DİSK başkanı Arzu Çerkezoğlu geçtiğimiz günlerde bir internet televizyonu programına katıldı. Ekonomik kriz, işçi ve emekçilerin yaşadıkları sorunlar, Saray iktidarının uyguladığı ekonomi programı ve sonuçları üzerine kimi yaklaşımlarını ifade etti. Kısacası, toplumun öne çıkan gündemlerine dair DİSK’e hâkim olan bakışın ne olduğunu özetledi.
Söylemlerin öne çıkan cümlesi ise “gerekirse üretimden gelen gücümüzü kullanmaya kadar gideriz” diyerek “mücadeleyi büyütmeye kararlı” olduklarını vurguladı. Evet gerekirse! Bir işçi sendikası konfederasyonu için üretimden gelen gücün kullanılması için gereken koşullar nedir? İşçi sınıfının sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini büyütmesi için neyi beklemesi gerekir? Sermaye diktatörlüğünün demir yumruğu AKP-MHP rejimi karşısında “gereken” mücadele araçları nelerdir? Ya da bugüne kadar sadece “gerekli” olduğu düşünülen mücadele anlayışı ve araçlarıyla verilen “kararlı” mücadelenin sonuçları nedir? Sorular çoğaltılabilir, ayrıntılandırılabilir. Soruları DİSK Başkanı’nın cevaplaması için bırakalım. Ya da çıktığı ekranlarda soru olarak sorulması için bekleyelim. Biz DİSK Başkanı’nın kendinden emin, “kararlı mücadele” vurgularına dönelim.
Geçtiğimiz günlerde üç büyük işçi sendikası konfederasyonunun bürokratları yan yana gelerek ortak bir açıklama yaptılar. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın “hükümeti aklını başına almaya” çağırdığı ve “gerekirse”lerini sıraladığı toplantıda on maddelik talepler açıklandı. İşçi ücretleri, vergi düzenlemesi, taşeron sorunu vb. başlıklarda sendikaların ortaklaşmış tespitlerini kamuoyuyla paylaştılar. Bu talepler için önümüzdeki dönemde birlikte hareket edileceğine dair yarım ağız sözler sarf ettiler. Sonrası yok! İçinden geçtiğimiz süreçte üç büyük işçi sendikası konfederasyonunun yan yana gelerek ortak açıklama yapması, belirlenmiş ortak talepler için söz söylemesi ve bunu pratik birtakım adımlarla birleştireceklerine dair vurgular yapması kuşkusuz önemli bir gelişme olarak algılanabilir. Milyonlarca işçi ve emekçinin yaşadığı çok yönlü yıkım karşısında öfkesi büyürken; temel talepler ve istemlerin karşılanması için atılacak mücadele adımları, kitlelerde biriken tepkinin açığa çıkarılması ve birleştirilmesi için önemli bir basamak olabilir. Sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu parçalı, dağınık ve hareketsiz tablosuna yeni bir soluk getirebilir. Olduğu kadarıyla sendikal mücadele alanları bu potansiyeli ortaya çıkartmak için fazlasıyla imkân barındırıyor. Tablo buyken, sendika konfederasyonlarının yan yana gelerek açıklama yapması ve neredeyse herkesin bildiği birtakım sorunları ifade etmesi değil, emekçilerin talepleri üzerinden mücadeleyi örgütleyecek somut yaklaşım ortaya koyması beklenirdi. Ancak işin öyle olmadığı, tabanda biriken tepkinin ürünü olarak bir açıklama ihtiyacı duyulduğu, toplantının sadece “tespit etmek” sınırında kaldığı açıkça görüldü. Sürecin nasıl ilerleyeceğine dair ucu açık söylemler ile geçiştirilen toplantı sırasında da ortaya çıkan bu tablo, sonrasında yaşananlar üzerinden ayrıca teyit edilmiş durumda. En iyi ihtimalle geçmişin “hava boşaltma” eylemleri türünden göstermelik eylemler gerçekleştireceklerdir. Kaldı ki, Çerkezoğlu’nun son katıldığı programda, diğer sendikalar ile yapılan ortak açıklama ve dayanışmanın devam edip etmeyeceği sorusuna verdiği cevap “hava boşaltma” sınırında kalacak bir eylemliliğin dahi uzağında olunduğunu gösterdi. Çerkezoğlu ilgili soruya “Önümüzdeki süreçte göreceğiz. Mesele ortak açıklama yapmak değil, sözünün arkasında durarak mücadele vermek” yanıtını verdi. “DİSK adına” ise iki yıldır sürdürdükleri “Gelirde adalet, vergide adalet!” mücadelesini önümüzdeki dönemde güçlendireceklerini, “siyasi partilere baskı yapmaya devam edeceklerini” ifade etti. “Gerekirse” üretimden gelen güçlerini kullanarak mücadeleyi büyütmekte “kararlı” olduklarının altını çizdi. “Diliyoruz ki” vurgusuyla diğer emek örgütleriyle, meslek odalarıyla, toplumun mağdur olan tüm kesimleriyle bu mücadeleyi büyütme temennisini ortaya koydu.
Yani aynı tas aynı hamam. Türk-İş ve Hak-İş’i bir kenara bırakıyoruz. “Sözünün arkasında durarak mücadele vermek” sözüyle diğer sendikaları laf arasında eleştiren DİSK başkanının tutumu ile diğer sendika yönetimlerinin arasında ne gibi bir fark var sorusu daha önemli bir yerde duruyor. “Verdikleri kararlı mücadelenin” ne olduğu, söylemlerinden anladığımız kadarıyla dilek, temenni ve “gerekirse” tehditlerinden oluşuyor. Sendikal mücadeleyi “siyasi partilere baskı yapmak” sınırında algılayanların ötesini düşünmesi zaten beklenemez. Sağda solda basın açıklaması yapmak, TV programlarına katılarak sorunları sıralamak, gazetelere röportajlar vermek, tüm bunları yaptığı için ortalarda biraz fazla gözükmek DİSK’in ayrım çizgisi, mücadele bakışı, pratik çabası sanırız. CHP ile içinde bulundukları iyi ilişkileri de bu listeye eklemek gerekir. Bu bakış DİSK yöneticilerini tatmin edebilir, diğer sendikalarla araya bir ayrım koymanın gerekçesi haline getirilebilir. Ancak işçi sınıfı açısından, bu türden bir “mücadele” sendikal alanda ihtiyaç duyulan “gereklilikler” bağlamında bir anlam ifade etmez.
İşçi sınıfının “dilek ve temennilere” değil, kararlı ve adım adım örülecek mücadeleye ihtiyacı var. Krizin faturasına karşı verilecek mücadele, talepleri kazanmak için ortaya konulacak kararlılık ancak tabandan birleşik bir mücadele örgütleme çabası ile inşa edilebilir. İçinde bulunulan hareketsizlik ortamı, ancak üretim birimlerinde, sokaklarda, meydanlar öfkeyi açığa çıkartıp örgütleyebilecek çabaların artırılması ile dağıtılabilir. Sermaye düzeninin AKP-MHP eliyle dayattığı ekonomik ve sosyal yıkım saldırılarının yıkıcı etkileri her geçen gün artıyor. Dolayısıyla bu saldırı ancak somut-pratik süreçlerin, mücadelenin örgütlenmesi çabası ile karşılanabilir. Gerisi boş laftır ve “siyasi partilere baskı yapmak” adına işçi sınıfı mücadelesinin önünde koca bir engele dönme gerçeğidir. Renkleri, tonları değişebilir ancak sendikal bürokrasinin tablosu budur. “Sözlerinin arkasında durma” çağrısı yapılan ancak “ortak açıklama” mizanseninde yan yana gelmekte bir sakınca görmeyenlerin ne gibi bir ayımı olabilir? “En ileri”, “en kararlı”, “en mücadeleci” sendika olarak DİSK’e hakim anlayış, örneğin 1 Mayıs’ın Taksim’de olması “gerektiğini” tespiti etmek, bu gerekliliğin masa başı protokol görüşmeleriyle çözebileceğini düşünmek, olmadığı yerde ise kitleleri ortada bırakıp çekip gitmek üzerine kuruludur. DİSK yönetimi “gerekirse” mücadele edeceğiz diye dursun, işçi sınıfı yakıcılığını duyduğu hakları ve talepleri için bir an önce harekete geçmeli, mücadeleye atılmalıdır. Bu mücadele aynı zamanda sendikaları hantal ve mücadele kaçkını yapılara dönüştüren bürokratik kastı parçalayıp atma mücadelesidir.