DİSK 16. Genel Kurulu’nun ardından… Omuz omuza: Kiminle, kime karşı?

16. Genel Kurul’la birlikte başlayan dönem DİSK yönetimi için sermaye ve devletle omuz omuza yürütülecek bir işçiye ihanet dönemi olacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 21 Şubat 2020
  • 22:45

DİSK 16. Genel Kurulu 13 Şubat günü gerçekleştirilen bir uluslararası konferansın ardından 14-15-16 Şubat tarihlerinde toplandı. 15. Genel Kurul’da yaşanan gergin atmosferin ve koltuk kavgalarının ardından 16. Genel Kurul’un “2020’lerin DİSK’i, emeğin Türkiye’si” şiarı altında birleşik bir görüntü vermeye çalışması dikkat çekiciydi. 

Zaten genel kurul öncesinde Bolu’da gerçekleşen Başkanlar Kurulu ile pazarlıkların ve koltuk paylaşımlarının tamamlandığı, genel kurula “omuz omuza” gideleceği kesinleşmişti. 16. Genel Kurul’un açılışıyla birlikte de, DİSK ve bağlı sendikaların başkanlarının kimlerle omuz omuza yürümeyi tercih ettiği açık bir şekilde ortaya çıktı.

Genel Kurul’da İBB Başkanı İmamoğlu’na evsahibi sıfatıyla özel bir muamele gerçekleştirildi. Böylece, zaten onyıllardır CHP’nin etkisi altında olan DİSK’in işçilerin örgütü olmaktan çoktan çıktığı, CHP’nin arka bahçesine döndüğü bir kez daha itiraf edilmiş oldu. 16. Genel Kurul’da iş öyle bir noktaya vardı ki, CHP lideri Kılıçdaroğlu DİSK kürsüsünden, Marx’ın “bütün dünya işçileri birleşin” çağrısının artık geçerliliğini yitirdiğini iddia edip, tüm demokratları birlik olmaya çağırırken, bir sınıf örgütü olan DİSK yöneticileri ve delegeleri bu utanmazlığa karşı ağızlarımı açıp tek kelime edemediler.

Aynı zamanda 16. Genel Kurul ile birlikte ortaya çıkan tablo gösterdi ki, DİSK ve bağlı sendikaların başkanları, TİSK tarafından düzenlenen “Ortak Paylaşım Forumu”na katılma düşüncesini, yani DİSK’e her geçen gün daha fazla egemen hale gelen sınıf işbirlikçiliğini de sahiplendiler.

En vahimi ise, DİSK’in faşizan ağababası ve iddialara göre MİT’çi olan Lastik İş’in öldürülen başkanı Abdullah Karacan’ı sahiplenmesinin en küçük bir eleştirinin konusu yapılmaması oldu. Lastik İş’in yeni mirasyedisi Alaattin Sarı bu geleneğin sürdürücüsü olarak DİSK Yönetim Kurulu’nda kendisine yer buldu. Hem de DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu 310, Genel Sekreter Adnan Serdaroğlu 312, Remzi Çalışkan 316 oy alırken, Alaattin Sarı 320 oyla DİSK yönetim kuruluna girdi. 

Nereden nereye?

Oysa, daha dört yıl önce, 15. Genel Kurul’da Genel Başkan adayı olan Birleşik Metal-İş Başkanı Adnan Serdaroğlu, Arzu Çerkezoğlu ve DİSK yöneticilerini en ağır şekilde eleştirmiş, genel kurul salonunu kavga ile terk etmiş, Çerkezoğlu ise Serdaroğlu ve destekçilerini “kadın düşmanı” ilan etmişti.

Aradan geçen dört yılda Birleşik Metal-İş tabanında, Serdaroğlu’nun başkanlık koltuğunu alamamanın hıncı ile DİSK’le ilişkileri askıya almasının huzursuzluğa neden olduğunu ve eleştirildiğini biliyoruz. Bununla birlikte, Serdaroğlu’nun başkanlık hayallerinin önünde DİSK’in delegasyon yapısının aşılmaz bir engele dönüştüğü, bu hayaline ulaşmasının ya da oradan milletvekilliğine sıçramasının tek şansının bu yapıyla uyumlu olmak olduğu da yeterince açık. Öyle ki, 2019 Temmuz ayı istatistiklerine göre, DİSK’in 178.691 üyesinin 95.480’i Genel-İş üyesi. Böylece Genel-İş tek başına DİSK delegasyonunun yarıdan fazlasını elinde tutuyor. Yine delegasyon hesabı ile değil ama devlet içindeki konumlanışı ile Lastik-İş yöneticilerinin de DİSK kararlarında belirleyici bir etkisi olduğu az çok herkes tarafından biliniyor.

16. Genel Kurul’un açığa çıkardığı tablo gösteriyor ki, Serdaroğlu ya artık hayallerinin suya düştüğünü kabul etmek durumunda kaldı ya da bu hayalleri gerçekleştirmek için kendisine yeni bir rota çizdi. Ancak bildiğimiz bir gerçek var ki, bu rota değişikliğinin sınıf mücadelesinin ihtiyaç ve gereklilikleri üzerinden değil, kişisel çıkar hesapları üzerinden gündeme geldiğidir.

Bu tablo içinde Nakliyat-İş tarafından yapılan eleştiriler ve DİSK’in başına sanayi işçilerinin geçmesi gerektiği yönündeki vurgular, politik olarak değerli görünmekle birlikte samimiyetten ve inandırıcılıktan yoksundu. Zira Nakliyat-İş, bir yandan Real direnişçisi Kader İpek Altınbulak’ı DİSK başkanlığına aday gösterirken, diğer yandan kendisi tutumunu çoktan belli etmesine rağmen ısrarla Birleşik Metal-İş Başkanı Adnan Serdaroğlu’nu işaret ediyor, ancak onun daha birkaç hafta önce MESS Sözleşmelerinde Çalışma Bakanı’na teşekkür ederek metal işçisini sırtından hançerlediği gerçeğinin üzerinden bilinçli bir tutumla atlıyordu.

Sonuçta Nakliyat-İş’in yüksek sesli ama samimiyetsiz muhalefeti ve EMEP’li sendikacıların sanayi havzalarında örgütlenme büroları kurulması yönündeki cılız önerileri dışında, DİSK 16. Genel Kurulu pazarlık ve tartışmaları çoktan bitmiş bir seremoni olarak geride kaldı.

Sermaye ve devletle omuz omuza işçiye ihanet dönemi

Hiç abartmadan söyleyebiliriz ki, 16. Genel Kurul’la birlikte başlayan dönem DİSK yönetimi için sermaye ve devletle omuz omuza yürütülecek bir işçiye ihanet dönemi olacaktır.

DİSK Başkanı Çerkezoğlu’nun “sosyal paydaş”ları ile verdiği pozlar, Serdaroğlu’nun son MESS grevleri ile bir kez daha ortaya çıkan ihanetçi tutumu ve hemen ardından Gebze Şubesi’ne yönelik olarak gerçekleştirdiği operasyon ile “astığım astık, kestiğim kestik” tutumu, Lastik-İş’in DİSK içindeki kontra varlığı bu tabloda en ufak bir kuşkuya yer bırakmamaktadır. Genel-İş ise, zaten DİSK’e katıldığı 1976 yılından itibaren DİSK üzerindeki ağırlığı ile burada yaşanan devlet hakimiyetinin en belirgin öznesidir. Gıda-İş Başkanı Seyit Aslan gibilerine ise bu tabloda figüran olmak dışında bir rol kalmayacaktır.

DİSK 16. Genel Kurulu’nun anmaya değer belki de en önemli kararı Genel Merkezin İstanbul’dan Ankara’ya taşınmasıdır ve bu tercihin devlet ile ilişkileri geliştirmek dışında bir anlamı olmadığı açıktır. DİSK önümüzdeki dönemde bir işçi örgütü olmaktan dolu dizgin uzaklaşmaya devam edecek, yaratılan tarihsel mirasın üzerinde tepinirken güdümlü sendikacılığın can alıcı örneklerinden biri olacaktır.

DİSK bürokratların değil işçi sınıfınındır!

Her şeye rağmen DİSK, Türkiye sınıf mücadelesi tarihinde önemli bir mirasın sembol örgütüdür. Bugün, işçi sınıfının içine itildiği tablo, bürokratik tahakküm eli ile inşa edilen delege yapısı, bürokrat ağa takımının elini DİSK’i bu rotaya sokarken rahatlatmış olabilir.

Ancak Türkiye işçi sınıfı DİSK ile birlikte yarattığı direnişler ve mücadele geleneğini bağrında taşımaya devam etmektedir. Hiçbir tiranlık kalıcı olmadığı gibi, bürokrat takımının işçi sınıfının DİSK’i üzerinde kurduğu bu tiranlık da elbette son bulacaktır. DİSK eninde sonunda işçi sınıfının tarihsel mirasına sahip çıkan devrimci işçilerin elinde yükselecek, emeğin dünyası devrimci sınıf mücadelesi ile inşa edilecektir.