AKP iktidarı yargıda reform adı altında, Yargıda Reform Strateji Belgesi kapsamında bir dizi düzenleme yapmayı planlıyor. İlk 39 maddelik yasanın Meclis’ten geçmesinin ardından 160 maddelik paket de önümüzdeki süreçte parça parça Meclis’in gündemine gelecek. Yansıdığı kadarıyla 2. Yargı Paketi’nde Nafaka Kanunu’nda düzenlemeler ve çocuk istismarcılarına af bulunuyor. Bu paketin kasım ayı ya da 2020’nin ocak ayında Meclis’in gündemine gelmesi bekleniyor.
2. Yargı Paketi, hapishanelerdeki doluluk oranı gerekçe gösterilerek, hapishaneleri boşaltma adına kadın ve çocukların haklarını gasp etmek anlamına geliyor.
Paketin 2 kritik maddesini nafakanın kaldırılması ve çocukların istismarcılarıyla evlendirilmesi adı altında suçluların af edilmesi oluşturuyor. Bugüne kadar çok tartışılan, hatta 2015 ve 2016 yıllarında iki kez Meclis’in gündemine getirilip geri çekilen çocuk istismarcılarına af konusunda AKP iktidarı kararlılık sergiliyor.
AKP, pek çok gündemde olduğu gibi, bu iki hedefine de bilinçleri bulandırarak ulaşmaya çalışıyor. Nafaka Kanunu’nda olduğu gibi, “mağdur erkekler” söylemine yaslanıyor. Nafakanın “sürekli olduğu” yalanına sarılıyor ve 2 yılla sınırlandırılacağı söylemi altında nafakayı kaldırmayı amaçlıyor.
Çocuk istismarcılarına af düzenlemesi ise çok daha vahim bir girişim. AKP-Erdoğan iktidarı burada da “mağduriyet”, “toplumun bir kesiminin gelenekleri” vb. adı altında çocuk istismarcılarıyla evliliği meşru hale getirmeye çalışıyor. Tüm itirazlara ve 2 kez Meclis’in gündeminden geri çektirilmesine rağmen, düzenlemeyi ısıtıp ısıtıp yeniden piyasaya sürmekte bir sakınca görmüyor.
Hangi gerekçe öne sürülürse sürülsün, iki yasa tasarısında da tartışılmayan tek şey, kadınların hakları ve gelecekleridir. Tasarıların doğurabileceği sonuçlara ilişkin hiçbir tartışma yapılmıyor, önlem de gündeme gelmiyor. Kadınlara ve çocuklara yönelik saldırılar, kitleleri maniple etmeye dönük hangi gerekçeleri taşırsa taşısın, AKP’nin izlediği politikaların özü ve özeti niteliğindedir.
Sermayenin vurucu gücü olan AKP iktidarı, sermaye düzeninin sürekliliğini sağlama amacıyla birlikte, İslam’a dayalı bir toplum modeli çerçevesinde, kadınları bir yandan ucuz işgücü olarak görüyor, öbür yandan ise biat eden bireylerle ailenin sürekliliğini hedefliyor.
Ondandır ki kadına yönelik şiddete karşı hiçbir önlem almaz, dahası izlediği politikalarla bunu daha da pekiştirirken, boşanmayı önlemek yönlü tedbirler alıyor. İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeleri yok sayıyor. Bir gecede müftülük yasasını çıkartıyor. Fetvalarla çocuk istismarını meşrulaştırıyor, sonra da bu duruma yasal dayanak oluşturmanın hesabını yapıyor.
Mevcut uygulama ve yasalar, hiçbir koşulda kadınların hakları için bir güvence oluşturmazken, söz konusu saldırılar, kazanılmış hakların tümden kaybedilmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla, hangi adla gündeme getirilirse getirilsin, saldırılara karşı çıkmak ve mücadeleye konu etmek, önümüzde güncel bir görev olarak duruyor.