması gerektiği kadar, sendikal bürokrasiyi de karşısına almalı, onun saltanatını yıkmak için tabandan örgütlenmesi gerektiğini bilmelidir. Greif ve Metal Fırtına bunun en somut örnekleridir. İşçi sınıfının mücadeleyi ileriye taşıyabilmesinin koşullarından birisi de budur.
- Tarihsel bir pencereden bakıldığında, Greif Direnişi’nin Kavel Direnişi ile kıyaslanması çok normaldir. Ancak, içinden geçilen dönem, sınıf hareketinin ve sınıf dayanışmasının düzeyi göz önüne alındığında, daha sınırlı sonuçlar ortaya çıkması anlaşılırdır. Sınıf mücadelesine tarihsel bir pencereden bakanların mevcut nesnel tablo içinde bunu değerlendirmesi gerekir.
- Aradan geçen 57 yıla rağmen Kavel’in yaktığı ateşin söndürülememesinin temel nedeni, belli yönleriyle halen aşılamamış olmasındandır. Sürmekte olan bir mücadelenin bir ara durağı, bir dönüm noktasıdır. Ancak bugün gelinen yerde grev yasakları ile grev hakkı işçi sınıfının elinden alınmıştır. Bunu aşabilmek yeni Kaveller’i yaratmaktan geçmektedir.