Geçmişten geleceğe... / 2 - DİSK’te iktidar savaşları

Sınıf mücadelesinde oynadığı bu role karşın DİSK içi ilişkilere damgasını vuran sol içi gerilimler ve çatışmalardır. İhraçlardan tasfiyelere ve şiddete kadar sol içi gerilim tüm ağırlığı ile DİSK bünyesinde etkisini hissettirmiştir. Üstelik solun önemli bir bölümünün sınıfsal perspektiften, fabrikalara dayalı bir çalışma ve örgütlenme yöneliminden uzaklığına rağmen.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 03 Mart 2020
  • 19:01

1970’li yıllar Türkiye’de toplumsal mücadelenin güçlendiği ve sertleştiği yıllardır. Buna paralel olarak sınıf hareketi de bu dönemde önemli bir sıçrama yaşamıştır. Kimi olaylar karşısındaki tutumları ile DİSK, dönemin sınıf hareketinin siyasal bir nitelik kazanmasında belirgin bir rol oynamıştır. Sayısız lokal direnişin yanısıra MESS grevlerinde DİSK ve bağlı sendikalar, sermayeye karşı mücadelenin mevzisi konumundadırlar. ‘70’li yılların ikinci yarısında, DGM boykotları, faşizme ihtar eylemleri gibi siyasi nitelikli sınıf eylemleri de yine DİSK öncülüğünde gerçekleşmiştir.

Sınıf mücadelesinde oynadığı bu role karşın DİSK içi ilişkilere damgasını vuran sol içi gerilimler ve çatışmalardır. İhraçlardan tasfiyelere ve şiddete kadar sol içi gerilim tüm ağırlığı ile DİSK bünyesinde etkisini hissettirmiştir. Üstelik solun önemli bir bölümünün sınıfsal perspektiften, fabrikalara dayalı bir çalışma ve örgütlenme yöneliminden uzaklığına rağmen.

Burjuvazinin CHP üzerinden DİSK’e yönelik gerçekleştirdiği operasyon ise, DİSK’in özellikle 1977 sonrası süreci üzerinde önemli etki yaratan bir başka gelişmedir.

Tüm bu süreçlerde DİSK’in konumunu ve tutumunu belirleyen, yönetime hakim olan ideolojik-politik çizgi olmuştur. 

15-16 Haziran’dan 12 Mart’a korku büyüyor

Bugün, DİSK yöneticilerinin bıraktığı tarihsel miras üzerinde tepinmesine, direnişin yaratıcısı olduklarını iddia etmelerine rağmen, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi DİSK’in hem ilk büyük sınavı hem de ona hakim anlayışın sınıf hareketine ilk büyük ihanetidir.

Kurulduğu andan itibaren DİSK işçi sınıfı için umut ve mücadele merkezi olmuştur. İthal ikameci sanayileşmede belirgin bir yer tutan dayanıklı tüketim malları ve otomotiv sektöründeki etkisi ile Maden-İş ise, DİSK’in yarattığı bu etkide belirgin bir rol oynamıştır.

Nicelik olarak halen sınırlı bir gücü olmasına rağmen, fabrika merkezli mücadeleler ve bu mücadelelerde elde edilen başarılar ile DİSK, adım adım bir çekim merkezi haline gelmiştir. Bu dönemde fabrika merkezli birçok işçi eyleminde sendika seçme özgürlüğünün temel bir talep olması ve referandumlar, işçi sınıfının DİSK’ten beklentileri konusunda önemli bir fikir vermektedir. Öte yandan, muhtemeldir ki TİP etkisi nedeniyle kuruluş sürecinden uzak duran bazı sendikaların da katılımı ile birlikte DİSK, nicel olarak da çapını ve etki alanını genişletmeye başlamıştır.

İşte, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne yol açan yasa değişikliği saldırısı, sermaye iktidarının DİSK’in gelişme sürecine müdahale ederek sınıf ve sendikal hareket üzerindeki denetimini korumak istek ve hesabının bir ürünüdür. Bu öylesine açık bir hedeftir ki, AP’li Çalışma Bakanı, “DİSK’in çanına ot tıkayacak”larını açık açık söylemekten geri durmamıştır.

Bu hedefle 274 ve 275 Sayılı yasalarda yapılan değişiklikler 12 Haziran günü AP ve CHP’li vekillerin oyları ile geçerken, 14 Haziran günü DİSK’e bağlı işyerlerinden yüzlerce temsilci ile bir toplantı gerçekleşmiştir. Bu toplantının ardından alınan karar, 17 Haziran günü bir protesto mitingi gerçekleştirmektir. Fakat buna kalmadan 15 Haziran’da büyük fırtınanın koptuğunu ve 16 Haziran’da daha da güçlü bir biçimde sürdüğünü biliyoruz.

15-16 Haziran eyleminin bu toplantı ile ilişkisine dair tarihsel anlatımlarda farklılıklar vardır. Kimilerinde eylemlerin DİSK’e rağmen kendiliğinden bir patlama biçiminde başladığı ifade edilirken, kimileri de eylemi DİSK’in tutumuna bağlamaktadır. Örneğin o dönem DİSK Genel Başkan Vekili olan Kemal Nebioğlu, fabrikalarda yapılacak eylemlerin o toplantıda önerildiğini ve ardından gerçekleşen toplantılar ile planlandığını ifade etmektedir.

Fabrikalarda oluşturulan “Anayasal Direniş Komiteleri” üzerinden kimi eylemler ve direniş biçimleri öngörülmüş olsa da, mevcut DİSK yönetiminin ortaya çıkan direniş karşısında şaşkına döndüğü, bu çapta ve bu biçimiyle bir direnişi öngörmediği, dahası bunu istemediği yeterince açıktır. Öyle ki, 15 Haziran sabahı DİSK Genel Merkezi’nde eylemlerin basından gelen telefonlar ile öğrenildiğine dair kanıtlar ve tanıklıklar yeterince açıklayıcıdır.

15 Haziran günü işçilerin temel anayasal haklarına yönelen saldırıya karşı direndiğini söyleyen DİSK yönetimi, işçi sınıfına kurulan barikatların ve katledilen işçilerin ardından utanç verici bir tutuma yönelir. 16 Haziran günü İstanbul Valiliği kapısında bizzat Kemal Türkler tarafından yapılan radyo konuşması ile bu tutum kayıtlara geçmiştir. Türkler, yaptığı konuşma ile işçileri eylemlere son vermeye çağırmakta, anayasaya bağlılık vaaz etmekte ve orduya methiyeler düzmektedir.

Elbette, varlık nedenlerini kurulu düzenin anayasasına dayandıranların, başından itibaren düzen anayasasını kurumsal varlıklarının yegâne gerekçesi olarak düşünenlerin, üstelik karşılarında tüm bunları hiçe sayan bir iktidar varken, o yasalara bu denli bir bağlılık göstermeleri çok şaşırtıcı değildir. Yine de bu görkemli işçi eyleminin burjuvazi ve devlet kadar, belki de onlardan fazla, işçi sınıfına öncülük etmek iddiasındaki DİSK yönetimini bu denli korkutması dikkate değer bir olgudur. (Aradan geçen 50 yıla rağmen bu korkunun azalmadan devam ettiğini gösteren son örnek ise, daha birkaç hafta önce gündemde olan MESS grevleri üzerinden Birleşik Metal-İş yönetiminin tutumu olmuştur.)

15-16 Haziran Direnişi ile birlikte işçi sınıfının dost ve düşman karşısında açığa çıkan gücü, varlığını burjuva anayasası üzerine inşa eden DİSK yönetimi için TİP ile ilişkilerinde de bir yol ayrımını beraberinde getirmiştir. 15-16 Haziran Direnişi ile birlikte gündeme gelen bedel ödeme riski, söylemlerindeki tüm sosyalist tonlara rağmen, DİSK yöneticilerinin gerçek politik kimliğini ortaya sermiştir.

15-16 Haziran Direnişi’nin ardından ilan edilen sıkıyönetim ile birlikte gözaltına alınan ve tutuklanan DİSK yöneticileri, bu gözaltıları “misafir edildik” biçiminde yorumlayacak kadar işi aymazlığa vardırabilmişlerdir.

Bu fiziksel misafirliğin sonrası ise, düşünsel ve politik teslimiyet olmuştur. Toplumsal muhalefeti ve solu ezmek üzere gündeme getirilen faşist 12 Mart Muhtırası’nı başlangıçta sevinçle karşılayanlar arasında o günkü DİSK yönetimi de vardır.

12 Mart’ın ardından TİP’in kapatılması ile DİSK yöneticileri artık bir ayak bağından da kurtulmuş oldular. Politik tercihlerini git gide daha çok CHP yönünde dile getirmeye başladılar. ‘60’lı yılların ikinci yarısında, işçi sınıfının savunan başka bir parti olmadığını söyleyerek resmi açıklamalarla TİP’e oy isteyen DİSK gitmiş, yerine artık seçimlerde CHP’ye oy isteyen DİSK gelmiştir.

DİSK’in şu günlerde gerçekleşen 16. Genel Kurulu ile bir kez daha gündeme gelen DİSK ile TİSK ilişkileri de gerçekte daha o günlerden başlamıştır. ‘70’li yılların ikinci yarısında bizzat Kemal Türkler TİSK’in kimi toplantılarına katılmış, bu toplantılarda “artık eskisi gibi düşünmediği”ni söyleyerek günah çıkartmıştır. (1)

DİSK’te TKP egemenliği

12 Mart’ın yarattığı sessizlik döneminin ardından yükselen toplumsal mücadele ile birlikte işçi sınıfının mücadelesi de ivme kazanmıştır. Bu süreç, sınıf mücadelesinde DİSK’i yeniden önplana çıkarmıştır. Fakat bu aynı süreç, DİSK içinde kirli yöntemlerin de kullanılabildiği bir “iç mücadele”yi beraberinde getirmiştir.

1970’lerin ikinci yarısına doğru toplumsal mücadeledeki canlanma, DİSK içindeki karşılığını TKP’nin ‘74 Atılımı ile bulmuştur. 12 Mart’ın ardından hızla CHP’ye yakınlaşan DİSK, yükselen dalga ile birlikte TKP’nin etki alanına girmiştir. (Tarihsel anlatımların önemli bir bölümü DİSK içinde TKP etkisinin 1974 yılında Maden-İş Kongresi ile başladığını ifade etmektedir. Ancak Can Şafak, dönemin tanıkları ile yaptığı sözlü tarih çalışmasına dayanarak, o dönem Maden-İş’te TKP etkisinin henüz bulunmadığını, Maden-İş’teki TKP hakimiyetinin DİSK 5. Kongresi’nin yapıldığı 1975’in ardından başladığını söylemektedir.)

DİSK’teki TKP etkisinin önemli aktörleri ise, 1975’te gerçekleşen 5. Kongre öncesinde ülkeye dönerek yeniden DİSK Genel Sekreteri olan İbrahim Güzelce ve ardından Genel Sekreter Yardımcılığı görevine getirilen Aydın Meriç olmuştur. TKP’nin ülkedeki en önemli ismi olarak bilinen Meriç, Genel Sekreter Yardımcısı olduktan sonra, Basın-Yayın, Eğitim, Örgütlenme, Toplu Sözleşme, Araştırma ve Ekonomi-Politika, Hukuk Daire Müdürlüklerini de kendisine bağlanmıştır.

TKP asıl “Atılım”ını DİSK içinde yapmıştır. DİSK üzerindeki etkinliği ile, 1 Mayıs kutlamalarından faşizme ihtar eylemlerine ve DGM boykotlarına kadar, döneme damga vuran tüm işçi eylemlerinin planlayıcısı ve örgütleyicisi olmuştur. Bu süreçte DİSK dergisinin baskı adedi 7500’den 50 bine kadar yükselmiştir.

TKP, partili uzmanlar ve Maden-İş başta olmak üzere kimi sendikalardaki yönetici kadroları eliyle DİSK üzerinde bürokratik bir tahakküm kurmuştur. Fransız Komünist Partisi’nin etkin olduğu CGT’den (Genel İş Konfederasyonu) alınan “sınıf ve kitle sendikacılığı” söylemi DİSK üzerinden ülkeye taşınmıştır. Bu süreçte sınıfın siyasal eylemi noktasında önemli bir miras yaratılırken, sendika-parti ilişkilerinde ise bürokratik tahakküme dayalı ve araçların birbirine karıştırıldığı bir gelenek oluşturulmuştur.

TKP, DİSK’te egemenliğini sürdürdüğü 1975-1977 yılları arasındaki dönemde, hiçbir sol gruba deyim yerindeyse DİSK içinde nefes alma şansı bile bırakmamıştır. Bunun tek istisnası CHP’dir. CHP, bir yandan Tekstil ve Genel-İş gibi etkin olduğu sendikalar ile DİSK’e katılıp buradaki etki alanını genişletirken, diğer yandan ise TKP’nin “Ulusal Demokratik Cephe” politikası ekseninde CHP’ye yönelik ılımlı yaklaşımı bunda önemli bir rol oynamıştır. İlerici-devrimci güçler ise her fırsatta işçi sınıfının birliğini parçalamak ile suçlanmış, “maoist-goşist akımlar” olarak yaftalanmıştır.

Ne var ki, 1975’te gerçekleşen 5. Kongre’de TKP ile birlikte diğer sol grupları saf dışı bırakan CHP, 1977’de gerçekleşen 6. Kongre’de ise bu sefer diğer sol grupları kendisine yedekleyerek DİSK üzerindeki TKP egemenliğine son vermiştir.

DİSK’te CHP operasyonu

DİSK’in 1977 yılı Aralık ayında gerçekleşen 6. Kongre’si aslında CHP üzerinden gerçekleştirilen bir devlet operasyonudur. Burada Kemal Türkler’in karşısına aday olarak CHP’li Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk çıkmış, Türkler’in ilk turda yarı yarıya fark yemesinin ardından adaylıktan çekilmesiyle DİSK başkanlığına seçilmiştir.

1975 yılı Haziran ayında gerçekleşen genel kurulunda Türk-İş’ten ayrılma kararı alan Genel-İş, 1976 Haziran’ında gerçekleştirdiği genel kurulunda ise DİSK’e katılma kararı almıştır.

CHP kuruluşundan itibaren DİSK’e hep mesafe ile yaklaşmış, devletin resmi partisi olarak devletli sendikacılığı hep el üstünde tutmuştu. Bununla birlikte Türk-İş’in “partiler üstü politika” yaklaşımı o dönem iktidara yürüyen CHP için bir sorundu. Öte yandan, yükselen sınıf hareketi ve devrimci gelişim karşısında DİSK içindeki TKP etkisini bertaraf etmek de CHP’nin görevleri arasındaydı.

Dönemin DİSK Yönetim Kurulu üyelerinden CHP’li Mehmet Mıhlacı’nın anlatımına göre, Ecevit kendisini de yanına alarak Haziran 1977’de Kemal Türkler ile Ankara’da bir otelde görüşmüş, Türkler’in önüne TKP’nin DİSK içindeki çalışmalarına ilişkin bir dosya koymuş ve bu sorunu çözmesini istemişti. Türkler bu görüşmede sorunu “çözmek” için süre isterken, sorunun verilen sürede çözülmemesi üzerine düğmeye basılmıştı.(2) Önce Yönetim Kurulu’ndaki CHP’lilerin oyları ile DİSK’te görev yapan TKP’li uzmanlar işten atıldı, ardından erken tarihe çekilen 6. Kongre’de yeni başkan seçildi.

Bu operasyonu daha ilginç hale getiren, yeni DİSK Başkanı Abdullah Baştürk’ün, DİSK’in kuruluş sürecinde Türk-İş içinde oluşturulan “DİSK ile Mücadele Komisyonu” içinde yer alması ve CHP Yozgat Milletvekili olarak Kasım 1969’da DİSK’i yok etmeyi planlayan 274 ve 275 Sayılı Yasalardaki değişiklikleri ilk gündeme getirenlerden biri olmasıdır.

Açıktır ki, 15-16 Haziran Direnişi’nin ve 12 Mart’ın DİSK yöneticilerinde yarattığı korku devlete yetmemiş, buna TKP’nin etkisini kırma ihtiyacı da eklenince, ipleri eline almak özel bir gereklilik olmuştu.

Bürokratik yozlaşma ve çatışmalar

1975-80 yılları arasında DİSK’te ve bağlı sendikalarda hakimiyet kurmak üzerinden sol gruplar arasında yaşanan gerilimler DİSK’in tüm kurucu değerlerinin ayaklar altına alındığı, dahası Türk-İş yönetiminin başvurduğu yöntemlerin kullanıldığı bir süreci beraberinde getirdi.

TKP yönetimindeki DİSK, kendi denetimine alamadığı sendikaları DİSK üyeliğinden ihraç ediyor, sendika genel kurullarında ise “bozguncular” tarafından DİSK’in ele geçirilmeye çalışıldığı söylemi ile kendi önerdiği adayların seçilmesini sağlamaya çalışıyordu. TKP’nin etki alanına girmeyen sendikalar DİSK’ten destek görmüyordu. Dahası ele geçirilemeyen sendikaların karşısına aynı işkolunda yeni sendikalar kuruluyordu.

Bu tutumun en çarpıcı örneklerinden biri, uzun uğraşlardan sonra DİSK’e dahil olabilen Ağaç Eşya Sanayi İşçileri Sendikası’nın (ASİS) Elka grevinde yaşandı. M. Ali Aybar’a yakınlığı ile bilinen Cenan Bıçakçı’nın başkanı olduğu ASİS’in tüzüğünde birçok demokratik hüküm ile birlikte işçilerin tamamının toplu sözleşme görüşmelerine katılması ve oy kullanması hükmü yer alıyordu. Kapitalist patronun bu durumu kabul etmemesi üzerine Elka’da grev kararı alındı. DİSK yönetimi ilkelerinin sabote edildiğini söyleyerek, grevin yürütülmesinin DİSK’e devredilmesini dayattı ve “işçi sınıfına ters akımların bozgunculuğuna karşı birlik ve beraberliğin savunulduğu”nu iddia etti.

6. Kongre ile birlikte ise bu sefer TKP’nin bizzat kendi uyguladığı yöntemlerle DİSK’ten ve sendikalardan tasfiyesi gündeme geldi. TKP etkisindeki Maden-İş, Bank-Sen ve Baysen ile Devrimci Yol etkisindeki Yeraltı Maden-İş 1979 yılında DİSK’ten geçici ihraç ile cezalandırıldılar.

Ülkedeki siyasi gerilimin adım adım yükseldiği, faşizmin ayak seslerinin geldiği ‘79-80 yıllarında da sol içi gerilimin bir yansıması olarak DİSK içindeki çatışmalar devam etti. Politik tutarlılıktan yoksun bu çatışmalarda, diğerinin yaptığına karşıtlık önplana çıkıyordu.

CHP operasyonu ile DİSK Başkanlığı’na gelmesine rağmen CHP ile arası açılan Baştürk DİSK’in sosyalist söylemlerini sürdürüyordu. Öte yandan da ‘78’de Ecevit’in IMF programını desteklemeyi ihmal etmiyordu. İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından DİSK Yönetim Kurulu 1 Mayıs 1979’u Taksim’de kutlamak için ısrar ederken, bu sefer Maden-İş ve bir grup sendika, birçok DİSK yöneticisinin gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına rağmen, 1 Mayıs 1979’da İzmir’de alana çıkıyordu.

12 Eylül ve DİSK

İşçi sınıfı ve DİSK 12 Eylül askeri faşist darbesini işte böyle bir ortamda karşıladı. DİSK üzerinde tahakküm kurma savaşı son hızıyla devam ederken, yükselen faşizme karşı işçi sınıfının direnişini örgütlemek DİSK yöneticilerinin aklından bile geçmiyordu.

Aktarımlara göre, DİSK darbenin gerçekleşeceğini önceden haber almıştı. Ne var ki, daha kuruluşundan itibaren DİSK’in alameti farikası olan anayasacılık ve ordu şakşakçılığı yaşanan iç gerilimlerin tansiyonu ile birleşirken, DİSK’li sendikacılara darbeyi elleri böğürlerinde izlemekten başka bir şey kalmıyordu. 12 Eylül’ün ardından Selimiye Kışlası kapısında teslim olmak için sıraya giren DİSK’li sendikacılar gerçeği işte bu tablonun bir sonucuydu.

KAYNAKLAR:

1)   İşçi Hareketi Tarihinden Kesitler, Kızıl Bayrak, Sayı: 5-6-7

2)   Türkiye’de İşçi Sınıfı ve Sendikacılık, Praksis, Sayı: 5-6

3)   DİSK: Devrimci Sendikacılıktan Sınıf ve Kitle Sendikacılığına, Can Şafak, Çalışma ve Toplum, 2018/2

4)   Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi, Yıldırım Koç, Epos Yayınları

5)   DİSK Tarihi, Efsane mi Gerçek mi? Yıldırım Koç, Epos Yayınları

6)   Türkiye’de Sendika Siyaset İlişkisi: DİSK (1967-1975), Süreyya Algül, İletişim Yayınları

7)   Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967), Aziz Çelik, İletişim Yayınları

8)   DİSK Kısa Tarih (1960-1980), İlhan Akalın, Öteki Yayınevi

9)   İki Konfederasyon, Kemal Sülker, Koza Yayınları

***

(1) MESS, İşveren Dergisi Sayı:169, Aktaran: DİSK Tarihi Efsane mi Gerçek mi?, Yıldırım Koç/Canan Koç, Epos Yayınları, s.182

(2) Türkiye’de Sendika Siyaset İlişkisi DİSK (1967-1975), Süreyya Algül, İletişim Yayınları, s.355