Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 16. genel kurulu “2020’lerin DİSK’i emeğin Türkiye’si” şiarıyla gerçekleşti. Arzu Çerkezoğlu ve Nakliyat İş’in gösterdiği Kader İpek Altınbulak’ın genel başkan adayı olduğu seçimde Çerkezoğlu 310, Altınbulak 25 oy aldı. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’nun genel sekreter olarak seçildiği yönetim kuruluna Remzi Çalışkan, Alaaddin Sarı, Kazım Doğan, Mustafa Ağuş ve Seyit Aslan seçildi.
İşçiler krizin faturasını öderken…
Krizin gittikçe ağırlaşan faturasının işçi sınıfının sırtına yüklendiği bir zamanda gerçekleşen DİSK genel kurulunda kürsüde işçilerin biriken öfkesini görmek mümkün olmadığı gibi, bu öfkeyi örgütleyecek bir hazırlıktan da eser yoktu. Düzen kamplarının bir tarafı ise kürsüde boy göstermekteydi. Sahne “Millet İttifakı”nı oluşturan tescilli sermaye partilerine ve onların temsilcilerine sonuna kadar açılmıştı.
Diğer her şey bir tarafa bu bile bugünün DİSK tablosunu çok iyi anlatmaktadır. İşçi sendikalarının devrimci bir çizgiye çekilmemesi için tüm yetkilerini kullanan DİSK bürokratlarının sermaye sözcülerine böylesine alan açmaları tesadüf değil elbette. Bu gibi örnekler sınıf mücadelesinden uzaklaştıkça düzen kliklerine yanaşıldığının resmidir. Hak İş’i, benzerlerini yandaş olmakla eleştirirken bu yapılan da bir başka yanlılık değil midir? Gücünü sınıftan alamayanların yaslandığı bu zemin ibretliktir. Bu, haliyle, atılan "birleşe birleşe kazanacağız" sloganının nasıl bir birleşme olduğu sorusunu akla getirmektedir.
Bu birleşme zemini, Arzu Çerkezoğlu’nun da söylediği üzere Başkanlar Kurulu kararı ile Türk-İş, Hak-İş, sermaye örgütü TİSK ile Antalya’da yapılan "Birlikte Türkiye Mümkün" vb. toplantılar mıdır? Benzerlerini vakti zamanında Ekonomik Sosyal Konsey’de, “işimi seviyorum” gibi sınıfın mücadele bilincini körelten kampanyalarda, kapitalistleri kurtarmak için gazetelere boy boy verilen ilanlarda da görmüştük. Son olarak asgari ücret görüşmeleri esnasında Türk İş ve Hak İş ile aynı platformda buluşmak da, birleşilen zemini işaret etmektedir.
Sorunları sıralamak değil, çözüm için mücadele etmek gerekir
Genel kurulda bürokratlar adına en iyi yapılan şey işçilerin yaşamakta olduğu sıkıntıları, sorunları anlatmak oldu. Oysa işçi sınıfının bunca kaybedilmiş hakkı varken, önlerinde bunca birikmiş sorun duruyorken yol açıcı olmak, bu sorunları ortadan kaldırmak gerekmektedir. Şu haliyle bu genel kurulda, bir sivil toplum örgütüne dönüşen DİSK’i salon toplantılarından, kokteyllerden, yemekli, kahvaltılı basın açıklamalarından üretim alanlarına, üretimden gelen gücü kullanmaya çekecek bir sonuç doğmamıştır.
Bu da mümkün değildir. Zira işçi sınıfının bağımsız eylem gücüne yaslanmayan, grevi bir silah olarak kullanmayan, fiili-meşru eylem çizgisini benimsemeyen, “söz, yetki, karar işçilere ilkesi”ni hayata geçirmeyen, tabanın inisiyatifini tanımayan bir sendikal anlayışın başka bir sonuç üretmesi mümkün değildir. Sendikaları parlamentoya giden bir basamağa çevirmek, bir önceki başkanın yaptığı üzere işçileri grevlerden korkutmak, sendika yönetimlerini kimseye/işçilere bırakmamak, o koltuklara yapışmak, Lastik İş başkanının icra ettiği gibi işçilere silah çekmek, belediyelerdeki örgütlülükleri siyasal hesaplar ve çıkarlarla korumaya çalışmak, BMİS’in yaptığı gibi muhalif şubeleri tasfiye etmeye çalışmak sendika bürokratlarına zaman kazandırsa da işçi sınıfına kaybettirmektedir.
Ancak işçi sınıfının hafızasında geçmişin muhasebesini yapabileceği, böylece geleceğe hazırlanabileceği bir mücadele deneyimi tüm canlılığıyla yerini korumaktadır. Kaveller, 15-16 Haziranlar, sendika patronlarının ağzında onların kürsülere yapışıp kalmalarını sağlayan boş söz yığınlarına dönüşse de, bu yaşanmışlıklar işçi sınıfının eylemlerine kılavuzluk etmeye devam etmektedir. Geçmişten bugüne açılmış olan bu mücadele yolu düzen sendikacılığının molozlarıyla kapatılmaya çalışılsa da işçi sınıfının devrimci enerjisi bu yolu açık tutmayı başarmıştır. Kavel’den Greif’e doğru bakıldığında sınıf bilincinin neleri başarabildiği görülecektir.
Kısa bir zaman öncede kuruluş yıldönümünün de kutlandığı DİSK’e giden yolda Paşabahçe Direnişi işçi sınıfın önünü nasıl aydınlatmışsa, 2014 yılında yakılan Greif ateşi de öyle aydınlatmıştır. Bu ışıkta yürüyen işçilerin tüm zorluklara rağmen önlerini rahatça görebileceği aşikardır. Zira engeller de ayan beyan ortadadır, bu engellerin nasıl aşılacağı da.